Umut Özkan

Ankara’da kentin hafızası kahvehaneler

14 Ocak 2024
Ankara’nın her semtindeki kahvehaneler sosyal hayatın içinde yaşayan mekânlardır. Buralarda bir kahveden çok yaşayan bir şehir hafızasına tanık olursunuz.

Şimdilerde sayıları çok azalmıştır. Müdavimleriyle, kültürel ortamıyla, kentin mekân hafızası içinde yer almışlardır. Ankara’nın tarihi semtlerinden Anafartalar Caddesi’nden ilerlediğinizde Şan Sokak ile Konya Sokak’ın kesiştiği yerde bulunan Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinden Ahmet Tez’in sahibi olduğu Cihan Kahvesi karşınıza çıkar. Tam 60 yıl önce açılmış. Yer olarak tarihi bir Ankara Evi’nin giriş bölümü seçilmiş. Kapıdan içeri girdiğinizde kahvenin müdavimlerini bir sohbetin içinde buluyorsunuz. Bir sandalye çekip oturuyorsunuz. Garson Gültekin Ayva, 18 yıldır burada çalışıyormuş. Kahvehaneyi, “Esnaflardan yorgancılar, tamirciler, kuyumcular çok gelirdi. Öğle saatlerinde yakındaki devlet dairelerinde çalışanlar gelirdi. Çoğu işlerini büyüterek buradan gitti. Avukat büroları buradaydı gelirlerdi, taşındılar” diye anlattı. Kahvelerde yaşanan öykülerin kahramanları, olay örgüleri benzerdir. Engürü Kahve Belgeseli’ni izlediğinizde Ankara’daki kahvehaneler hemen gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçiyor. Yazarlarımız, şairlerimiz, edebiyatçılarımız o kahvelerden ne tiyatro oyunları ne öyküler çıkardılar. Sait Faik, öykülerinde hep bir kahveyi betimler. Hemen bir sandalye çeker, oturur. Bir çay söyler, eline bir gazete alır. Köşedeki bir masaya geçer, oranın en ilginç tiplerini gözlemler. Bir kent öyküsü çıkarır. Ara Güler Usta, Ankara Kalesi’ndeki ve Ulus’taki kahvelerde ne fotoğraflar çekti. Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’nda olaylar kimi zaman Altındağ sırtlarında Sineklidağ’da kahvelerde geçiyordu. Kentin sorunları mekân olarak kahvehanelerde hep tartışıldı.

KAHVE KÜLTÜRÜ

Siyasetçilerimizin sandalyenin üstüne çıkıp konuşma yaptığı yerlerdir. İlk kez yerel seçim vaatlerinin verildiği kahvehaneler çoktur. Sokağın, caddenin, mahallenin yansıdığı mekânlardır kahvehaneler. ‘Kahvehane arkadaşlığı’ diye sosyal bir tanımlama bile vardır. 2 Kasım-10 Kasım 2023 tarihleri arasında düzenlenen 34. Ankara Film Festivali’nde, Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM) Ödülüne layık görülen ‘Laf Aramızda Engürü Kahve Belgeseli’ Karanfil Sokak’ta bulunan Engürü Kahve’nin öyküsünü anlatıyor.

Büyülü Fener Sineması’nda yapılan ödül töreni sonrasında belgesel kadrosu ve jüri üyeleriyle tanışıp söyleşi yapma imkânım olmuştu. Belgeselin beyaz perdeye yansımasını sağlayanlardan Özlem Mengilibörü, “Engürü Kahve sabahın erken saatlerinde açıldıktan sonra işçi, memur, sanatçı, yazar, çizer olan sokağın sakinleri kahveye geliyor. Öğrenciler sabah saatlerinde, tiyatrocular öğleden sonra, vergi dairesi çalışanları öğle tatilinde geliyorlar” dedi. Engürü Kahve’si 1990-2010 yılları arasında hep açık kalmış. Kahveye gelenler bir süre sonra arkadaş, dost olmuşlar. Belgesel film ekibinden Can Mengilbörü de “Engürü Kahve’deki dostluk ve arkadaşlık o kadar ilerlemiş ki kalacak bir yeri olmayan insanlar bir kahvehane müdaviminin yardımıyla ev bulmuşlar. Yazar Ulus Baker roman çevirisinden aldığı   paralarının da içinde olduğu çantayı Engürü Kahve’de unutur. Sabah geldiğinde çantanın aynı yerde durduğunu görmüştür” diye anlattı.

