Vesime Itır Demir

Çocuğunuz ana renkleri tadına bakarak öğrensin

7 Nisan 2021
Çocuklar okul öncesi dönemde geometrik şekilleri ve renkleri tanımaya başlar. Her rengin tonlarıyla oluşturulabilecek zengin bir renk skalasının varlığından bahsedebiliyor olsak da renkler temelde ‘ana renkler’ ve ‘ara renkler’ olarak iki gruba ayrılır. Ana renklerin özelliği kendiliğinden var olan, iki rengin karışımıyla bulanamayacak olmasıdır. Siyah ve beyaz ise renk kuramcıları tarafından ‘akromatik renk’ olarak tanımlanır.

Ana renkler kırmızı, mavi ve sarı iken; ara renkler mor, yeşil ve turuncudur. Bazı ressamlar bu renkleri ve bu renklerin tonlarını da kullanarak çalışırken, bazı ressamlar sadece ana renkleri kullanmayı tercih etmiştir. Piet Mondrian (1872-1944) bu sanatçılardan biridir. Resimlerinde sadece ana renkleri görebildiğimiz Mondrian, dahil olduğu Teozofi akımının etkilerini sanatına taşımıştır. Resmin ve sanatın özüne ulaşmayı amaçlıyor olması O’nu, sadece dörtgenler ve çizgisel formlar kullanmaya yönlendirmiştir. “Kırmızı, Mavi ve Sarı Kompozisyon” adlı resminde sadece ana renkler, siyah çizgiler ve beyaz dörtgenler bulunur.

Mondrian’ın bu eseri sanat tarihinde önemli bir yer edinmiş ve Yves Saint Laurent gibi dünyaca tanınan bir modacıyı da fazlasıyla etkilemiştir. Laurent, 1965 yılında tanıttığı “Mondrian Koleksiyonu”ndaki elbiseleri, Mondrian’ın resimlerinden yola çıkarak hazırlamıştı. Bunun yanında ayakkabı, sandalye, araba gibi birçok tasarım nesnesinde de görebileceğimiz “Kırmızı, Mavi ve Sarı Kompozisyon”, kek olarak da karşımıza çıkar. Üzeri çikolata kaplı dikdörtgen formundaki kek, kesildiğinde ortaya çıkan kırmızı, mavi ve sarı renklerdeki dörtgenlerle bir sanat eseri yemekte olduğumuz hissi verir.

Tarifini internet arama motorlarından rahatlıkla bulabileceğiniz Mondrian Keki’ni çocuğunuzla birlikte yaparak çocuğunuzun öz becerilerini geliştirmesine destek olabilirsiniz. Kekinizi pişirdikten sonra kesince karşınıza çıkan renklerin ana renkler olduğunu çocuğunuz hemen öğrenecek ve bir daha asla unutmayacaktır. Çocuğunuzla mutfakta keyifli bir aktivite yaparak ana renkleri tanıtırken Piet Mondrian’dan ve sanatından bahsetmeyi unutmayın. Afiyet olsun!

Yazının Devamını Oku

Baharın müjdesini çocuğunuza sanat aktiviteleriyle verin

18 Mart 2021
Her yıl, soğuk kış günlerinin bitişiyle gelen baharı, çocuklarıyla parkta, ormanda ya da şehir merkezinden uzakta doğanın içinde karşılayan aileler, bu yıl pandemi nedeniyle bu tür aktiviteleri sınırlı olarak gerçekleştirebiliyor.

Çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi için ağaçlarla, bitkilerle temas etmesi ve temiz havada çeşitli aktiviteler yapması son derece önemlidir. Özellikle sosyal yaşamın ve okul yaşamının kısıtlandığı bu süreçte çocuklar baharın gelişi ve ısınan havayla birlikte evde durmakta zorlanabilir. Ebeveynler bu zorlu süreci çocuklarıyla birlikte farklı sanat aktiviteleri yaparak daha rahat geçirebilir. Farklı sanatçıların eserlerinden yola çıkarak ailece keyifli vakit geçirebilirsiniz.

Evin dışında kalan baharı Claude Monet’nin bahar resimleriyle evin içine getirin

Bilgisayarınızda ya da televizyonunuzun ekranında açacağınız ilkbaharı müjdeleyen bir Monet resmi çocuğunuzun bahar neşesini daha yakından hissetmesine destek olacaktır. Resimde nasıl bir ortamın olduğu, o resmin hangi ülkede ya da şehirde yapılmış olabileceği, hangi mevsimde yapıldığı, bu resim yapılırken saatin tahminen kaç olduğu ve bu resmin neler anlattığını çocuğunuzla konuşabilirsiniz.

