Buğra Adil Buyrukcu

Şifa kaynağı dört besin

11 Haziran 2023
Her zaman söylediğim gibi sağlıklı yaşamın sırrını uzaklarda aramaya gerek yok.

Çünkü doğada bizlere şifa dağıtan o kadar çok besin var ki. Yapmamız gereken şeyler, bunların ne olduklarını bilmek, sofralarımızdan eksik etmemek ve paketlenmiş hazır gıdalar gibi toksik maddelerle dolu yiyecekler yerine doğal besinler tüketmek. Bugün ben de sizlere her yerde kolaylıkla bulabileceğiniz dört şifa kaynağı besinin marifetlerini hatırlatmak istedim. Unutmayın sağlıklı beslenmek, hiç de öyle sanıldığı kadar zor değil, yeter ki neleri tüketmeniz gerektiğini öğrenin.

HEM LEZZETLİ HEM SAĞLIKLI: BİTTER ÇİKOLATA

Çikolatayı kim sevmez ki... Yalnızca lezzetli bir kaçamak değil, aynı zamanda sağlıklı da bir gıda. Ancak doğru şekilde tüketildiğinde. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki çikolatanın koyusu makul. Yani listenize bitter çikolatayı ekleyebilirsiniz. Çünkü;
-Bitter çikolata tüketmenin kimyasal ve duygusal etkisi vardır. Çünkü duygu-durum düzenleyici triptofan/serotonin açısından zengindir. Araştırmalar da çikolatanın psikoaktif bir gıda olduğunu desteklemektedir.
-Çikolata, serbest radikallerle savaşır.
-Kakao çekirdekleri, kahve ve çayda bulunan kafein ve teofilinine moleküler benzerlik gösteren teobrominin en zengin kaynaklarındandır.

Yazının Devamını Oku

Su tüketmek neden önemli?

4 Haziran 2023
Vücudumuzda ihmal edilmemesi gereken en değerli besin ögesinin su olduğunu biliyor muydunuz? Vücudunuza ihtiyaç duyduğu kadar su sağlamadığınız zaman, nasıl bir yıkım getirdiğinin farkında mısınız?

Peki, sağlıklı yaşamamız için bu denli önemli olan suyu ne sıklıkla tüketiyorsunuz? Eğer, yanıtınız, ‘Susadıkça veya günde bir kaç bardak içiyorum’ ise o zaman hata yapıyorsunuz demektir. Vücudumuzun yüzde 70’inin sudan oluştuğunu düşündüğümüz zaman aslında suyun vücudumuz açısından ne kadar önemli görevlere sahip olduğunu anlayabiliriz. Vücudun ihtiyaç duyduğu sodyum, potasyum, fosfat, magnezyum ve kalsiyum gibi birçok önemli mineralleri içeren su, hücrelerimize oksijen ve besinlerin taşınması, sindirim sisteminin çalışması, vücuttaki zararlı maddelerin dışarıya atılması, bağışıklık sisteminin güçlenmesi, böbrek ve bağırsak fonksiyonlarının sürdürülmesi, cildin nemlenmesi, vücut ısısının korunması gibi daha birçok fonksiyonun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesinde önemli bir rol oynuyor. Gün içerisinde vücudumuz, metabolik süreçlerini yerine getirirken, biz farkına varmadan sürekli olarak suyu kullanır. Bu nedenle gün içinde vücudumuzun kullandığı ve yeniden ihtiyaç duyduğu suyu mutlaka yerine koymamız gerekir. Özellikle yaz mevsimine girdiğimiz bu günlerde su tüketim miktarı asla ihmal edilmemelidir.

 GÜNDE NE KADAR SU İÇMELİYİZ?