KENTİN BELLEĞİ

Yazının Devamını Oku

Ortak dertleri yaşadıkları kentleri

7 Ocak 2024
Hürriyet Ankara, gücünü okurlarından alan, kente değer katan bir gazete. Öyle ki, “Kalem Sizin, Söz Sizin” davetiyle okurlarına açtığı “Burada Okur Yazar” adlı köşe de bunun en büyük kanıtı.

Hürriyet Ankara Haber Koordinatörü Fatih Tekeci’nin 1 Kasım 2013’ten bu yana aralıksız devam ettirdiği “Burada Okur Yazar” adlı köşenin benzerlerini geçmişte Nazım Hikmet ve Nahid Sırrı Örik gibi isimlerin de kaleme aldığını biliyor muydunuz? 

* * *

Öncelikle kısa bir özet geçeyim:

* Nazım Hikmet, yazarlığa başladığı yıllarda bir şehir/kent yazarıymış. İstanbul’a sevdalı kalemiyle hep yedi tepeli şehri anlatmış.

* Nahid Sırrı Örik ise 1936–1951 yılları arasında başkent Ankara’yı kaleme almış. Onun yazılarında da buram buram Ankara sevdası var.

* Fatih Tekeci de bugün bu iki ustanın izinden gidiyor, miraslarını devam ettiriyor. Onun da tek derdi, daha güzel bir Ankara...

* * *

Ve şimdi,

Yazının Devamını Oku

Yerel seçimlerde adaylara öğütler

31 Aralık 2023
2024 yerel seçimlerine sayılı günler kaldı. Kimilerinin adaylıkları kesinleşti, çalışmaya başladılar. Birçok aday adayı ise adaylığının partisi tarafından açıklanmasını bekliyor.

Belediye başkanından Meclis üyesine, encümeninden muhtarına... Yerel seçimlerde aday olacak her aday kendisine bir iletişim stratejisi belirliyor. Başarı, seçmen ile doğru iletişim kurmaktan geçiyor. Bunun adına ‘insana dokunmak’ da diyorlar. Bu konuda bir kaynak taraması yaptım. Kaynaklardan yararlanarak 21 maddelik bir adaylara öğütler listesi hazırladım.

1-Samimi, içten her davranış seçmende karşılık buluyor. Bunun dışındaki her davranış samimiyetsizlik ve ilgisizlik olarak karşılık buluyor. Plastik ve doğal aday davranışları hemen seçmen ölçme ve değerlendirmeye tabi tutuyor.

2-Seçmenin elini sıkmak gözünün içine bakarak konuşmak inandırıcılığın en büyük parçası.

3-Seçim çalışmalarında kullanacağınız bilgi, materyal güncel olmalı. Sahada çalışacak olanlar seçim vaatlerini bir bir anlatacak düzeyde tecrübeli kişilerden oluşmalıdır.

4-Seçim çalışmasına gidilecek konuta hiçbir zaman ayakkabı ile girilmemeli ya da bir galoş ile giriş yapılmamalı. Terlik varsa terlik, yoksa ayakkabıların çıkarılıp çorap ile girilmesi uygundur.

5-Gidilen her yerde yenilecek içilecek her şey ilgili siyasi parti tarafından götürülmeli, mutfağa bir partili girip çayı, kahveyi hazırlamalıdır. Mutfak hazırlıklarını onlar yapmalıdır.

6-Kadın ya da erkek saha çalışanları giydikleri elbiseler ile örnek olmalı, normal düzeyde seçmen ile uyumlu olmalıdır.

7-

Yazının Devamını Oku

Günlerden 27 Aralık 1919...

27 Aralık 2023
Kurtuluş Savaşı’nda Samsun’la başlayan kongreler süreci Sivas’ta biter, alınan kararlar sadece Ankara’da düzenlenip uygulanabilirdi.

Genç Cumhuriyeti'n temellerini atmak için bir ‘başkent’ düşüncesi oluşmak üzereydi. Ankara, ‘başkent’ ismini resmi olmasa da 27 Aralık 1919 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya geldiği gün almıştı bile. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı Ankara’dan yönetmek istiyordu. ‘Karargâh burası olmalı’ diyordu. Bu düşüncesini  Nutuk’ta ayrıntılı anlatıyor... Mazhar Müfit Kansu ise Atatürk’ün yanında uzun süre bulunmuş bir isim. ‘Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber’ adlı eserinin 2’nci cildinde Atatürk’ün Ankara’ya gelişini kendi tanıklığıyla anlatır. Büyük Atatürk, Heyet-i Milliye Kurulu üyeleriyle birlikte ufak üstü açık bir otomobille kış şartlarında Nevşehir, Kırşehir ve Kayseri yollarını aşmışlardı. Mucur ilçesinde bozulan arabalarının tamiri için çektikleri eziyet hâlâ unutulmadı. Gazi Paşa buralarda çeşitli binalarda dinlenmişti, oralar şimdilerde bir Atatürk evi olarak tescillendi. Bu ülke için canını ortaya koyanlar, aç ve susuz kaldılar, ölümden döndüler ama onları vatan ve ülke sevgisinden hiçbir şey döndürememiştir.

