Patrick Özdemiroğlu

Yumurtalar kapıları çalmasın!

10 Eylül 2016
Ardında büyük acı ve pişmanlık barındırdığı kesin olan ‘Bugünün işini yarına bırakma’ atasözü bugün teknolojik çözümlerle destekleniyor.

Eğer bir gün hakkımda bir biyografi kitabı yazılırsa adının ‘Yumurta Kapıya Geldiğinde’ olacağı kesin gibi. Bu yazının yayımlandığı sayfanın sevgili editörleri de bunu doğrulayacaktır.

 

Ecnebilerin söz konusu vakalar için bir sözcüğü bile var: Procrastinator. Türkçemizdeki karşılığını şöyle izah edeyim: Yapması gereken işi yapmamak adına o iş hariç her eylemden zevk duymaya başlamak. Normalde asla yapılmayacak şeylerden de bahsediyorum. Sınava çalışmak yerine Rising Star Türkiye’de Yılmaz Morgül’ün Snapchat filtreli gözlüklerini tercih etmek gibi... Bu vicdan sancıları ve anksiyete içinde geçen dönemi bitirebilen yegâne şey ise bir yumurta. Kendisi kapıya doğru yuvarlandığında kalp çarpıntısı başlıyor, “Ben neden bu gözlüklere bakıyorum” diyen rasyonel taraf da hâkimiyeti ele alıyor.

 

Peki tüm bu sancılı süreçleri yaşamamak için daha organize ve rasyonel olmak mümkün mü? Evet, tüm ipuçlarını sıralıyorum. (‘Neyse bu yazıyı sonra okurum’ dediğinizi duyar gibiyim.)

 

O rüyadan uyanın!

 

Yazının Devamını Oku

Bi aramızı yapp be telefon!

2 Eylül 2016
“Uzun mesafe ilişkisini nasıl yürütürüm?” diyenler... Biliyoruz, tarihin tozlu sayfaları uzaktaki sevgili ile ilişki yürütmeye niyet edip hüsrana uğramış âşıklarla dolu. Ama üzülmeyin, artık bunun için de app’ler var!

Etrafınızda, Facebook duvarınızda, Instagram’da mesut çiftler görüyorsunuz. Telefonlarının ön kamerasına gülümsüyorlar. Selfie çubuklarıyla tuhaf bir yakınlık kuruyorlar. Hâlâ aşırı mutsuzluk yetmezliğinden vefat etmedilerse minik bir insanı dünyaya getirerek ve onun her anını gözümüze sokarak yaşıyorlar zaferlerini. Çünkü bu bulaşıcı bir vaka. ‘Evlenip çocuk yapma zorunluluğu’nun kalabalıklar tekrar ettiği için içselleştirilmesi gibi yüzyıllar da sürmedi yayılması. Zombi kıyameti gibi bir anda olup bitti her şey.

 

Ama ne yazık ki özellikle dijital evrende gördüğünüz mutluluk tablolarının büyük çoğunluğu (istisnaların kaide ile ilişkisini sabit değişken alalım) bir mübalağa sanatçısının elinden çıkıyor, üzüntü perdeciliği yapıyor. Eserler sahte bir üstünlük duygusu içinde hasetli beğenilere sergileniyor.

 

Ben coşkuları kadar acı çektiklerini de saklamayan tabloların daha sahici olduklarına daha fazla ikna oluyorum. Mesela, uzun mesafe ilişkileri buna çok iyi bir örnek. İki insanın tüm istatistiksel ve tarihi gerçekleri yok sayıp uzaktan bir ilişkiyi yürütmeye niyet etmesi sadece çok gerçek duygularla açıklanabilir (Ya da o kişiyi tam tanıyamamakla). Görüşme az, dokunma yok, özlem bol, paranoyak öğeler artıyor, tam senkron olmayan çifte hayat sınanıyor. Teknoloji de bu zor ilişki şeklini daha sürdürülebilir hale getirmek için bazı romantik ve pratik çözümler sunuyor.

 

Açık görüşme

Yazının Devamını Oku

Eyvah, Twitter’ım hacklendi! Şimdi ne yapacağım?

19 Ağustos 2016
Ciddi hastalıklar ya da kazalar gibi hacker kurbanı olmanın da hep başkalarının başına geleceğini düşünüyoruz. Ama öyle değil...Peki, başınıza gelirse ne yapacaksınız?

Twitter, kullanıcıları için ‘Ulusa Sesleniş’ alanı gibi. Ancak platformu siyasetçilerden çok akşam 6’da işinden çıkıp ‘çok önemli’ açıklamalar yapan vatandaşlar kullanıyor. En büyük kâbus senaryosu ise birilerinin hesabı ele geçirip o sesleri taklit etmesi.