Gün içinde hiçbir şey yapmasak bile vücudumuz ortalama 2 buçuk litre su kaybeder. Özellikle hava sıcaksa, yoğun hareket ediyorsanız ya da bağırsak ve böbreklerinizi çok çalıştıracak etkenler varsa kaybolan su miktarı daha da artar. Kaybedilen sıvı yerine konulmazsa  halsizlik, yorgunluk, tansiyon düşmesi, baş ağrısı ve kabızlık gibi sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Uzun vadede ise sıkıntılar oluşmaya ve hayati tehlikeye kadar gidebilecek sağlık sorunları ortaya çıkar. O nedenle her kişinin günde, vücudundaki her 20 kilo için 1 litre su içmesi gerekir. Örneğin 60 kilo birinin, günlük tüketmesi gereken su miktarı 3 litredir. Suyun detoks etkisi oluşturan bitkilerle birlikte içilmesi ise tam bir şifa kaynağı olmasını sağlar. Vücudumuz, süt, çay, kahve, meyve suyu gibi tüm içecekler ve besinlerden de su sağlayabilir. Ancak bu içeceklerin hiçbirinin suyun yerine geçmeyeceği unutulmamalı ve günlük su tüketimi miktarına eklenmemelidir.

SUSUZ KALDIĞIMIZI NASIL ANLARIZ?

Vücudunuzun ihtiyacı olan suyu alıp almadığınızı anlamak için basit bir gözlem yapmanız yeterli olacaktır. Tuvalet ihtiyacınızı giderdikten sonra klozete bakın.

Yazının Devamını Oku

Omega 3’ün mucizeleri

28 Mayıs 2023
Sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmazları arasında yer alan Omega 3’ün faydaları saymakla bitmiyor diyebiliriz. Çünkü bu doymuş yağ asitleri, bedenimizin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için oldukça önemli bir rol üstleniyor.

Beyin ve kalp sağlığımızı korumak, bağışıklığımızı güçlendirmek, kansere yakalanma riskini azaltmak ve formda kalabilmek için Omega 3 yağ asitlerine ihtiyacımız olduğu kesin. Peki Omega 3’ün faydaları nelerdir, hangi besinlerde bulunur? Vücudumuz, Omega 3 eksikliğine nasıl tepki verir? Omega 3 takviyesi alırken nelere dikkat edilmeli? Gelin, bugün vücudumuz için vazgeçilmez olan Omega 3 yağ asitlerini mercek altına alalım.

Günümüzde birçok kişi, sağlıksız ve dengesiz beslenme sonucu ihtiyacı olan mineralleri ve vitaminleri almakta zorluk yaşamaktadır. Bu nedenle de doktora danışmadan bilinçsizce vitamin ve mineral desteği kullanımı her geçen gün artmaktadır. Maalesef ki, bilinçsizce kullanılan ürünlerden biri de Omega 3 takviyeleridir. Omega 3, vücutta üretilmediği için dışarıdan alınması elzem olan çok önemli doymamış yağ asitlerinden biridir.

Besinler yoluyla rahatlıkla vücudumuza alabiliriz. Gıda takviyesi olarak kullanıldığında ise mutlaka doktora danışılarak, doğru dozda ve önerilen süre boyunca tüketilmelidir. Çünkü Omega 3, bazı ilaçların yanı sıra diğer vitamin ve mineraller ile etkileşime girebilmektedir. Bu nedenle sadece Omega 3’ün değil, diğer tüm gıda takviyelerinin doktor kontrolünde kullanılması oldukça önemlidir. Gelelim doğru dozda ve sürede kullanılan Omega 3’ün vücudumuza olan muhteşem faydalarına...

 KULLANIM DOZAJI NEDİR?

Beslenme rutininizde yer alması gereken temel yağlardan biri olan Omega 3 yağ asitlerinin vücudumuzda üstlendikleri oldukça önemli rolleri vardır. Çünkü yağların vücudumuzda enerji olarak kullanılmasını sağlayan ana madde, Omega 3’tür. Alfalinolenik asit (ALA), Eikosapentaenoik asit (EPA) ve Dokosaheksaenoik asit (DHA) olmak üzere 3 tipi bulunur. EPA, özellikle kalp sağlığı için faydalıdır. DHA, hücrelerin gençleşmesine destek sağlar. EPA ve DHA ise birlikte beyin gelişimi açısından önemlidir. Omega 3’ün kullanım dozajı ise günde 3 gram olarak önerilmektedir.