BENZİN PARALARI BİLE YOKTU

Ankara’ya doğru yola çıkarken benzin paraları bile yoktu. Bir bankadan senetle borç aldılar. Yolda yiyecekleri ise peynir ve haşlanmış yumurtaydı, o da sınırlı idi. Mustafa Kemal okul yıllarında Tevfik Fikret’in eserlerini okuyarak büyümüştü. Fikret’in “Hak bildiğin yolda yalnız bile yürüyeceksin fikri” onun kurtuluş mücadelesini ete kemiğe büründürmüştü. Çalıkuşu romanı savaş meydanlarında okuduğu tek kitaptı... Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Ankara yolculuğunda mevsim kıştı. Soğuk iliklerine kadar işliyordu. En sonunda Ankara’ya Beynam Köyü’nden giriş yaptılar. Onları dönemin Ankara Valisi Yahya Galip Bey ve Ali Fuat Paşa karşıladı. Güneş tepedeydi her yer günlük gülistanlıktı. Seymenler onu Dikmen sırtlarında karşıladı. Ata’nın “Fikrinizde sabit misiniz?” sorusunu “Ant olsun” diye cevaplıyorlardı... Yine “Arkadaşlar buraya neden geldiniz?” sorusuna verdikleri “Millet yolunda kanımızı akıtmak için. Yaşa var ol” cevapları hâlâ kulaklardadır. Mustafa Kemal’in geldiğini Ankara’da tüm insanlar duymuştu. Duymayanlar için tellallarla sokak sokak duyurular yapılmıştı. Ankara’nın yerlisi tüm aileler onu karşılamışlardı. Sazaklar, Kınacılar, Börekçiler... Cumhuriyet’in başkentinin Ankara’da inşa edilmesi düşüncesi, Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Milliye üyelerinde oluşmuştu. Ulus, Anafartalar, Bankalar Caddesi ve Evkaf Apartmanı’nın bulunduğu bölgedeki ilk izlenimleri, ‘başkent olur’ fikrini pekiştirmişti. Bozkır Ankara için başkent kararı çoktan Atatürk’ün aklında ve gönlünde alınmıştı bile. 

KIZILCA GÜN HÂLÂ BELLEKLERDE

Ankara’nın Dikmen sırtlarında Mustafa Kemal Atatürk’ün seymenlerce karşılandığı yerde şimdilerde bronzdan seymenlerin görkemli bir heykeli duruyor, o günleri hatırlatıyor. Kızılca Gün’ün unutulmaması için tarihe bir not düşüldü. Tarih olarak 27 Aralık 1919 heykelin kaidesine yazıldı. Ankara’da bir Oğuz töresi olan Kızılca Gün unutulmadı. Hâlâ belleklerde. Dede Korkut yazmalarında ve Oğuznâmeler’de bunun Oğuz boylarından bugünlere miras olduğunu görürüz. Kızılca Gün deyiminin anlamı kara, mutsuz gün olarak bilinegelmiştir. Törensel bir görünümde vardır. Ülke savaş durumunda ise ülkeyi kurtarmak için yönetici belirlemek için oluşan durum... Aynı durum seymenlerde görülmekteydi. Ata’nın Ankara’ya gelişi incelendiğinde bir Kızılca Gün tasviri hep görülür. Atatürk’ü karşılayan toplulukta seymenler, kadınlar, erkekler, çoluk çocuk herkes vardı. Genç Cumhuriyet’in idare merkezini, mili iradeyi temsil edeceği, meclisi kuracağı Ulus semti Atatürk tarafından görülmek istenmiş o günkü bozkırdan neler yapabileceğini hep düşünmüştür...