Mevsim sebzelerini yemeyi Guiseppe Arcimboldo ile eğlenceli hale getirin

Çocuklarına yemek yedirmekte zorlanan ebeveynlerin çözüm yollarından biri yemek yemeyi keyifli hale getirmektir. Arcimboldo’nun meyveler ve sebzelerle yaptığı portreleri mutfağınıza asabilirsiniz. Çeşitli bahar meyveleri ve sebzeleriyle mutfak masanızda oluşturacağınız renkli portreler ve figürler, çocuğunuzun yaratıcılığını geliştirmeye de destek olacaktır.

Georgia O’Keeffe’nin çiçeklerini evinizin zeminine serin

Büyük ölçülerde beyaz bir kâğıt ve kuru boyayla O’Keeffe’nin yaptığı gibi pastel renklerde çiçekleri ailece çizip boyayarak harika vakit geçirebilirsiniz. Pandemi nedeniyle şehir içinde sıkışıp kalmış olan çocuklarınıza, sizin çocukluğunuzda tanıştığınız baharda açan bitkileri tanıtabilirsiniz.

Rene Magritte’in “İlkbahar” resmi ile göçmen kuşları tanıtın

Yazının Devamını Oku

Çocuğunuzla “İplik bombardımanı” yapamaya ne dersiniz?

5 Mart 2021
Cinsiyet farkı gözetmeksizin çocuklara verilecek en önemli eğitimlerden biri toplumsal cinsiyet eşitliğidir. Günümüzde ilkokul çağında bu tür eğitimler veriliyor olsa da ailelerin bu konuda mümkün olduğunca hassas davranması gerekir. Okul öncesi çağda kız ve erkek çocuklara eşit yaklaşmak, onların toplum içinde aynı sosyal haklara sahip olması gerektiğini anlatmak, cinsiyetçi bir dil kullanımından uzak durmak ebeveynlerin göz önünde bulundurması gereken önemli davranış biçimlerindendir.

Bazı mesleklerin kadınlar için, bazılarının ise erkekler için uygun olacağına dair aile içindeki söylemler, çocukların gelecekte yapacakları seçimleri ve vereceği kararları etkileyebilir. Geçmişe oranla günümüzde bu gibi konularda daha doğru yaklaşım sergileyen ebeveynler olsa da yüzyıllar boyunca hâkim olan erkek egemen bakış açısı, bilimden sanata birçok disiplini etkilemiştir. Tarihe ismini yazmış en başarılı sanatçıların genellikle erkek olduğu düşüncesi, 1960’lı yıllardan sonra kadın sanatçıların ve kadın sanat tarihçilerinin çabasıyla ortaya çıkan bilgiler sayesinde değişmiştir. Kadınların tüm hayatını yalnızca çocuklarına bakarak ve ev işleriyle ilgilenerek geçirmesi gerektiği, yüzyıllar boyunca alışılagelmiş olan yanlış bir inançtı. Gün boyu ilgilendiği çocuklarını uyuttuktan ve evin işlerini tamamladıktan sonra masasının başına oturarak romanlarını yazan kadın yazarların, zamanını atölyesinde resim ya da heykel yaparak geçiren kadın sanatçıların hayatı, bu inancın yanlışlığını ve doğru olarak kabul edilmesi durumunda yol açacağı kayıpları gösteriyordu. Özellikle heykel gibi fiziksel güce ihtiyaç duyulan sanat pratiklerinde, çağdaşı olan ünlü erkek sanatçılar kadar çok çalışan, hatta belki de onlardan çok daha iyi eserler yaratmış olan kadın sanatçılar, yaşadıkları dönemden yıllar sonra da olsa gündeme gelerek sanat tarihinde yerlerini almıştı. Ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun hayat hikayesi anlatılırken “eşi” olarak tanıtılan Eren Eyüboğlu aslında altına imzasını attığı resimleri olan bir sanatçıydı. Celile Hikmet, Nazım Hikmet’in “annesi” olarak kayıtlarda geçse de Celile Hanım özellikle portre konusunda başarılı bir ressamdı. Nazlı Ecevit ismi her ne kadar oğlu Bülent Ecevit’i akla getiriyor olsa da O, doğa çizimleri ve peyzaj alanında Türk resim sanatının önemli bir temsilcisiydi. Mihri Müşfik, Hale Asaf, Şükriye Dikmen, Güzin Duran ve daha birçok kadın sanatçı, çoğu sanat takipçisi tarafından tanınmıyor olsa da Türk sanat tarihinin önemli isimlerindendir. Bu önemli sanatçıların varlığına karşılık aynı dönemlerde dünya genelinde, tüm yapım süreci evin içinde geçen dantel, örgü gibi el işleri, kadınlarla daha çok ilişkilendirilmiştir. Çok değil, geçtiğimiz yüz yıl içinde “zanaat” olarak görülen ve eril bakış açısıyla sanat olarak görülmeyen bu pratikler aslında işlevsel olmasının yanında çok güçlü bir söyleme de sahipti.

