Demir Karahan

Atlar da ağlar

3 Temmuz 2009
83. Gazi Koşusu’nu kazanan doru atım ben. Sri Pekan’la Satılmış’ın oğlu Miramis...

3 yıl önce 1000 yaşıt at olarak geldik bu dünyaya. Elene elene 22’miz kaldık eleğin üstünde. Ve sonunda potoyu bulan at ben oldum.

1927 yılında Ulu Önder’in de bizzat izlediği ve Ali Muhiddin Hacıbekir’in Neriman isimli kısrağının kazandığı ilk Gazi’nin ikramiyesi 2 bin lira idi. Bu yıl kaydiyeler ve yetiştiricilik primiyle 1 milyon 299 bin TL.

Sonraki yıllarda, bırakın hipodroma teşrif ederek Gazi Koşusu’nu onurlandırmayı, bugün rahmetle andığımız kimi Cumhurbaşkanımız kendi atlarıyla bu yarışı kazanmış ve adlarını altın harflerle atçılık tarihine yazdırmışlardır. (Celal Bayar “Cap Gris Nez” 1929, İsmet İnönü “Olgo” 1930)...

En hızlı benim

Gazi Koşusu’nu’nu kazanmak kuşkusuz yalnızca Türkiye’nin en önemli koşusunu birinci olarak bitirmek değildir.

“En hızlı benim...” diye haykırmayı haketmenin ötesinde, bu coşkuyu hipodromu dolduran on binlerce yarışseverle paylaşmak var işin ucunda örneğin. Yıllar süren bir büyük emeğin ödülünü almak var. Ve en önemlisi, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü bu vesileyle bir kez daha hasret, şükran ve rahmetle anmak var.

Yarış bittiği anda, kulağımda büyük bir uğultu, yüreğimde ise bir şampiyonun vakur gururu vardı. İçim içime sığmıyordu. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Gözüm bir süre hiçbir şey görmedi.

Pimpirikli bir atım ben

Yazının Devamını Oku

Mesaj

27 Haziran 2009
Yarış ve Yetiştiriciliğimiz büyük ekonomik boyutu olan önemli bir sektördür ve giderek tüm dünyanın ilgisini çekmektedir.

Bakanlık olarak bu gelişmeyi dikkatle ve titizlikle izlemekteyiz. Son yıllarda her yönden büyük ilerleme gösteren bu sektörümüze Bakanlığım ve ben gerekli her türlü desteği vermekteyiz, vereceğiz. Türkiye Jokey Kulübü işbirliği ile gerçekleştirilen başarılı çalışmalar için camiamızın bütün birimlerine teşekkürlerimi bildiriyorum. Ve tekrar ediyorum, Bakanlığım ve ben atçılığımıza gerekli her türlü desteği vereceğiz.M.Mehdi EKER Tarım ve Köyişleri Bakanı
Ülkemizde atçılığın ve at yarışçılığının patronajı, bilinenin aksine Türkiye Jokey Kulübü tarafından değil, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Bu bakımdan sayın Bakan’ın, yani patronun yukardaki mesajı son derece önemlidir.
Olay, yalnızca “talih oyunu” ya da “eğlence” diye geçiştirilebilecek boyutun çok ötesindedir. Yılda 10 katrilyon katma değer sağlayan ve çoğu kırsal kesimden, yaklaşık 100 bin kişilik istihdam yaratan ekonomik bir devden söz ediyoruz. Bu deve el vermemek, binilen dalı kesmek demektir.
Sayın Bakan durumun fevkalade farkındadır. Onun atçılığa verdiği destek, mesajından olduğu kadar bakanlığının icraatlarından da bellidir. Üstelik bu destek sözü, yakın veya uzak tüm tanıyanlarının üzerinde hemfikir olduğu, sözünün eri bir bakanın ağzından çıkmıştır. Dolayısıyla tüm ilgililerin gönlü rahattır. Ancak, bu desteğin ivmesinin, sayın Bakan’ın da üyesi olduğu mevcut hükümetteki hızı ne olacaktır? İşte asıl merak konusu olan ve önem arz eden husus budur.

Başkan yeniden İnci Özdemir

GEÇTİĞİMİZ Pazar, Polat Renaissance Oteli’nde 37. Genel Kurulu yapılan Türkiye Yarış Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği Başkanlığı’na 515 oyla sayın İnci Özdemir yeniden seçildi. 866 delegenin oy kullandığı Genel Kurul’da diğer adaylardan Osman Hattat 310, Saygın Gider ise 37 oy aldı. Başkan Özdemir’i kutluyor, kendisine başarılar diliyorum.

Gazi Koşusu

İLK kez 1927 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurlarında koşulduktan sonra kesintisiz olarak bugüne kadar devam eden Gazi Koşusu’nun yarın 83.sü koşulacak. Birinci gelecek atın sahibi yetiştiricilik primi ve kaydiye ücretleri ile birlikte yaklaşık 1 milyar lira ikramiye kazanacak. Bu özel koşuya katılacak tüm atlarımızın ayaklarının düz basmasını, yetiştirici ve sahiplerinin şanslarının bol olmasını diliyoruz.  Bu vesileyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk`ü şu sözleriyle bir kez daha saygıyla anıyoruz: “At yarışları modern toplumlar için sosyal bir ihtiyaçtır.”