HACI BAYRAM TÜRBESİNE GİTMİŞLERDİ

Köklü bir Ankaralı olan Müftü Rifat Börekçi, kurtuluşa inanıyordu. Ankara’nın Sıhhiye semtinde karşılaştıklarında ellerini açıp ona dualar etmiştir. 27 Aralık 1919 tarihinde Atatürk ve beraberindekiler Hacı Bayram türbesine gitmiş, türbeyi ziyaret etmişti. Mustafa Kemal, Ankara halkını ‘yurdunu seven insanlar’ olarak biliyor, onlara güveniyordu. Ata’yı Ankara’da örgütlü dernekler, ahilik geleneğini temsil eden tüm loncaların mensupları da bekliyordu. Ankara’nın tüm mahallerinden yola çıkanlar önce o dönem Namazgâh Tepesi olarak adlandırılan yerde buluşmuşlar, sonra yola koyulmuşlar. (Önceleri Türk Ocağı binası olarak bilinen sonra Halk Evleri olarak kullanılan bugün Resim ve Heykel Müzesi’nin olduğu yerdi.) Atatürk Ankara’da uzun süre Keçiören Ziraat Mektebi’nde Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiştir. Bundan öncesinde Ankara Tren Garı’nda bulunan Atatürk Evi’nden yönetmiştir. Şimdilerde her iki mekân müzedir. Milli iradenin TBMM olduğu artık biliniyordu. Mekân olarak ‘Ankara’ fikri 27 Aralık 1919 tarihinde ‘başkent’ olarak seçilmişti. Resmi açıklaması ise 13 Ekim 1920 tarihine bırakılmıştı...

Yazının Devamını Oku

DT Genel Müdürü Tamer Karadağlı’yla Ankara ve tiyatro

24 Aralık 2023
Ankara’da Sıhhiye’den Ulus’a doğru bir yürüyüş yapmak beni hep mutlu eder. Birçok tarihi binayı görürsünüz. Adeta o günlere tanıklık edersiniz. O gün de böyle oldu.

Sonunda bir büyük tarih beni karşıladı. ‘Tarihi Evkaf Apartmanı’, Ankara’nın başkent oluşuna ve Cumhuriyet’in ilanına tanıklık etmiştir. Şimdilerde Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğü binası olarak kullanılıyor. Kapısındaki tabelalarda Ankaralı bir şair olan Orhan Veli Kanık’ın bu binada yaşadığı yazıyor. Yine Ankara’yı en güzel anlatan ‘Beş Şehir’in yazarı olan Ahmet Hamdi Tanpınar için de bu binada ikametgâh ettiği yazıyor. Bir tiyatrosever olarak tiyatro ve sinemamızın usta oyuncusu, yeni Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı’yla ‘tiyatro ve Ankara’ üzerine konuşmak istedim. Kapıdan girdim, güvenlik görevlisi beni özel kaleminden bir görevliyle görüştürdü. Randevu talebimi ilettim. İki gün sonra ‘Ankaralı bir tiyatrosever’ olarak Genel Müdür Tamer Karadağlı’nın makamındaydım. Hem de kimseyi araya koymaksızın. “İnsana samimi davranan, elini sıkarken bile burası halkın, bu makamlar gelip geçicidir” sözünü dile getiren bir sanatçı. Kapıda bir temizlik işçisi, “Ağabey ben seni çok seviyorum” dedi, onunla sohbet etti.

YENİ OYUNLARA DAHA ÇOK AĞIRLIK VERECEĞİZ

“Kusura bakmayın biraz geç kaldım” diyecek kadar da açık sözlü bir bürokrat Karadağlı. Makamında duvarlara tiyatro afişleri çerçeveletilip asılmış. İlk dikkatimi çeken uzun süre kapalı gişe oynayan ‘Kerbela’ oyununun afişi oldu. Karadağlı, “Burası halkın makamıdır. Adı üstünde Devlet Tiyatroları” dedi. Tiyatro Genel Müdürlüğü’ne geleli üç ay gibi kısa bir zaman olmuş. Karadağlı, “Tiyatroda koşma vakti artık... Yeni geldim, Mevlana Şeb-i Arus törenlerindeydim. Kendi değerlerimize, kültürümüze ait oyunlara daha çok yer vereceğiz ve bizim kültürümüzü yansıtacak. Yabancı eserler de tabii olacak. Tiyatro elit, tepeden bakan bir anlayışta olmamalı” diye anlattı yeni dönemi. Altını çizerek vurguladığı bir şey daha vardı: “Yeni oyunlara daha çok ağırlık vereceğiz. Tiyatro, yaşayan bir sanattır.” Karadağlı meslektaşlarına da şu müjdeyi verdi: “Yeni bir afiş ve tanıtım yöntemi uygulayacağız, tiyatro sanatçısı büyük bir emek harcıyor, gecesini gündüzüne katıyor. Artık meslektaşımın, tiyatro sanatçısının da fotoğrafı, oyun afişinde olacak çocuklarına, ailesine bir büyük anı olarak kalacak.” “Tiyatronun içinden gelen bir insanım. Tiyatronun her şeyini bilirim... Batısını da... Yeni sahneler de eklenmelidir tiyatromuza” diye de ekledi.