Kadınların sanat üretiminin daha çok zanaat olarak tanımlanan el işlerinden ibaret görülmesine yönelik eleştirel yaklaşımlar, günümüzde “iplikleme”, “iplik bombardımanı” olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz “Yarn Bombing” akımının doğmasını sağlamıştır. Özellikle yaşadığımız coğrafyada aile büyüklerimizin geleneklerinden olan dantel, el işi, örgü gibi teknikleri düşünürsek, iplikleme pratiğinin bize hiç de yabancı bir tür olmadığını düşünebiliriz. Evin içindeki televizyonun üzerine serilen dantel, özenle örülmüş yün yatak örtüsü, iplik bombardımanı akımında otobüslere giydirilir. İpliklere sarılmış ağaçlar, renkli kumaşlarla kaplanmış banklar da bu akımın örneklerindendir.

Dişil ve evin içine ait bir eylem olarak görülen örgü ve dantel gibi işler bu vesileyle kamusal alanın griliğini renklendirir. Bu özelliğiyle bilhassa çocuklar için son derece iyi vakit geçirebilecekleri keyifli bir alan yaratır ve çocukların görsel sanatların sadece resim pratiğinden ibaret olmadığını fark etmesine yardımcı olur. Her türlü malzemeden sanat üretimi yapabileceğini keşfeden çocuklar, yaratıcılıklarını geliştirmede daha aktif olurlar. Özellikle erkek çocukların bu gibi dişil pratiklerle her yerde karşılaşması, onları cinsiyet eşitliğini algılamaya biraz daha yaklaştırır. Örgü örme, ipliklerle nesneleri sarma gibi pratikler çocuğunuzun sadece zihinsel ve kavramsal gelişim süreçlerinin değil, fiziksel becerilerinin de gelişmesine destek olur. İnce kas becerileri gelişirken konsantrasyon gücü artar, estetik kaygılarla çalışır. İhtiyacınız olan şeyler, çocuğunuzun yaşına uygun ahşap şişler ve kalın iplikler. Sadece birkaç malzemeyle çocuğunuzun hayatına etkili bir dokunuş yapabilir, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nün 112. yılını böyle bir aktivite yaparak geçirebilirsiniz.

 

 

Yazının Devamını Oku

Aşk renklidir, hayata renk verir

15 Şubat 2021
Türk Dil Kurumu’nun, “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi, sevda” olarak tanımladığı aşk, filozoflardan edebiyatçılara, müzisyenlerden ressamlara ve heykeltıraşlara kadar çok sayıda farklı disiplinden profesyonelin odağında olmuştur.