 

Twitter hesabını kale gibi korumak için iki geçerli neden var:

 

Normal vatandaş için: Dijitalin gerçeği domine ettiği bir reputasyon çağında tweet beyanlarının da DM’den yapılan uzun yürüyüşlerin de, dışavurumcu fiziki imgelerin de kullanıcı kontrolünde olmasının hayatiliği.

 

Şöhretli vatandaş için: İki dakika önce ‘Tabii abi haklısın’cı entourage ortamlarında aldığı özgüvenle saçma bir tweet atıp, tepki geldiğinde ‘Hesabım hacklenmiş ehehe’ diye geri adım atma kurşunun sayılı olması.

 

Yazının Devamını Oku

Bu app’leri bi kenara ‘yaz’ın!

12 Ağustos 2016
Mobil uygulamalar hayatın yükünü almak için var ve yazın bunların yardımına çok daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Neyse ki güneş kremi oranını saptayan uygulama da mevcut, hangi bavula ne kadar giysi koyacağımızı söyleyen de...

Kışın, yağmurlar kara, karlar kazaya, kazalar kornaya dönüyor. Soğuk. Doğalgaz faturası kirayı kendine rakip belliyor. Onu ilkbahar izliyor, yağmuru ve ıslağıyla. Azıcık güneş çıkıp çiçek açtığındaysa genç, çocuk, yaşlı gönül yayı gevşemesinden perişan oluyor. Sonbahar güzel ama çocuklar okul, veliler okul taksidi başladığı için depresyonda. Sonra yaz... Sadece bir haftalığına, ter izohipsli minderlerde düğünde damada takılacak fiyatta lahmacun kemirip ılık su birikintisinde köpekleme yüzecek diye üç ay boyu kan, ter ve gözyaşına katlanabiliyor insanlar. Kısa kollu gömleğe, camları açmak için Hulk olmak gereken akvaryumvari belediye otobüsündeki 35 dereceye ‘Peki’ diyor. Uzun lafın kısası; sevmiyoruz mevsimleri. Sosyal medya şikâyet kutumuz. Mevsimleri de MEB belirlese ve beş mevsime bölünse yılımız, beşinciyi de sevmezdik. Ama en çok yazın yardıma ihtiyacımız var. Aile, ilişki, iş ve arkadaşlıklardaki noksanlıkları, tamir edilemez hasarları yıllık izinlerde telafi edemediğimizi anladığımız o anlarda...  Bu nedenle bu hafta yaza özel bazı mobil uygulamaları kaleme alıyorum. Küçücük de olsa yardım yardımdır... 

 

Ne kadar güneş o kadar krem
Wolfram Sun Exposure Reference App (iOS - 2.69 TL)

 

Üç ay güneşlense de sadece omzu kızaranlar beni çok iyi anlayacaktır. Güneş sisteminin asıl amacı insanların bronzlaşması bence. Bu kusursuz yapı şezlonglarda yatılabilmesini hedefliyor. Öte yandan güneşin zararlarından korunmak için desteğe ihtiyaç var. Wolfram Sun Exposure uygulaması bulunduğunuz lokasyona, zamana, kullandığınız koruyucunun faktörü ve miktarına göre ne kadar güneş altında kalabileceğinizi söylüyor.

 

Şimdi o bavulu yavaşça yere bırak

Yazının Devamını Oku

Düşleri kaybetmeyin!

5 Ağustos 2016
Her gün kullandığımız akıllı cihaz ve PC’lerin işletim sistemlerinde engellere meydan okuyan, özenle düşünülmüş birçok özellik var.

Daha önce hiç deniz görmemişti. Korkuyordu. Yüzmeye başladığı anda yüzünde açan mutluluğu unutamıyorum. “Bir haftalığına diye başlamıştım, işi gücü bıraktım, aylardır buradayım” demişti bana bir Düşler Akademisi gönüllüsü. Düşler Akademisi; “Körler düş görür mü? Görürler. Asıl düşlerini yitirenler körleşir!..” mottosuyla yola çıkan bir sosyal sorumluluk oluşumu. Engelli bireyleri dalgıçlık yaptırarak, müzik grubuna katarak, onları kucaklayarak hayata hazırlıyorlar. Benim konuya geciken farkındalığım ise bu yaz Kaş’taki kamplarında gönüllülük yapmamla ilgili. Her hücremle oraya geri dönmek istemem de...