Yazının Devamını Oku

İtalyanların zayıflama metodu

21 Mayıs 2023
Dünyanın en lezzetli pizzaları ve makarnalarıyla anılan İtalyanlar, bu kadar çok hamur işi tüketmelerine rağmen zayıf kalmayı başaran bir toplum olarak oldukça dikkat çekiyor.

Hamur işi yemekleri bizim kadar çok seviyorlar. Peki, bizim ülkemizde obezite oranı giderek artarken, İtalyanlar nasıl oluyor da zayıf kalabiliyor? Bu işin sırrını ben de sizin kadar merak ettim ve İtalya’ya doğru bir yolculuğa çıktım. Sizler için İtalyanlar’ın 10 günde en az 5 kilo verdiren hızlı zayıflama kürlerini öğrenerek, Türkiye’de de uygulamaya başladım. Sonuçlar ise gerçekten harika diyebilirim. İtalyan mutfağı, lezzetli yemekleriyle ünlü olan ve dünyada en çok tercih edilen mutfaklar arasında yer alıyor. Dünya üzerinde bayrağının rengini bile yemeklerden alan bir başka ülke daha yoktur sanırım. İtalyan bayrağında yer alan kırmızı renk domatesi, yeşil pesto sosunu, beyaz ise mozzarella peynirini simgeliyor. Pizza ve makarna başta olmak üzere bu kadar çok hamur işi tüketen bir toplumun, her daim zayıf kalmayı nasıl başardıkları ise birçok kişinin dikkatini çekiyor. Ülkede gerçekten oldukça fazla hamur işi tüketiliyor ve bizim kadar bu yemekleri sevdikleri de kesin. Peki, neden Türkiye’de obezite görülme oranı artarken, İtalya’da böyle bir sorun yaşanmıyor? Atletik ve formda kalmayı başarabilmelerinin sırrı nedir? Yaz aylarına sayılı günler kala, kilo vermekte zorlanıyorsanız, bu sırrı öğrenmenin sizin de hoşunuza gideceğinden eminim...

DOĞRU PİŞİRME TEKNİĞİ ÖNEMLİ

İtalyanlar’ın öncelikle pişirme tekniklerini çok doğru bir şekilde kullandıklarını söyleyebiliriz. Makarna ve pizzayı oldukça fazla tüketiyorlar. Ancak bizim gibi makarnayı çok fazla haşlamıyorlar. Makarnayı, 2-4 dakika haşlayarak, direkt tencereden çıkarıyorlar. Bu da hamurda bolca bulunan glüten maruziyetini azaltıyor. Bizim yaptığımız hatalardan biri bu. Türkiye’de makarna çok fazla haşlanarak, hamur kıvamına getiriliyor. Bu durum da içindeki glüteni açığa çıkartıyor ve kilo alımını kolaylaştırıyor. Pizza ve lahmacunu ben de hastalarıma yemelerini öneriyorum. Ancak tek şartım, lahmacunda olduğu gibi pizzanın da ince hamurla tüketilmesi. Türkiye’de yapılan pizzalarda hamur, çok kalın kullanılıyor. İtalyanlar ise bunun tam tersi, incecik bir hamur eşliğinde pizzalarını yemeği tercih ediyor.

1-2-3 PUF DİYETİ

İtalya’da da ülkemizde olduğu gibi birçok gıda, taze yetişiyor. Her türlü sebze ve meyveye ulaşabiliyorsunuz. Zeytinyağını ise çok fazla kullanıyorlar.

Yazının Devamını Oku

Baharla gelen baş ağrıları

14 Mayıs 2023
İlkbahar ayları neşesiyle, enerjisiyle bize canlılık katarken, bir yandan da baş ağrılarını tetikleyerek yaşam kalitemizin düşmesine neden oluyor.