Arthur Schopenhauer, aşkın insan türünü sürdürmek için kurulan bir tuzaktan ibaret olduğunu söylerken, Friedrich Nietzsche ise büyük bir aşk beslediği ve fakat reddedildiği Salome’nin ardından derin acılara gömülüp tarihe geçen eserler vermişti. Camille Claudel, Auguste Rodin ile yaşadığı aşkın bedelini fazlasıyla öderken, aslında sanat tarihindeki en önemli heykeltıraşlardan biri olduğunun farkında değildi. Freddie Mercury, hayatının aşkı olarak bahsettiği Mary Austin’le ilişkisine hayatının sonuna kadar devam etmemiş olsa da Queen’in “Love of My Life”ı bu aşktan bize kalan en güzel hediye oldu. Edebiyat dünyasının en önemli isimlerinden Tomris Uyar, Edip Cansever’in aşkını karşılıksız bırakırken, Turgut Uyar ve Cemal Süreya’yla yaşadığı aşkların ardından “Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur” gibi daha nice aşk dolu dizeleri okuyuculara bıraktı. Geçirdiği çocuk felci ve kazalar yüzünden bedeniyle ilgili sıkıntıları bitmeyen Frida Kahlo’nun, Diego Rivera’yla yaşadığı çalkantılı ilişki resimlerinde kendini her zaman gösteriyordu. 1900’lerin ilk yıllarında dünya devrimlerin ve savaşların etkisindeyken, Amedeo Modigliani ve eşi de çoğu insan gibi sefaletle savaşıyordu. Bunun etkisinden midir bilinmez, Modigliani 36 yıllık kısa hayatı boyunca yaptığı resimlerdeki portrelerin gözlerini her zaman karanlık ve belirsiz çizdi. “Ruhunu görünce, gözlerini çizeceğim” dediği karısı Jeanne Hebuterne, ailesinin tüm itirazlarına rağmen daha öğrenciyken tanıştığı Amedeo Modigliani’yle olan ilişkisine devam etti. Jeanne, Modigliani’nin ölümünden iki gün sonra, doğumuna az bir zaman kalmış olan ikinci çocuğunu da yanına alarak bu dünyadan ayrılmayı seçti. Sanatla sarmalanan ve her geçen gün daha da güçlenen bu aşktan geriye kalan ise, çiftin 15 aylık kızları ile Amedeo Modigliani’nin özgün üslubuyla yaptığı sayısız portre oldu.

Her insanın hayatında en az bir defa yaşadığı aşk duygusu, sanatçının ruhundan kopup sanat eserine evrilirken her izleyenin kendinden bir parça bulabileceği bir serüvene dönüşür. Bazı sanat tarihçilerinin bir oto-portre olduğunu öne sürdüğü Gustav Klimt’in 1908 tarihli “Öpücük” (The Kiss) adlı resmi, uçurumun kenarında duran iki figürün romantik bir anını gösterir. Auguste Rodin ise “Öpücük” adlı heykelini, Dante’nin İlahi Komedya’sında yer alan bir yasak aşktan yola çıkarak yapmıştı. Rene Magritte “Aşıklar” resmindeki çifti, sürreal bir mekânda, birbirlerinden gizlenircesine başlarını sardıkları beyaz bir kumaşla çizmişti. Sanatın ve sanatçıların aşka olan tutkusu sadece resim ve heykel gibi geleneksel sanatlarda değil, performans sanatı gibi çağdaş bir dile sahip alanda da kendini gösterir. Performans sanatçıları Marina Abramovic ve Ulay 1970’li yıllarda başlayan aşklarını, birlikte sürdürdükleri sanat pratikleriyle de devam ettirirken, ayrılıklarını 1988 yılında Çin Seddi’nde yaptıkları bir performansla duyurmuşlardı. Metin Erksan ‘Sevmek Zamanı’ adlı filminde, alışılmışın dışında bir yaklaşımla, bir kadının fotoğrafına aşık olan bir adamın hikayesini anlatıyordu.

Bir resimdeki renklerin, bir heykeldeki dokunun ya da bir şarkıdaki melodinin ruhumuzda canlandırdığı aşkı özgürce yaşayabilen bir toplumun bireyleri daha mutlu olur. Bu mutlu bireylerin kurduğu aile ve bu aileye doğan çocuklar özgüven kazanma sürecini daha başarılı geçirir. Aşkın getirdiği sevgi ve saygıyla kurulan huzurlu bir aile ortamı ve çocuğun düşüncelerini rahatça ifade edebildiği bir demokratik ev ortamı, çocuğun yaratıcılığının gelişimine olumlu destek sağlayacak etkenlerdendir. Anneyle baba arasındaki ilişki, ebeveynlerin çocuğuyla kurduğu ilişki, çocukların gelecekte karşı cinsle ve kendisiyle kuracağı ilişkinin de anahtarıdır. Çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun, birine aşık olduğunu sizinle paylaştığında O’nun yanında olduğunuzu hissettirin. Aşkın korkulması ya da kaçınılması gereken bir duygu olmadığını, sevginin ne kadar kutsal bir duygu olduğunu sanat tarihindeki örnekleriyle birlikte anlatın. Renklerin verdiği coşkuyla aşkı yaşayacak nesillerin geleceğimizi daha aydınlık hale getirmesi dileğiyle

Yazının Devamını Oku

Sinestezi: Kandinsky’nin duyulan renkleriyle Schönberg’in görülen notalarının buluşması

2 Şubat 2021
‘Algıda seçicilik’ kavramının, söylemlerin yanlış anlaşıldığı basit bir zihinsel süreci tanımladığını düşünürüz. Peki, bazı insanların algılama biçimi tahmin ettiğimizden çok daha farklıysa? Bu insanlar, gündelik yaşam deneyimlerini çoğumuzdan daha farklı algılıyorsa?