ANKARA, TİYATRO TARİHİMİZDE ÖNEMLİ YER TUTAR

‘Peki Ankara’ dediğimde Devlet Tiyatroları Genel Müdürü, yılların tiyatrocusu Karadağlı, makam odasındaki pencereye doğru geldi. Caddeye bakarak şunları söyledi: “Ben Ankaralıyım. Bu şehirde büyüdüm. Gençliğim Ankara’da geçti. Sokak sokak cadde cadde bilirim. 25 yıl İstanbul’da kaldım. Ama bir ayağım Ankara’daydı. Kızım burada Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı’nda öğrenci. Piyano Bölümü’nde okuyor. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun oyuncuları çok usta oyunculardır. Ankara’da tiyatro seyircisinin bir özelliği de çok iyi bir tiyatro izleyicisidirler. ‘İstanbul’da diziler çekilir Ankara’da tiyatro izlenir’ diye bir söz de vardır. Tabii bizim tiyatro tarihimizin içinde Ankara çok önemli bir yer tutar. Tarihi Musiki Muallim Mektebi unutulabilir mi? Ankara’dadır. Oradan mezun olup yaşayanlara sağlık ve mutluluk diliyorum. Kaybettiklerimize Allah’tan rahmetler diliyorum. Ankara Devlet Tiyatrosu’nun bir Tatbikat Sahnesi vardır. Sahneyi kuranlar Cebeci’deki o tarihi konservatuvarın ilk dönem mezunlarıdır. İlk aklıma gelenler Cüneyt Gökçer, Ayten Gökçer, diğer bir isim Yıldız Kenter... İstanbul’da diziler çekilir, oyunlar oynanır hep Ankara seyircisi onu izler ve değerlendirir. Ankara seyircisini çok önemserim. Türkiye’nin her yerindeki tiyatro izleyicisini önemsediğim gibi. Tiyatro çok masraflı bir iş, her yerinde bir büyük alın teri ve emek var. Biz bilet fiyatlarını çok uygun tutuyoruz.” ‘Önümüzdeki günlerde Ankara’yı anlatan bir oyun repertuvarda olabilir mi’ diye sordum, “Neden olmasın” cevabını verdi. ‘Peki Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Ankara’yı anlatan ‘Beş Şehir’i’ dedim, “Olabilir” cevabını aldım. “Daha başka Ankara’yı anlatan eserler de değerlendirmeye alınabilir” dedi. Binanın asansörüne kadar beni uğurlarken, “Burası bir tarih, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te bu tarihi kanatlı asansörleri kullanmış. Burası tarihimizin içindeki Evkaf Apartmanı” diyerek bilgi vermeyi de unutmadı. Kendisine teşekkür ediyor, başarılar diliyorum...

Yazının Devamını Oku

Bugün günlerden Eyüp Sabri Tuncer

17 Aralık 2023
Ankara’da Anafartalar Caddesi üzerindeki Eyüp Sabri Tuncer Mağazası’nda kuyruğa girmemiş aile var mıdır? Öyküsü olmayan insan yok gibidir.

Bayram ihtiyaçlarımızın son durağı, tarihi adliye binası karşısındaki Eyüp Sabri Tuncer mağazası olurdu. Rahmetli annem, çantadan çıkardığı üzerinde Eyüp Sabri Tuncer yazan kolonya şişelerini doldurması için kasadaki görevliye verirdi. Bazen de oradan dolu şişeler içinde kolonyalar alırdık. Ben ise büyük bir cam küreden ‘tısss’ sesiyle kolonyanın şişelere dolmasını heyecanla izlerdim. Bizim favorimiz hep limon olurdu. İşte çocukluğumuzun Ankara’sının unutulmazlarından Eyüp Sabri Tuncer, kuruluş yılı 1923 olması sebebiyle bir Cumhuriyet markasıdır. Başkentimizle birlikte 100’üncü yılını kutlayan Eyüp Sabri Tuncer’i üçüncü kuşak temsilcisi ve Yönetim Kurulu Başkanı Ergin Tuncer ile dördüncü kuşak temsilcisi Pazarlama Direktörü Pelin Tuncer yönetiyor. Geçen hafta e-mail adresimde bir mektup vardı. Okuyunca hem gurur duydum hem de o bayram klasiği olan günlerimizi hatırladım. Yüz yıllık bir hikâyeydi o. Tanıklık etmemiz adına Eyüp Sabri Tuncer’den bir mektup aldım. Mektupta markanın serüveni şöyle anlatılıyordu.

