Karısını öldürdü diye doktoru astılar, masum olduğunu 98 yıl sonra anladılar

Vatanından binlerce kilometre ötede "Karımı ben öldürmedim" demişti doktor. "Elbette, günün birinde masum olduğum anlaşılır." Doktor, büyük bir olasılıkla gerçekten masumdu.

Karısını öldürmediğine dair ilk kanıtlar, kısa zaman önce ortaya çıktı. "Ne güzel, geç de olsa özgürlüğüne kavuşmuştur" diye sevinmeyin sakın. İngilizler, doktoru asalı 98 yıl oluyor.

"Akşama doktorlara yemeğe davetliyiz" dedi adam, "Üzerine düzgünce bir şeyler giy, biliyorsun karısı pek süslü /images/100/0x0/55eaf60bf018fbb8f8a1e42asepelektir." "Bana ne aldın ki giymemi istiyorsun" diye sitem etti kadın. "Doktor eve her gün ya yeni bir elbise ya da takıyla geliyor." Adam, konuşmamayı tercih etti. Posbıyıklı, tel gözlüklü, orta yaşlı Doktor Hawley Crippen, kendinden on yaş daha genç, cilveli, ufak tefek, esmer güzeli karısı Cora’ya hálá aşıktı. Opera sanatçısı olmayı hayal ederken, "Güzel Elmore" takma adıyla gece kulübünde yarı çıplak sahneye çıkan kadını elinden kaçırmamak için para dökmeyip de ne yapacaktı?

Bayan Martinetti de uzatmadı. "Ah, hediyelerin nedenini bir bilsen!" diye geçirdi içinden ve dilinin ucuna kadar geldiği halde, Cora’ya aşık sanılan doktorun, sekreteri Ethel Leneve’yle metres hayatı yaşadığını kocasına söyleyemedi.

Bay ve Bayan Martinetti, o gece Crippen’lerin evinde pek eğlendi. ABD’den Londra’ya geldiklerinde satın aldıkları ve Cora’nın, "şans getirir" diyerek her bir duvarını pembeye boyadığı, bahçe içindeki evin üst katında yiyip içtiler, sonra alt kata inip iskambil oynadılar. Martinetti’ler gece yarısını az geçe evden ayrıldı. Kocasıyla birlikte bahçe kapısında durup misafirlerinin ardından el sallayan Cora’yı bir daha gören olmadı. Ne Londra’da, ne de dünyanın başka bir yerinde. Günlerden 31 Ocak’tı. Yıl, 1910.

BAŞMÜFETTİŞİN SON GÖREVİ

Yüzlerce cinayeti çözmüştü de, Karındeşen Jack’i bir türlü yakalayamadığından alay konusu olmuştu. Başmüfettiş Walter Drew, Dr. Crippen’in muayenehanesinin zilini çaldığında, kararlıydı. Emekliliğine şunun şurasında birkaç ay kala, Amerikalı doktorun karısı buhar olup havaya karışmış olsa bile bulacaktı. Güzel kadının ortadan kaybolduğu anlaşıldığında, doktor önce "Hastalandı, memlekete döndü" demiş, ardından "Öldü, vasiyeti vardı, yakıldı, külleri savruldu" masalını uydurmuştu. Biraz sıkıştırınca, "Utandım, söyleyemedim. Ölmedi, benimle evlenmeden önceki sevgilisine kaçtı" deyivermişti.

Müfettiş, kadını doktorun öldürdüğünden adı kadar emindi. Bir kere, sevgiliye kaçan kadın, mücevherlerini geride bırakır mıydı hiç? Mart ortalarında doktorun evine taşınan sekreter Ethel Leneve, her gün bir başkasını takarak etrafta dolanıyordu. İkincisi, müfettiş Drew Amerikalı meslektaşlarıyla irtibata geçmişti ve eski sevgilinin kadını 10 yıldır görmediğini öğrenmişti. Müfettiş hem doktoru, hem de sekreteri sorguya çekti, üstelik genişçe bir ekiple evi birkaç defa aradı ama, bir türlü cinayeti kanıtlayacak ipucuna ulaşamadı.

Temmuz başında bir gece, doktorla sekreter evi aniden terk etti. Nereye gittikleri aranadursun, müfettiş evi son bir kez incelemeye, ama bu sefer bahçenin her karışını kazmaya, gerekirse duvarların tuğlasını tek tek sökmeye karar verdi.

PİJAMAYA SARILI BAĞIRSAKLAR

13 Temmuz 1910 günü Crippen’lerin bahçesi köstebek yuvasına dönmüştü. Elde kazma kürek 10 kadar polis bir o yanı, bir bu yanı kazmaktaydı ki, memur Mitchell bodrum katından seslendi. "Burada garip bir koku var şef. Az aşağıya gelir misin?" Başmüfettiş Walter Drew, karanlık ve dar merdivenlerden indiğinde az miktarda kömür, biraz çalı çırpı, paslanmış bir şamdandan başka bir şey göremedi. Çömeldi, cebinden bir çakı çıkartıp döşemeyi kazıdı. "Çabuk" diye bağırdı, "Bahçeden bir kürek al gel, sanırım bunlar et parçası."