Her 3 kişiden 1’i baş ağrısının arttığından şikâyet ederken, bu durum baharın tüm keyfini de kaçırabiliyor. Özellikle migren ile gerilim ve küme tipi baş ağrısı çekenler, alerjik bünyeye sahip olanlar, son günlerde oldukça sıkıntılı zamanlar geçirebiliyor. Peki, günlük hayatımızı çekilmez hale getiren ve bahar mevsimiyle birlikte tetiklenen baş ağrılarına karşı ne yapacağız? Baş ağrılarına karşı doğal tedavi yöntemleri nelerdir? Hangi besinler baş ağrılarınızın artmasını tetikliyor? Ve en önemli soru baş ağrılarınızın zararlı mı yoksa zararsız mı olduğunu nasıl anlayacağız? Eğer siz de şu anda başınızın ağrısından duramıyorsanız, bu yazı tam da size göre...



Dünyada en sık rastlanan sağlık sorunlarının başında baş ağrıları gelir. Hemen hemen hepimiz hayatımızın belli dönemlerinde baş ağrısı çekeriz. Modern şehir hayatının koşturmacası, iş yoğunluğu, stresli yaşam tarzı, hareketsizlik ve sağlıksız beslenme gibi birçok etken de baş ağrılarınızı tetikleyen faktörler arasında. Ancak yaşadığımız bu bahar ayları da baş ağrılarını artıran en önemli nedenler arasında diyebiliriz. Biyolojik şartların, iklimin, ısının, nem ve iyon dengelerinin değişmesi, baş ağrılarının görülme sıklığını artırdı. Evet, bahar ayları bizlere neşe, enerji ve canlılık katabiliyor ama beraberinde de yaşam kalitemizi düşüren baş ağrılarını getiriyor. Mevsimsel değişim nedeniyle bu durum oldukça normal. Ancak baş ağrıları, her zaman masum değildir. Bu nedenle baş ağrısı tipinizin ne olduğunu bilmeniz ve beraberinde getirdiği diğer belirtilerin farkında olmanız, hayati bir önem de taşır. Çünkü baş ağrıları birçok ciddi hastalığın bir belirtisi olarak da karşımıza çıkabilir.

BAŞ AĞRISI NEDİR?

Başın herhangi bir bölgesinde oluşan zonklayıcı ve sıkıştırıcı ağrı, baş ağrısı olarak tanımlanır. Baş ağrısının gelişim şekli, bölgesi ve şiddeti, kişiden kişiye de farklılık gösterir. Ağrı, yavaş yavaş veya birdenbire ansızın gelerek, birkaç saat veya birkaç gün boyunca devam edebilir. Baş ağrılarının da çeşitleri vardır. Gerilim veya küme tipi baş ağrısı ile migrende ağrının kaynağında bir hastalık yatmaz. Ancak akut sinüzit, diş problemleri, kulak enfeksiyonları, grip, glokom, beyin damar bozuklukları, iyi veya kötü huylu beyin tümörleri, hipertansiyon, kafa travmaları gibi nedenlerle ortaya çıkan baş ağrıları da vardır. İşte bu ağrılar, hiç ama hiç masum değildir.


Yazının Devamını Oku

Gerçekten yeterli besleniyor muyuz?

7 Mayıs 2023
Sağlıklı bir hayat sürebilmemiz için dengeli ve yeterli beslenmenin her zaman çok önemli olduğuna vurgu yapıyor ve her fırsatta bunu dile getiriyorum.

Peki, gerçekten yeterli besleniyor muyuz? Yetersiz beslenmenin ne olduğunu biliyor muyuz? Çünkü günümüzde karşılaşılan beslenme sorunlarının büyük bir kısmı yetersiz beslenmeye bağlı olarak gelişiyor. Bilinçsiz yapılan diyetler, fast food tarzı beslenme, stres, depresyon, sıfır beden olma çabası, yanlış pişirme teknikleri gibi birçok faktör, yetersiz beslenmenize neden oluyor. Kötü haber şu ki vücudunuzda belirtiler oluşana kadar, siz bu durumun farkına bile varamıyorsunuz. Sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenme kavramlarını sık sık duyuyorsunuzdur. Ancak beslenme konusunda bu üç kuralı ne kadar yerine getirebiliyoruz. Özellikle de beslenme sorunlarının büyük bir kısmının yetersiz beslenmeye bağlı olarak ortaya çıktığını düşündüğümüzde... Biz farkında olmasak da günlük yaşantımızda bizleri etkisi altına alan birçok faktör, aslında yetersiz beslenmemizin de nedeni. Mesela fast food tüketiyorsanız, bilinçsizce diyet yapıyorsanız, tek yönlü besleniyorsanız, vücudunuzun ihtiyacından az besin tüketiyorsanız, stresli bir yaşamınız varsa, yanlış pişirme teknikleri kullanarak yiyeceklerin besin değerinin düşmesine neden oluyorsanız, o zaman siz de yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıyasınız demektir.