Platon’un ‘Devlet’ adlı eserinin yedinci kitabındaki ‘mağara alegorisi’ne göre bazı insanlar, doğumlarından beri karanlık bir mağarada yalnızca karşılarındaki kişiyi görebilecekleri şekilde zincirlenmişlerdir. Uzun süre sadece mağaradaki gölgeleri gerçeklik olarak algılayan insanlardan biri, bir gün zincirlerinden kurtulmayı başararak mağaranın dışındaki gerçeklikle tanışır. Gördüklerini mağaradaki diğer insanlarla paylaşmak için geri dönse de onları buna inandıramaz ve bu gerçekliği anlamaları imkansızdır. Mağaranın toplumu, zincirin de toplumsal yapının içindeki kuralları sembolize ettiği alegoride, zincirleri kıran birey ise hakikati sorgulayan insanı temsil etmektedir. Günümüzde genel geçer bir doğru olarak kabul edilen gerçekliğin ve hakikatin sadece hitap ettiği duyular aracılığıyla algılanabiliyor olduğu yanılgısı, geçmişi Antik Yunan’a kadar uzanan “sinestezi” kavramıyla açıklanabilmektedir.

Yunanca kökenli bir kelime olan sinestezi, ‘birleşik duyu’ anlamına gelmektedir. Bireylerde herhangi bir duyunun uyarımıyla farklı bir duyunun da tetiklenerek ortaya çıkması durumudur. Bir hastalık olmayan ve birçok farklı türü görülen sinestezi, harflerin, tatların, kokuların, seslerin kendilerine özgü renklerle algılanmasıdır. Farklı alanlarda isim yapmış birçok insanda rastlayabileceğimiz sinesteziye, Nikola Tesla, Richard Feynman gibi bilim insanlarında da rastlanmaktadır. Duyularının birbiriyle etkileşime geçmesiyle, alışılmış gerçekliği farklı gözlerle görüp farklı seslerle duyabilen sinestezik bireyler, hayatın objektif gerçekliğinin sorgulanmasına neden olabilmektedir.

Görsel sanatların farklı alanlarının bazen diğer disiplinlerle ilişkiye geçerek birbirini beslemesi söz konusu olmuştur. Zaman zaman ressamların müzisyenlerle bir araya gelerek çeşitli sanat projeleri geliştirdiğine de şahit oluruz. Sanatçı Burhan Doğançay’ın “Mavi Senfoni” adlı çalışmasına müzisyen Kamran İnce’nin yaptığı aynı adlı beste buna bir örnek olarak gösterilebilir. Bu tür birlikteliklerden farklı olarak, sanat tarihinin belki de en bilinen sinestezik sanatçılarından biri olan Wassily Kandinsky’nin, Arnold Schönberg’le renklerin sesini, seslerin görüntüsünü arama yoluna girdiği söylenebilir. Kandinsky 1911 yılının Ocak ayında arkadaşlarıyla birlikte Münih’te Arnold Schönberg’in konserine gider. Aynı dönemde resmin figüratif ve geleneksel yapısından sıyrılma çabası içinde olan Kandinsky, Schönberg’in atonal müziğinden fazlasıyla etkilenir. Bu konserden sonra Schönberg’le iletişime geçen Kandinsky, Schönberg’in parçalarındaki seslerin bağımsızlığından bahseder ve bu bağımsızlığı resimlerinde yakalamak istediğini söyler. Kandinsky’ye göre resim de tıpkı müzik gibi kendi unsurlarıyla ilgilenmelidir. Sanatın, nesnel dünyadan bağımsız olarak sanatçının iç dünyasını yansıtmasını savunur ve soyut sanat aracılığıyla bunun mümkün olabileceğini öne sürer. Küçük yaşlarda piyano ve viyolonsel çalarak müzikle ilgilenmeye başlayan Wassily Kandinsky, sanatın nesnel gerçeklikten ayrılarak, sadece sanatçının içselliğine dayalı meseleleri görünür kılmaya çalışması gerektiğini düşünmüştür. Wassily Kandinsky, en yalın tanımla müziğin resmini yapar. Müziğin tetiklediği duyma duyusuyla resmin tetiklediği görme duyusu arasındaki sınırları eriterek renkleri duymamızı, sesleri görmemizi ister. Soyut sanatın önemli isimlerinden Wassily Kandisnky’nin en ünlü çalışmalarından biri olan “Kompozisyon no:8” adlı resmi, çizgilerin yaylı enstrümanların tellerine, dikdörtgenlerin piyano tuşlarına dönüştüğü; dairelerin yumuşak ses geçişlerini, üçgenlerin köşelerinin sert inişleri ve çıkışları anımsattığı bir müziğin görüntüsüne dönüşür. Renkler adeta armoniyi ve ritmi duymamızı sağlar.