Müfettişin, kömürlüğün tabanında neleri bulduğunu, bunları incelemek üzere aynı gün teslim alan, St. Mary Hastanesi’nin adli patoloğu Dr. Bernard Spilsbury’nin notlarından okuyalım: "Etiketinde Jones Bros., Holloway yazılı erkek piyama ceketi içinde kalp, karaciğer, böbrek ve bağırsaklar. Üç adet büyükçe deri parçası ve bunlara yapışık vaziyette yağ ve kas dokusu. Üzerinde 10 santim uzunluğunda eski ameliyat izi görünen, karın bölgesine ait deri parçası. Cinsiyet tayini olanaksız. 200 miligram hiyosin. Demir bigudiye dolanmış 15 santim uzunluğunda bir tutam köklü saç."

Anlayacağınız, kafası, kolu bacağı, küçük büyük hiçbir kemiği bulunmayan, cinsel organları olmadığından kadın mıdır, erkek midir anlaşılamayan, insan kalıntılarıydı bunlar. Dr. Spilsbury’nin, üzerinde boydan boya pembe bir çizik görünen deri parçası hakkındaki raporu, onu öylesine yıldızlaştıracaktı ki, dünya adli bilimler tarihinin gelmiş geçmiş en etkili bilirkişisi olarak çıkacağı tahttan, onu ancak 40 yıl sonraki ölümü indirebilecekti.

OĞLANIN SESİ PEK İNCE

31 Temmuz 1910 günü, bir kılavuz teknesi, Kanada’nın Quebec limanına henüz girmiş SS Montrose transatlantik gemisine yanaştı. Kaptan ve üç subay gemiye bindi ve doğru kaptan köşküne gitti. Tanınmamak için bıyıklarını tıraş etmiş Dr. Crippen ile erkek elbiseleri içinde, saçlarını kısacık kestirmiş sevgilisi Ethel Leneve, onları bekliyordu. Kılavuz’un kaptanı "Merhaba" dedi elini uzatarak, "Scotland Yard’dan Walter Drew. Her ikinizi, Bayan Cora Crippen’i zehirleyerek öldürmek ve delilleri yok etmekten tutukluyorum."

O yıllarda Kanada, henüz bir İngiliz dominyonuydu ve Drew, İngiliz İmparatorluğu’nun topraklarında görev yapmaktaydı. Amerikan vatandaşı Dr. Crippen ile sevgilisi, Kanada’ya değil de, ABD’ye giden bir gemiye binmiş olsalardı, müfettişin doktoru Londra’ya geri götürmesi ve yargıç karşısına çıkartması pek kolay olmazdı.

Tabii, bir de Montrose gemisinin kaptanı Henry George Kendall’in dikkati var ki, her babayiğidin harcı değil. Kömürlükte insan parçalarının bulunduğunu bir gazetede okumuş, doktorla sevgilisinin sırra kadem bastığını öğrenmişti. Gemi yolcuları arasındaki orta yaşlı, ufak tefek, gözlüklü adamın, "oğlum" diye tanıttığı gencin sesi pek inceydi.

Kaptan, bir suçlunun yakalanmasında işe yarayan ilk telsiz telgrafı çekerek tarihe geçti. "Kömürlük katili Crippen ile suç ortağı gemide olabilir." Dr. Crippen’le sekreter, 3. sınıfta yolculuk etseydi eğer, büyük bir olasılıkla kaptanın dikkatini çekmeyecekti. Öte yandan telgrafı alan müfettiş Drew, SS Montrose’dan daha hızlı giden SS Laurentic’e binemeseydi, Quebec limanına Dr. Crippen’den iki gün önce varamayacak ve onları elinden kaçıracaktı.

APANDİSİT AMELİYATI İZİ Mİ ÖLÜM SONRASI KATLANMA MI

İnsan kalıntıları doktorun karısına mı aitti, yoksa başkasına mı? Londra’nın Old Bailey Mahkemesi’nde beş gün boyunca bu sorunun cevabı arandı. Londra Üniversitesi’nden Prof. Augustus J. Pepper, ölümün 4-8 ay önce gerçekleştiğini, yaş ve cinsiyetin belirlenemediğini bildirdi. Dr. Bernard Spilsbury’ye göre, parçaların Bayan Cora’ya ait olduğu kesindi. Çünkü karın bölgesine ait deri parçasının üzerindeki uzun pembe iz, iyileşmiş eski bir yara iziydi ve Bayan Cora yıllar önce apandisit ameliyatı olmuştu.

Savunmanın bilirkişileri, iki patoloji profesörü, Dr. Turnbull ve Dr. Wall, apandisit ameliyatından kaynaklandığı sanılan izin, aslında "postmortem bir artifakt" olduğunu, yani ölüm sonrasında derinin katlanmasıyla oluştuğunu ileri sürdü. Kimseyi ikna edememiş olmalılar ki, Savcı Travers Humphreys’in "Dr. Crippen, karısını hiyosin adlı zehirle öldürdükten sonra, büyük bir ustalıkla ayırdığı kol ve bacaklarını mutfak fırınında yakmış, organlarını banyoya doldurduğu asitte eritmiş, kafasını da bir çantaya koyup denize atmıştır" senaryosu kabul gördü.