Yazının Devamını Oku

Yasadışı bahise teşvik!

19 Haziran 2009
AT yarışı sektörünün en büyük sorunu olan YÜKSEK VERGİ ve KESİNTİLER’i geçen hafta ayrıntılarıyla ele almıştık. Bu hafta, bu kesintilerin sektöre ve ülke ekonomisine verdiği zararın büyüklüğünü anlatmaya çalışacağım.

Özellikle Türkiye gibi, kurumları henüz tam olarak kurumlaşamamış (!) toplumlarda ortaya çıkan her boşluk anında birileri tarafından dolduruluverir. Aynen fizikteki "bileşik kaplar" gibi.. Örneğin, herhangi bir güvenlik zaafiyeti durumunda, kimi yeraltı güçleri boşluğu hemen doldurmaya çalışır.

Siz eğer bahisçinin büyük umutlarla yatırdığı paranın yarısından çoğunu anında elinden kapıp alırsanız, birileri çıkar, ona sizden daha fazla ikramiye sunarak pastadan pay almaya kalkar... Peki başarılı olur mu? Olur... Ne kadar başarılı olur? Şimdilik 1 milyar dolar kadar!

Aslında böylece kayıtdışı bahis, yüksek orandaki kesintiler nedeniyle, farkına varılmadan teşvik edilmiş olmaktadır... Yıllar boyu, sonu düşünülmeden birbirine eklenmiş kesintiler yasadışı meraklılarının iştahını kabarta kabarta olayı bugünkü konumuna taşımıştır.

Kesintiler aşağı çekilmeli

Çare son derece basittir. Yasadışı bahisçinin rekabet gücünü elinden alarak belini kırmak... Yani kesintileri mümkün olduğunca aşağı çekmek. Peki kesintileri azaltmak aynı zamanda devletin gelirinin azalması anlamına gelmez mi? Hayır, gelmez.. Tam tersine, bu durumda kimi vergi indiriminde görüldüğü gibi, hasılatın artmasıyla birlikte devletin geliri de artmış olacaktır.

Bu konuda sonuca gidecek en kestirme yol mümkün olduğu kadar az kesinti ile kayıtlı bahsi teşvik etmek, böylece yasadışı bahsin önünü kesmektir. At yarışçılığı gelişmiş hiçbir ülkede bu sorun yasalarla ve yasaklarla çözümlenememiştir.

Yüksek kesintinin neden olduğu bir başka büyük kayıp ise sektörün büyüme ve gelişme potansiyelinin engellenmesidir.

Hasılatın giderek düşmesine neden olan bu kesintiler bir yandan da gelişmenin önünü tıkamaktadır. Atçıya aktarılan pay düştükçe kalite gerilemekte, böylece Türk atçısı bir türlü dünyaya açılamamaktadır. Bir başka deyişle, ürün gittikçe daha fazla oranda yetiştiricisinin elinde kalmaktadır.

Tüm bu ciddi sorunlara rağmen nasıl oluyor da Türk atçılığı hala dimdik ayakta duruyor? Neden ülkemiz atçılıkta Fransa, İngiltere ve İrlanda’dan sonra Avrupa’nın dördüncü büyük ülkesi konumuna gelebiliyor?

Yanıtı biraz arabesk bulabilirsiniz ama, bana göre tılsım Türk atçısının ata olan tutku ve sevdasında saklı.

İlgililere ve yetkililere dünyadaki kesinti oranları ile bahis gelirlerini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Ola ki bir küçük beyin fırtınası estirir!

KESİNTİLER

İrlanda4

İngiltere11

Avustralya12

Hindistan15

Makau16

Hong Kong17

Almanya18

Y.Zelanda18

Yunanistan20

ABD21

Kanada23

Japonya26

Fransa27

G.Kore28

Arjantin28

Türkiye50

BAHİS GELİRLERİ (MilYAREURO)

Japonya19

İngiltere16

ABD10

Fransa9

Avustralya7.5

Hong Kong6

G.Kore4.5

İrlanda4

İtalya2.7

İsveç1.2

Kanada1.2

Türkiye1
Yazının Devamını Oku

Çanlar kimin için çalıyor

10 Haziran 2009
BUGÜNDEN başlayarak siz sevgili Hürriyet okuyucularıyla, at ve yarışçılığımızın sorunlarını paylaşacağım. Yine bir ilke imza atarak, at yarışının yalnızca bir şans oyunu olmadığı ve böylesine önemli bir konuda sadece tahminlerle yetinmemek gerektiği gerçeğinden yola çıkarak, bana fırsat veren başta sayın müdürümüz Esat Yılmaer olmak üzere tüm Hürriyet ailesine şükranlarımı sunuyorum.