YETERSİZ BESLENME VÜCUDA NASIL ZARAR VERİR?

Yetersiz beslenme, kişinin günlük ihtiyacı olan besinleri, vitamin ve mineralleri tüketmemesi anlamına gelir. Bu durumda da eksik kalan besin ögeleri, enerji metabolizmasına katılamaz. Besin alımından ihtiyacı olan enerjiyi sağlayamayan vücut da gerekli enerjiyi sağlayabilmek için dokularını parçalamaya başlar. Vücutta ilk etapta yağ dokuları yakılsa da yetersiz beslenme devam ettikçe sırasıyla kaslar, cilt dokusu, tırnak ve saç dokuları şeklinde devam eder. Daha sonra ise vücut kendini korumak için enerji harcadığı sistemleri kapatmaya başlar. İlk kapattığı sistem ise bağışıklık sistemidir. Vücut direncinin zayıflamasıyla birlikte ise hastalıklara yakalanma riski artar.

YETERSİZ BESLENMENİN DAVET ETTİĞİ HASTALIKLAR

Yetersiz beslenme, hiç de hafife alınacak bir olay değildir. Çünkü beraberinde oldukça ciddi hastalıkları da getirir. C vitamini eksikliğine bağlı skorbüt, gece körlüğü, guatr, diş çürükleri, osteoporoz (kemik erimesi), demir ve folik asit eksikliği anemileri, kemik yumuşaması, raşitizm, kaslarda zayıflama, besin emilimi yetersizlikleri, yara iyileşmesinde gecikmeler, saç dökülmesi, tırnak kırılmaları, cilt rahatsızlıkları, kabızlık, hafıza güçsüzlükleri ile ishale, demansa ve dermatite sebep olan pellegra gibi ciddi hastalıklar, yetersiz beslenme sonucunda ortaya çıkar.


Yazının Devamını Oku

Vücudumuzdaki iltihapla savaşan besinler

30 Nisan 2023
Halk arasında iltihaplanma ya da yangı olarak da anılan inflamasyon, bağışıklık sisteminin bir parçasıdır ve hayati bir öneme sahiptir.

Ancak kontrolden çıkmış inflamasyon, bize yardımcı olmak yerine diyabet, kalp hastalığı, artrit, demans, kanser gibi daha birçok ciddi hastalığa yakalanmamıza neden oluyor. Oysaki vücudumuzda inflamasyonu azaltarak, sağlığımızı desteklemek elimizde... Nasıl mı? İnflamasyon kelimesi genellikle kötü bir şeymiş gibi algılanır. Ancak halk arasında iltihap olarak da bilinen inflamasyon aslında vücudumuzun hastalıklara, enfeksiyonlara ya da yaralanmalara karşı kendisini korumak için verdiği bir tepkidir. Vücudumuza bakteriler, virüsler veya alerjenler gibi yabancı bir istilacılar girdiğinde ya da bir yaralanma meydana geldiğinde, bağışıklık hücrelerimiz hızla harekete geçer.

Böylece hasarlı doku yavaş yavaş iyileşmeye başlar. Ancak inflamasyon, vücudunuza her zaman yardımcı olmaz ve vücut kendi hücrelerine saldırarak artirit, ülseratif kolit, kalp hastalıkları, kanser, demans gibi hastalıklara neden olur. Vücudun inflamasyon cevabı akut ya da kronik olmak üzere iki şekilde görülür. Hızlı başlayan, kısa sürede şiddetlenen ve belirtileri birkaç gün süren akut inflamasyon sorun değildir. Ancak birkaç aydan uzun süren kronik inflamasyon, kalp hastalığı, diyabet, kanser, romatoid artrit ve lupus gibi otoimmün hastalıklara yol açabilir. Bu nedenle ciddiye alınması gereken bir sağlık sorunudur.