 

Türkiye’de yaklaşık 9 milyon engelli birey var. Onlarla ilgilenen ilk gönüllüler tabii ki aileleri. Sadece kocaman bir sayıdan bahsetmiyoruz, ülkemizdeki on milyonlarca insanın realitesi bu.

 

Akıllı mobil cihaz ve PC’lerle temel amaçları ‘hayatı kolaylaştırmak’ olan (kârlılığın yanı sıra tabii) teknoloji şirketlerinin gönüllülükleri ise her gün kullandığımız akıllı cihazların içinde mevcut aslında (Tabii ki daha fazlasını yapmak hep mümkün). En popüler iki işletim sistemi ekolüne biraz daha yakından bakalım:

 

APPLE

VoiceOver adlı özellik ekrandaki her şeyi okuyor, görmeye gerek kalmadan tüm denetimini kullanıcıya veriyor. (iOS ve OS X)

Yazının Devamını Oku

Dijital kimliğinizi almadan sokağa çıkmayın!

29 Temmuz 2016
Coğrafyamızın yeni ‘bitki örtüsü’ güvensizlik. Sokağa çıkarken, metroya binerken, internete girerken, tweet atarken, haber okurken... Hep huzursuzuz. En azından ‘internetteki siz’le ilgili gerekli önlemleri alırsanız bu hissiyatı bir miktar azaltabilirsiniz.

Sene artık 1980 değil, 2016. Teknoloji yaşama şekillerimizi kökünden değiştirdi. ‘Gerçek’lere ek olarak çevrimiçi hayatlarımız da var artık. Sıradan bir vatandaş olarak endişelerimizi bu dijital evrenden bağımsız düşünemiyoruz. Bir yönüyle Freddy Krueger’lı rüyalara benzetebiliriz bugünkü online dünyayı; görünüm olarak sanal, sonuçları itibariyle fazlasıyla gerçek.

 

Bu olağanüstü günlerde çevrimiçi hayatlarda dikkat etmek gereken (bazılarımızın bilmediği, bazılarımızınsa bilip de uygulamaya üşendiği) birkaç noktaya bu vesileyle göz atalım...

 

DİJİTAL NÜFUS KÂĞIDI

 

Sokağa çıkarken unutulmaması gerekenler: Telefon, anahtar, çocuk... Ve OHAL’de daha da önem kazanan kimlik. Peki üstünde kimlik numarası yazan kâğıt sizin kim olduğunuzu tam olarak anlatıyor mu? Hayır. Bir de dijital kimliğiniz ve online geçmişiniz var. Bunu koruma altında tutmak da hayati önemde. Hesabınız başkasının eline geçtiğinde veya profiliniz klonlandığında sizin de hukuki sorumluluğunuz olacak. Mesela son günlerde ‘Hesabınız kilitlendi’ uyarısıyla Twitter’dan gelmiş gibi görünen linke tıklamayın, şüpheli hiçbir durumda kullanıcı adı ve şifre girişinde bulunmayın. Facebook’tan tanımadığınız kişilerin arkadaşlık isteklerini kabul etmeyin (Fotoğrafı ne kadar çekici olursa olsun!).

 

Yazının Devamını Oku

Huzur biraz huzur, tüm isteğimiz budur

22 Temmuz 2016
Zor günlerden geçiyoruz, zaten tersini en son ne zaman söylemiştik çok emin değilim. Bu hafta mutsuzluklar içinde bile, ‘iç huzuru buldurmayı amaç edinmiş’ birkaç uygulamayı yazıyorum...

Kabul edelim, mutlu ve huzurlu bir coğrafyada yaşamıyoruz. Herkesin farklı gerekçeleri ve sınıfsal dertleri olsa da durum ne yazık ki bu. Göz süzdüklerimiz, gıybet ettiklerimiz, kıskandıklarımız, alkışladıklarımız, retweet ettiklerimiz, tanımadıklarımız, tanımadan bildiklerimiz ile birlikte gülümseyen bir çevre yaratamadık. İnsan dediğimiz hele de komşuysa, farklı şeylere ağıt yakacak kadar karmaşık bir organizma değildi oysa. Mazlumları bile kutuplaştırır olduk. Dibe vardığımızı düşünerek, çocuklarımıza mutsuzluk nedenlerini anlatacağımız pedagojik çözümlerin de dibini sıyırıyoruz. Sonra bir felaket daha oluyor. Darbe girişimi gibi, -cümle içinde kullanması bile ürkütücü- sivil halkın asker kurşunu, füzesi ile ölmesi gibi. Tam bir yıl önce de Suruç’ta gencecik insanların bombalanmasına ağlar idik. Farkında bile değiliz belki ama her kayıpla daha az  insanlar haline geliyoruz. Çocuklar ise daha büyüyemeden kısalıyor.Bundan ötürü Türkiye’de teknoloji ile ilgili bir şeyler karalamak da The Verge’de ürün incelemeye, Tech Crunch’ta startup değerlemeye benzemiyor, çoğu zaman eller klavyeye gitmeyi reddediyor. Bu haftaki konuyu belirlerken de zorlandık tabii ki. Bu kadar huzursuzluk içinde insanları iç huzura götürebilecek üç uygulamayı yazmaya karar verdik. Umarım biraz da olsa faydası olur. 