"At yarışı bir kumar mıdır?" Bu soruyu, lise sıralarında öğrendiğimiz düz mantık çerçevesinde değerlendirmeye kalkarsak kuşku yok ki, "Az bulunan şeyler değerlidir. Kör at da az bulunur, öyleyse kör at değerlidir" gibi yanlış bir sonuçla karşı karşıya kalabiliriz. Üstüne çeşitli bahisler oynanıyor olması, at yarışının kumar, atın da kumar aracı (!) olduğu anlamına gelmez. Spor Toto ve İddaa var diye futbola kumar diyebilir miyiz?

Bahis amaç değil araçtır

5 bin 253 at sahibi, 3 bin 626 seyis, 492 jokey, 580 apranti, 1195 antrenör, 1978 Türkiye Jokey Kulübü ve 8 bin civarında ganyan bayii çalışanı, veteriner, nalbant, yemci, nakliyeci, basın mensubu ve çok sayıda çiftçi ile doğrudan ve dolaylı olarak yüzbini aşkın insanımızın geçimini temin ettiği geniş bir istihdam alanıdır, at yarışçılığı. Bu birincisi.

İkincisi, yılda yaklaşık 1.5 milyar dolar hasılat ve 6 milyar dolar katma değer yaratan dev bir endüstridir at yarışçılığı. Son olarak da, gerek gelirinden kamuya aktardığı pay, gerekse yarattığı vergi büyüklüğü bakımından ülkemizin önde gelen sektörlerinden biridir at yarışçılığı.

Ülkemizde at neslinin ıslahı ve atçılığın geliştirilmesi ile bu alanda uluslararası ölçütte rekabet kabiliyeti elde edilmesi için tek kaynak müşterek bahis geliridir. Sonuç itibarıyla müşterek bahis, atçılık için bir amaç değil araçtır.

Konuyla ilgili her türlü iyileştirme kuşkusuz bu gelirin artmasına ve arttırılmasına bağlıdır. Hasılat artmalıdır ki, bir yandan enflasyon ve krizlerle başedilebilinsin öte yandan da gerek kamunun, gerekse atçının ve atçılığın çıtası yükseltilebilsin.

İşte tehlike çanlarının yüksek perdeden çalınmaya başladığı kırılma noktası da tam burası.

Dünya rekorları bize ait

Önce elde edilen hasılatın kimler arasında ve ne şekilde bölüşüldüğüne bakalım. Hasılatın tümünü ödeyen yarışsevere cebinden çıkan paranın ancak yüzde 50'si geri dönmektedir. Bir başka deyişle, 100 liralık bahis oynayan vatandaş, ödediği paranın yarısı olan 50 lira ile anında vedalaşmış olmaktadır. Bu bir dünya rekorudur.

Geri dönüş ABD’de yüzde 79, İngiltere’de yüzde 89, Hong Kong’da yüzde 83'tür. Hasılatın yükselmesinin geri dönüş oranı ile çok yakın ilişkisi vardır. Yakın geçmişte yarışsevere dağıtılan ikramiye oranı yüzde 44'den, yüzde 50'ye çıkarılmış, bu küçük iyileştirme dahi satış hasılatını yüzde 36 arttırmıştır.

Peki hasılattan yarışsevere ödenen ikramiye oranı neden bu kadar düşük? Bunun yanıtı hasılatın diğer yarısının başına gelenlerle ilgilidir.

Kesintiler. Türkiye bu alanda da bir dünya şampiyonudur. Bu oran Arjantin ve Güney Kore’de yüzde 28, yarış geliri Türkiye'nin dört katı olan beş milyon nüfuslu İrlanda’da ise yüzde 4'tür.

Hasılatın diğer yarısının yüzde 74'ü ise kısa süre önce 5602 sayılı yasada yapılan bir değişiklikle direkt Maliye Bakanlığı sepetine aktarılmaktadır. Ülkemizde bu kadar yüksek vergiye tabi başka bir iş kolu bulunmamaktadır. Düşünün ki sermaye şirketlerine uygulanan kurumlar vergisi oranı halen yüzde 20'dir.

Sonuçta TJK'ya kalan ikinci yarının yüzde 26'sıdır. Kazanan atların ikramiyeleri, yatırımlar, işletme ve personel giderleri, bayi primleri, velhasıl tüm harcamalar bu miktarın içine sıkıştırılmaya çalışılmaktadır. Bu durum kuşku yok ki TJK'yı bir hayli zorlamakta ve bunaltmaktadır.

Yüzbinlerce insanımızı yakından ilgilendiren bu son derece de önemli konuda daha verimli sonuçlara ulaşabilmek için iyi niyetlerinden hiç kuşku duymadığım yetkililerin bir an önce tedbir alması gerekmektedir. Vergiler ve kesintiler mutlaka düşürülmeli, böylece hasılat ve kalite yükseltilirken atçılığımız uluslararası rekabete hazır hale getirilmelidir.
Yazının Devamını Oku