 

SAĞLIKSIZ BESLENME VE HAREKETSİZ YAŞAM TETİKLİYOR

Vücutta devamlı ve kontrolsüz inflamasyon varlığı, birçok ciddi hastalığın ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Bakteriler, virüsler, mantarlar, parazitler veya alerjenler, bağışıklık sistemini zorlayan çevresel toksinler, inflamasyonu tetikleyebiliyor. Günlük hayatımızda stresten uzak duramıyoruz. Ancak diğer kötü bir haber ise stres, vücudumuzda inflamasyonu da tetikleyen önemli bir faktör. Bu nedenle öncelikle sağlıklı ve yeterli beslenmeye dikkat etmek ve hareketli bir yaşam tarzını benimsemek, inflamasyonla savaşımızdaki en güçlü iki silahımız. Özellikle anti-inflamatuar beslenme tarzıyla inflamasyonu azaltarak, sağlığınızı desteklemeniz mümkün.


Yazının Devamını Oku

Şimdi ‘bayramda alınan kiloları verme’ zamanı

23 Nisan 2023
Bugün bayramın son günü. Umarım sizler de sevdiklerinizle birlikte mutlu, huzurlu ve neşe dolu anlar geçiriyorsunuzdur.

Özellikle Ramazan Bayramı, ‘hem bedenimize hem de ruhumuza iyilik, huzur ve şifa kattığımız zamanlar’ demektir. Bir aylık oruç dönemi sonrasında ise bayram günlerinde kurulan sofralar, bir nevi kendimizi ödüllendirmek anlamına da gelir. Ancak kalorilerle dolu sofraların beraberinde fazla kiloları da getirdiği bir gerçektir. Ancak uygulayacağınız detokslarla bu kilolardan kolayca kurtulmanız mümkün.

Sevdiklerimizle doyasıya vakit geçirme imkânı bulduğumuz 3-4 günlük bayram tatillerinde herkesin istediğini yiyip içmesi ve ağır yemekleri biraz abartmak, sağlığımızı çok fazla olumsuz etkilemez. Zaten, kahkahalarla şenlenen ve ziyafetlere dönüşen bayram sofralarına kim hayır diyebilir ki! Elbette ki, şekerli gıdaların ve ağır yemeklerin tüketiminin artması bizlere fazla kilo olarak geri döner. Ancak bayramdan sonra beslenme tarzınızda yapacağınız bazı değişiklikler ve detokslar, sizleri rahatlatıp, eski enerjinize kavuşmanıza yardımcı olabilir.

 

 DİYET YERİNE DETOKS YAPIN

Bayram süresinde hem kahvaltılar hem de diğer öğünlerde ağır yemekler, börekler, kızartmalar, şarküteri ürünleri ve tabi ki tatlılar geniş yer tutar. Ancak bu durum, bir ay boyunca kendini uzun süre açlığa alıştırmış olan sindirim sisteminin yorulmasına neden olur. Bayram tatilini otellerde geçirenlerde açık büfelerde yeme alışkanlıklarının dışına çıkarlar. Tüm bunlar bir araya geldiği zaman da vücudumuzda toksik etkiler meydana gelir ve yediklerimiz bizlere fazla kilo olarak geri döner. Bayram sonrası eski beslenme alışkanlıklarınıza dönmek ve kilo vermek içinse kesinlikle kalorisi düşük diyet uygulamalarından uzak durun. Çünkü bilinçsizce yapılan diyetler, metabolizmanızın daha da yavaşlamasına neden olacaktır. Bu nedenle bayram sonrası alınan kilolardan sağlıklı bir şekilde kurtulmak için detokslardan faydalanılması en sağlıklı yoldur.

 

Yazının Devamını Oku