ANKARA’DA BAŞLAYAN 100 YILLIK BİR HİKÂYE

“Ankara’da başlayan bir tarihiz. 100 yıllık bir hikâye, bugün yerli üretimle dünyanın 72 ülkesine Eyüp Sabri Tuncer markasıyla ihracat yapar hale gelmiş durumda. 1898 yılında Bosna Hersek’te doğan Eyüp Sabri Tuncer, küçük yaşta ailesi ile önce İstanbul’a, ardından İnegöl’e gelir. Babasını kaybettikten sonra genç yaşta iş hayatına atılarak İnegöl’de bir mağaza açar. 1923 yılında Cumhuriyet’in ilanı ile Ankara’ya gelir ve genç Ankara’da dönemin ‘bonmarşe’ olarak adlandırılan mağazasını açar. Eyüp Sabri Tuncer müşterilerinin her daim danışabileceği biri olduğunu onlara hissettirmek amacı ile mağazaya kendi adını verir. O dönemde tanıtım için eşine çok da sık rastlanmayan promosyon çalışmalarını, tanıtım faaliyetlerini gerçekleştirir. Çizimlerini bizzat kendisinin yaptığı özel broşürler hazırlar, broşürün arkasına kupon yerleştirerek kolonyalarının tanıtımını bedelsiz olarak yapar. Ankara Tren Garı’nda kolonyayı tanıtır, gardaki yolculara hem denettirir hem de nasıl kullanıldığını anlatır. Böylece bir süre sonra Ankara Ulus mağazasının önünde uzun kuyruklar oluşmaya başlar. Eyüp Sabri Tuncer markasının bugüne kadar uzanan köklü hikâyesinin ve değerlerinin sağlam temelleri o günlerde atılır.

‘TÜRKİYE’NİN İLK YERLİ LİMON KOLONYASI’

Oğlu Sabahattin Tuncer, 1950’li yıllarda ikinci kuşak olarak aile şirketinde babasının yanında çalışmaya başlar. Sabahattin Bey, işin başına geçmeden önce Ankara Veterinerlik Fakültesi’nde anatomi çizimleri yapacak kadar da yeteneklidir... Esanslara, kokulara olan merakıyla bilinen Sabahattin Bey’in koku ve esans araştırmaları konusunda önemli çalışmaları olur. İstanbul’da bir dükkânda gördüğü ‘Le Livre du Parfumeur’ kitabı özellikle kendisine ilham olmuştur. Bu kitaba olan merakı ve ilgisi sayesinde, edindiği bilgiler ışığında yurt dışındaki esans firmalarına Türkçe mektuplar yazar. Bir mektubuna yanıt gelmesiyle İsviçre’ye gider, işini ve ürünlerini geliştirmek için büyük çaba harcar. 1967’de tüm bu yoğun çalışmaları sayesinde limon kolonyasının formülünü geliştirerek bir ilki gerçekleştirir ve ‘Türkiye’nin ilk yerli limon kolonyası’ formülünü üretmeye başlar. 1970’lerde ise artık işi tümüyle devraldığında Eyüp Sabri Tuncer markasının temelini oluşturan kolonya ile özdeşleşmesini sağlar. Kendi formülünü üretmesi, kaliteli ürünleri uygun fiyata sunabilmesini sağlar ve bu da talebi arttırır. Artık kolonya üretimi için daha büyük bir tesise ihtiyaç duyulur. 1970’te Ankara’daki gıda toptancılarının merkezi olan Ankara Işıklar Caddesi numara 17’deki binanın öncelikle giriş ve bodrum katı kiralanır. Zaman içinde beş katlı binanın tamamı kiralanarak tüm üretim Başkent Işıklar Caddesi’ndeki tesiste yapılmaya başlanır. Ancak bu imalathane artık markaya yetmez hale gelir.

BUGÜN 700’DEN FAZLA ÜRÜN ÇEŞİDİ VAR

Yazının Devamını Oku

Bugün günlerden İlhan Gerim

10 Aralık 2023
İlhan Gerim, tam 91 yaşında... Ankara sevdalısı bir iş insanı. Ona ‘Gençlik Parkı Lunapark tarihi’ de diyebiliriz. Hangimiz İlhan Gerim’in Gençlik Parkı’nda kurduğu lunaparktaki atlıkarıncalara, çarpışan otolara, trenlere binmedik ki. Gençlik Parkı’nın içinde kurduğu lunapark, Ankaralı ailelere ve çocuklarına bayramlarda, tatillerde, yaz akşamlarında eğlence kaynağı oldu.