Sinestezik bireylerin alışılmışın dışında bir bakış açısı ve yaratıcılığı olduğunu unutmamak gerekir. Küçük yaşlardan itibaren olumlu ve destekçi bir yaklaşımla yetiştirilen sinestezik bireylerin, toplumun geleceğini şekillendirmede önemli roller alacağı muhakkaktır. Çocuğunuzda fark ettiğiniz sinestezi, O’nun yaşıtlarına ve arkadaşlarına göre çevresini daha farklı algıladığının işaretlerini verir. Böyle bir durumda çocuğunuza özenli yaklaşarak O’nun yaratıcılığını geliştirebileceğiniz aktivitelere yönelmelisiniz. Dünya tarihine bakıldığında karşımıza çıkan önemli isimlerden bazılarının da sinestezik olduğu gerçeğini kabul edip bunu çocuğunuzla paylaşmalısınız. Böylelikle, doğru bir yaklaşımla çocuğunuzun yalnız hissetmesine engel olarak zihinsel potansiyelini en üst seviyeye çıkarabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Obje sanatı ile sömestr tatilini çocuklarınızla daha keyifli hale getirin

18 Ocak 2021
2020-2021 eğitim öğretim yılının ilk yarısını tamamlarken, yüz yüze eğitimi özleyen çocuklarımızın bu dileğinin ikinci yarı yılda gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusu hala belirsizliğini koruyor.

İçinde bulunduğumuz öğretim yılının başında yüz yüze eğitimin başlaması yönünde adımlar atılmış olsa da öğrencilerin okul heyecanı yarıda kaldı. Ara tatile yaklaştığımız şu günlerde çocukları saran tatil sevinci, az da olsa sene içinde yaşadıkları hüznü onlardan uzaklaştırmakta.

Bir yandan pandemi sürecinin stresini yaşayan çocuklar diğer yandan uzaktan eğitime ayak uydurmaya çalıştı. Okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklar için ise bu süreci yönetmek, üst kademelerdeki öğrencilere göre çok daha zor oldu. Bu çağdaki çocuklar için yaparak, yaşayarak öğrenme deneyimlerini elde etmek son derece önemliyken, birçok öğrenci eğitimde fırsat eşitsizliği nedeniyle bu deneyimlerden mahrum kaldı. Zamanımızın çoğunu evde geçirdiğimiz bugünlerde, ebeveynler olarak çocuklarımıza her konuda destek olmak için üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz.

“Iraksak düşünce” kavramı, alışılagelmişin dışında olan yeni düşünceler üretme sürecini kapsaması nedeniyle yaratıcılığı geliştirmede etkili bir düşünme şeklidir. Halihazırda belleğinde yer alan bilgileri kullanarak yeni bilgiler üretmeye odaklanan çocukların yaratıcılığı daha hızlı gelişir. Geleneksel düşünme ve üretme süreçlerinin dışına çıkmak, farklı bakış açılarıyla konu ve durumlara bakabilmek, birbiriyle ilgisiz görünen şeyleri bir araya getirerek özgün bir şey yaratmak ıraksak düşünmeyle ilgili olması nedeniyle yaratıcılığı olumlu yönde etkilemektedir. Düşünme sürecinin sanatsal yaratıcılığı tetiklemesi ise yanına estetik kaygının da eklenmesiyle gerçekleşir. Estetik arayışın söz konusu olduğu bir görsel işin ortaya çıkması her zaman, beyaz bir kağıdın üzerine çizilerek, yoktan var edilmiş bir resmin ortaya çıkması demek değildir. Mevcut elemanlara yapılan eklemeler ve müdahalelerle de görsel sanatlar kapsamında işler ortaya çıkabilir.