 

Gratitude Journal:

 

Bu uygulamadan daha önce çok kısaca bahsetmiştim. Detaylı anlatayım. Sizi iyi hissettiren bir hadiseyi kaleme döktüğünüzde -bu, sokağınızdaki bir yasemine (çiçek) kafayı gömüp onu koklamak da olabilir- beyniniz o mutluluk hissini tekrar serbest bırakıyor. Bu uygulama sizi her gün 5 mutluluk tetikleyicisi olayı yazmaya teşvik ediyor. Sizi iyi hissettirenlere odaklanmayı bir alışkanlık haline getirdiğinizde (Bunun için en az 21 gün gerek) beyin söz konusu mutluluk kısa devresini refleks olarak yapabilmeye başlıyor. İsterseniz bu ‘iyi hissetme’ anlarını kendinize saklayın, ister app sayesinde paylaşın. (iOS - 7.99 TL)

 

Headspace

 

Yazının Devamını Oku

Facebook dolandırıcılarından nasıl kurtulurum?

15 Temmuz 2016
İnanmak başarmanın yarısıdır. Ancak ne yazık ki bu kural sizin için değil, hesabınızı ele geçirip arkadaşlarınızı ‘söğüşlemek’ isteyen dolandırıcılar için geçerli.

Facebook’tan özel bir mesaj gelir. En son teşekkür alabilmek için karneye ekstra not isterken ikili diyaloğa girdiğiniz (Hocam n’oolur) ortaokul öğretmeninizdir yazan. Size ‘tatlım’ diyor, havadan sudan muhabbeti kısa kesip sizden (çok makul bir neden ve geri ödeme fırsatıyla) borç para istiyordur. Ya da kazandığınız ödülü yatırmak için tatlı tatlı kredi kart numaranızı soruyordur. Benim tavsiyem kendisine bir ödeme yapmamanız yönünde, hayır sadece o teşekkür belgesini hiç alamadığınız için değil. Öğretmeninizin hesabı dolandırıcılar tarafından ‘hack’lendiği için de... Bu o kadar sık yaşanan bir dolandırıcılık hadisesi ki, çoğu insan uzun zamandır konuşmadığı bir Facebook arkadaşından mesaj aldığında muhabbete kafadan ‘Yemezler’ diye girip uzun zaman daha mesaj almamayı garantiliyor. Ben bir tonton teyze/amcanın benden para istemediği bir günün akşamında Facebook’a erişimin kapandığına kanaat getirip buz gibi bir VPN açıyorum.  Evet, doğru tahmin ettiniz. Bu hafta Facebook hesaplarımızın hack’lenmemesi için yapmamız gerekenlere bakıyoruz. (Çünkü biz buna değeriz. Ve ortaokul, üzerine karanlık anılar eklenmesine ihtiyaç duymayan bir dönemdir)

 

Facebook sayfasında sağ üst köşedeki kilit ikonuna tıklayın. ‘Diğer Ayarları Gör’den ‘Güvenlik’ sekmesine ulaşacaksınız. En üstte ‘Giriş Uyarıları’nı aktif hale getirin. Facebook daha önce hesabınıza erişmediğiniz bir tarayıcıdan giriş yapıldığında size bildirim gönderecek. 

 

Güçlü bir şifre tercih edin. 123456 onlardan biri değil. İsminiz de. Facebook şifrenizi başka çevrimiçi alanlarda kullanmayın. Şifreyi kimseyle paylaşmayın. Evet, sevgilinizle de. (Aynıları Facebook hesabına bağlı e-posta hesabı için de geçerli)◊ Bilgisayarınızı antivirüs yazılımlarla düzenli olarak tarayın. (Çünkü yapmıyorsunuz)

 

Hayır, o şok şok eden, flaş flaş linke tıklamayın. Arkadaşlarınız da spam’lere karşı dokunulmaz değil. 

 

Yazının Devamını Oku