1968 yılında Gençlik Parkı Lunaparkı’nı inşa etmek için dönemin Belediye Başkanı Ekrem Barlas’ın açtığı ihaleye girip kazanan, Ankaralı yurttaşlara büyük bir eğlence merkezi kuran İlhan Gerim’le Gençlik Parkı’ndaki idare ofisinde ‘Kentimle baş başa’ okurları için buluştuk. İlhan Gerim, sağlıklı ve uzun yaşamının sırrını “91 yaşındayım. Sigara, alkol kullanmam. Düzenli spor yaparım. Yürümek spor diyorlar sadece o değil onun dışında egzersizler yapılmalı...” diye anlatıyor. İlhan Gerim’den bir film gibi gözlerimizde canlanan 55 yıllık Gençlik Parkı Lunaparkı’nın öyküsü dinledim. Gerim, önceleri Kuveyt’te bir lunapark kuruyor ve aynı zamanda işletmeciliğini yapıyor. Sadece Kuveyt’te değil, Ürdün’de, Beyrut’ta ve Kahire’de de aynı işleri yapıyor. Bu sırada Kuveyt’te Büyükelçi olarak görev yapan Ecmel Barutçu’yla tanışıyor. İlhan Gerim fırsat buldukça Türkiye’ye de gelirmiş. Bir seyahatinde İstanbul’da 15 gün kalmış. Bu sırada bir telefon geliyor. Arayan Büyükelçi Ecmel Barutçu... İlhan Gerim o süreci şöyle anlattı:

İlhan Gerim

İTALYAN OYUNCAKLARIYLA KURULMUŞ

“1968 yılıydı. 15 gün İstanbul’da kaldım. Kuveyt’e dönüş hazırlıkları içindeydim. Bu sırada Ecmel Barutçu Bey aradı; ‘Ankara Belediyesi Gençlik Parkı içinde bir lunapark ihalesi açıyor. Bu iş senin işin ne duruyorsun? Gir bu ihaleye’ dedi. Geçtim Ankara’ya dönemin Ankara Belediyesi Başkanı Ekrem Barlas’tı. Ben de ihaleye girdim. Diğer girenlerden on katı ihale bedeli sundum. Kuveyt’ten getirdiğim tüm birikimlerimi o ihaleye yatırdım. Başkan Ekrem Barlas çok şaşırmıştı. Hatta ‘on katı buraya bu ihale verilir mi akıl kârı değil’ demiş...” Gençlik Parkı, başkentte tarihi bir park. Ankara’nın simgesi. Bilmeyen yoktur o parkı. Yazarlarımız, şairlerimiz çoğu orayı yazmış, tasvir etmişlerdir... Lunapark bölgesi boş bir araziymiş. Tüm aletleri yurt dışından getirerek kısa sürede Ankara, bir lunapark kazanmış. Makinelerin hemen montajları yapılmış, hizmete girmiş. Lunapark araç ve gereçlerinin imalatını İtalyanlar, Amerikalılar ve İngilizler yaparmış. Ama en iyisini İtalyanlar yaparmış. Gençlik Parkı Lunaparkı için İtalyan imalatı araç gereçlerden kullanılmış. Ankaralıların Gençlik Parkı Lunapark’a girişi belli bir ücretle oluyor, bilet üzerinden belli bir oranda Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bir miktar para aktarılıyormuş. Her bilette yüzde yirmi gibi bir oranmış, ilgili hesaba düzenli olarak yatarmış hep. İlhan Gerim, Ankara’da bir dönem vergi sıralamasına giren bir iş adamı da olmuş. Gençlik Parkı Lunapark’taki ofis duvarında belgeler, takdirler, teşekkürler çerçeveletip asılmış. Buradan 400 işçi ekmek yiyormuş.