Dr. Crippen, hiyosini hastalarının tedavisinde kullandığını, ancak sır saklama zorunluluğu yüzünden adlarını veremeyeceğini söyledi. Jüri, 27 dakika tartıştıktan sonra doktoru suçlu buldu. Temyiz başvurusu sonuçsuz kalan Dr. Crippen, 28 Kasım 1910 günü, Londra’nın Pentonville Cezaevi’nde, asıl mesleği berberlik, ikinci işi cellatlık olan John Ellis’in kurduğu darağacında can verdi. Son sözleri "Karımı öldürmedim" oldu, "Elbette günün birinde ortaya çıkar."

Cora’nın başı ve kemikleri hiçbir zaman bulunamadı. Müfettiş Drew, doktorun asılmasından üç hafta önce emekliye ayrıldı. Yazdığı "Crippen’i Nasıl Yakaladım" adlı kitap uzun süre "en çok satanlar" listesinde kaldı.

25 bin otopsi yaptı, 50 kişiyi darağacına gönderdi

Dr. Crippen’i bir tek mikroskop preparatıyla darağacına gönderen Dr. Bernard Spilsbury, yaşamı boyunca 25 bin otopsi yaptı, "Sir" unvanıyla onurlandırıldı, bilirkişiliğiyle en az 50 kişinin asılmasına neden oldu. Oğullarından doktor olanını II. Dünya Savaşı’nda, diğerini veremden kaybedince kendine gelemedi. 17 Aralık 1947 günü laboratuvarına girdi, kapıyı içeriden kilitledi ve havagazını açtı.

Deri parçası erkeğe ait

Amerikalı doktor Crippen’in idamından yaklaşık 50 yıl sonra, adli tıp uzmanı Prof. Dr. Francis Camps, çalıştığı Londra Kraliyet Hastanesi’nin histopatoloji arşivine indi. Artık hayatta olmayan meslektaşı Sir Bernard Spilsbury’nin hazırladığı preparatlardan birini alarak odasına döndü, mikroskoba yerleştirdi ve uzun uzun inceledi. "Bu, geçirilmiş bir apandisit ameliyatının izi değil" dedi. "Postmortem artifakt."

Aradan bir 50 yıl daha geçti. Bu kez ünlü toksikoloji uzmanı profesör John Trestrail, Dr. Crippen’in karısını hiyosin (diğer adıyla skopolamin) ile zehirleyip zehirlemediğinin peşine düştü. Gerçi inceleyecek materyal bulamadı ama, bu arada, aklına parlak bir fikir geldi. "Londra Hastanesi arşivindeki preparattan DNA analizi yapılsa, derinin kime olduğu anlaşılamaz mı?" diye düşündü. Şecereci (soy izleme uzmanı) Beth Wills’den, Cora Crippen’in varsa, yaşamakta olan kadın akrabalarını bulmasını istedi. Wills, beş yıl boyunca, doğum, evlilik, nüfus sayımı ve göçmenlik kayıtlarını araştırdıktan sonra mutlu haberi verdi: "Cora’nın çocuğu olmamış ama, ana bir, baba başka bir kız kardeşi varmış. Bu kız kardeşin kızının kızları hayatta." Bundan iyisi olamazdı. Deri parçası Cora’ya aitse, mitokondriyal DNA’sı bu kızlarınkiyle örtüşmeliydi.

Michigan Eyalet Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü müdürü David Foran ile Carrie Jackson, kızların mtDNA’sını, üzeri pembe çizgili deri preparattan elde ettikleri mtDNA ile karşılaştırdı ve hiçbir uyum bulamadı. 2008 Temmuz’unda, aynı araştırıcı ekipten şok edici bir açıklama daha geldi: "Deri parçası ne Cora Crippen’e, ne de başka bir kadına ait."

"Karımı öldürmedim, elbet günün birinde gerçek ortaya çıkar" diyen, ancak karısını zehirleyip paramparça ettiği sanılan doktorun suçsuzluğunu kanıtlamak 98 yıl sürmüştü.


Mektubu cebine koydu hiç sesini çıkarmadı

27 Kasım 1910 günü, Pentonville Cezaevi müdürü Mytton-Davies’e, "Ben ölmedim, Amerika’dayım. Sağlığım da yerinde" yazılı bir mektubun verildiği, onun da mektubu içişleri bakanına teslim ettiği ileri sürülüyor. Ne kadar doğrudur bilmem ama, mektup Chicago’dan postalanmış, Cora Crippen imzasını taşıyormuş. Dr. Crippen ertesi gün, 28 Kasım’da idam edildi. Mektubu cebine koyan ve hiç sesini çıkartmayan bakan ise tanıdık bir isim: Winston Churchill.
Yazarın Tüm Yazıları