LUNAPARK AİLE GAZİNOSU VE SANATÇILAR

İlhan Gerim, Gençlik Parkı Lunapark Aile Gazinosu’nu da anlattı: “Gençlik Parkı Lunapark Aile Gazinosu’nu da ben açtım. 30 yıl çalıştırdım. Emel Sayın 18 yaşındaydı. İlk konserini burada verdi. Ankaralı bir insandır, sanatçıdır. Bedia Akartürk 10 yıl burada söyledi. Ankara türkülerini en güzel o söyler, onun tanınmasını Ankara Lunapark Aile Gazinosu sağladı. İlk olarak burada Muzaffer Akgün Hanım, sahne aldı. Hiç unutmam sazı ile Orhan Gencebay ona çok eşlik etti. Sevim Çağlayan, Zeki Müren, Emel Sayın, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses... Aklınıza kim geliyorsa burada çalıştı. Sinema sanatçıları da burada sahne aldılar. Ayhan Işık, Fikret Hakan, Filiz Akın... Ankara Gençlik Parkı Lunapark Aile Gazino’muz, 7 bin kişilik bir seyirci kapasitesine sahipti. Konser 19.30’da başlar. Salon o saatte hemen dolardı. Çarşamba ve cuma günleri kadınlar için aile matinesi olurdu. Evden yiyecek gelirdi. Dolmadan böreğe kadınlar hazırlıklarını yapardı. Her şey evdendi. Salon dolardı... Bedri Ayseli diş doktorudur. Okurken ben de çok çıktı. Hüsamettin Subaşı Atakan Çelik... Radyo sanatçılarının tamamına yakını. Lunapark Aile Gazinosu’nda sahne aldı. İstanbul’da ‘Gazinocular Kralı’ olarak bilinen Fahrettin Aslan, İzmir’de ‘Gazinocu Osman Karacan’ ile birlikte iyi arkadaştık. Büyük sanatçı organizasyonunu birlikte yapardık. 11 kişilik bir kadro ile sanatçılar İzmir, Ankara, İstanbul’da aldığımız ortak karar ile sahne alırlardı. Ankaralı birçok magazin gazetecisi sanatçılar ile ilgili bilgileri benden alırdı. Ünlü sanatçılar, en büyükleri, Gençlik Parkı Lunapark Aile Gazinosu’nda hep sahne aldı. Nesrin Sipahi, Sevim Tuna, Sezen Aksu, Erol Büyükburç, Sibel Can...”

Yazının Devamını Oku

Belediye meclisleri yerel parlamentodur

3 Aralık 2023
Osmanlı Devleti’nde şehremini ve şehremaneti, Cumhuriyet’le birlikte ise belediye başkanı ve belediye meclisi hep var olmuştur. 

Bir kentin tüm sorunları (ulaşımından suyuna, park ve bahçelerinden sokak isimlerine, vergilerinden belediye bütçeleri) belediye meclislerinin oturumlarında konuşulur, tartışılır, çözüme kavuşturulur. Şehremaneti, belediye encümeni azası ya da belediye meclisi... İsimleri ve oluşumları farklı olsa da görevleri hep aynı olmuştur.

* * *

Belediye meclisleri, beş yıllığına göreve geliyor. Belediye başkanıyla birlikte seçiliyor. Her partinin ayrı bir meclis grubu oluşuyor. Hangi parti grubu çoğunluktaysa, başkan güçlü ve kudretli kabul ediliyor. Görevleri süresince mahallenin, sokağın, ilçenin sorunlarını hangi zaman diliminde, ne kadar dile getirdiklerini bilmiyoruz! Hangi oturumda gündemle ilgili hangi konuşmayı yaptıklarını, hangi sorunları tartıştıklarını bilmiyoruz! Hangi soru önergelerini vererek denetim yetkilerini kullandıklarını da bilmiyoruz!

* Önerim: Sivil toplum, kitle örgütleri ve muhtarlıklardan oluşan “belediye meclislerini izleme komisyonları” kurulmalı. Belediye meclisindeki tüm komisyonlar, encümen ve müdürlüklerinin tamamı, vatandaşa bilgi ve hesap verebilir konuma getirilmeli. Her yıl belediye meclis dönemi sonunda kim ne kadar belediye meclisinde konuşmuş, ne kadar denetim yetkisini kullanmış, ne kadar soru önergesi vermiş, ne kadar gündem dışı söz almış? Bu soruların yanıtı ortaya çık(arıl)malı ve bir karne oluşturulmalı. Yani tüm partilerin belediye meclis çalışmaları istatistiksel olarak izlenmeli ve sonuçta bir “meclis karnesi” uygulamasına gidilmeli ki vatandaş da bu sayede meclis çalışmalarını takip etmiş olur.

* Çünkü: Belediye meclisleri, kentin yerel parlamentosudur. Yerelde başarı yoksa genelde de olmuyor.

* * *

Meclis çalışmalarının il ve ilçelerde canlı yayınlanması önemlidir. Yurttaş, ne oluyor ne bitiyor öğrenmiş oluyor.

* * *

Yazının Devamını Oku