Obje sanatı, son yıllarda gündeme gelen ve sosyal medyada da sıkça karşımıza çıkan bir akım. Bu akım temelde, var olan bir yapay ya da doğal nesneye, estetik kaygılarla yapılan çeşitli müdahalelerle ortaya çıkan yaratıcı çalışmalardan oluşur. Bu pratiği çizim ya da boyayla yapabileceğiniz gibi farklı gündelik nesneleri ekleyerek de yapabilirsiniz. Özellikle okul öncesi dönem çocukları için rahatlıkla yapılabilecek olan bu çalışma, çocukları düşünme, elindekilere yenilerini ekleme, bir şeyi başka bir şeye dönüştürme gibi problem çözmeye yönelik davranışlara yönlendirmesi nedeniyle çocuğun yaratıcılığının gelişimi için önemlidir. Yaratıcılığın ve yaratıcı düşüncenin gelişmesi ise çocukların zihinsel gelişim süreçlerini olumlu yönde etkilemektedir. Hem çocukluk döneminde hem de yetişkinlik döneminde ihtiyacı olan çözüm bulma becerilerini geliştirmektedir.

Kalemtıraş atıklarından midye kabuğuna, mandaldan kibrit çöpüne, meyve dilimlerinden spagetti çubuklarına, bozuk paradan limona, taraktan iskambil kağıdına, makastan pile kadar her türden malzemeyi kullanarak yapabileceğiniz obje sanatı örneklerine sosyal medyadan ve internette yapacağınız aramalarından ulaşabilirsiniz.

 


Yazının Devamını Oku

Çocuğunuza küresel ısınmayla mücadeleyi sanat aktiviteleriyle öğretin

7 Ocak 2021
Mevsimlerin dengesinin değiştiği ve kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz bugünlerde, küresel ısınma konusunda hem kendi çevremizi hem de geleceğin yetişkinleri olan çocuklarımızı hızla bilinçlendirmemiz gerekiyor. Özellikle büyük kentlerde yaşayan çocukların en büyük talihsizliğinin, doğal akışından uzakta yaşanan mevsim değişikliklerinin zaman zaman yarattığı tahribata tanıklık etmeleri olduğu söylenebilir

Mevsim normallerinin çok üzerinde seyreden hava sıcaklığı giyinme alışkanlıklarımızdan yeme içme alışkanlıklarımıza kadar birçok şeyi değiştiriyor. Kışın ortasında yalancı bahara aldanan ağaçların çiçek açması, yabani hayvanların rutinlerinin şaşması ve hatta mevsimsel hava durumlarının insanların sağlığını etkilemesi dünyadaki yaşam dengesinin bozulmasını tetikliyor. Hava sıcaklıklarının artışı buzulları eritirken, yağışların azalması tüm canlı ırkları susuzlukla tehdit ediyor. Toprağın verimliliğini azaltan kuraklık, ihtiyacımız olan besinlere ulaşmamızı zorlaştırıyor. Yeşil alanların azalarak betonarme yapıların artması da yine doğanın dengesini bozan nedenlerden biri olarak gündemimizde yer alıyor. Sera gazlarının artışı, fosil yakıtların artması, araçların ve insanlar tarafından kullanılan bazı kişisel bakım ürünlerinin saldığı zehirli gazların doğaya verdiği zarar istenmeyen sonuçlara neden oluyor. Tüketim alışkanlıklarının dozunun kaçması dünya üzerindeki kaynakların da hızla tükenmesine yol açıyor.

Küresel ısınmanın, önüne geçilemeyecek bir noktaya gelmesi Claude Monet, Vincent van Gogh, Naile Akıncı, George O’Keeffe ve daha birçok sanatçının yaptığı manzara resimlerinde rastlayabileceğimiz doğa görüntülerinin tamamen geçmişte kalmasına neden olabilir. Sanatçılara yüzyıllar boyunca ilham veren doğa bu defa 21. Yüzyıl’da bizim ve geleceğimiz olan çocuklarımızın desteğini bekliyor. Doğanın beklediği bu desteği günümüzden çok daha önce, 1970’li yıllardan itibaren vermeye başlamış olan sanatçılar da vardır. “Arazi Sanatı”, “Çevre Sanatı”, “Ekolojik Sanat” gibi akımlarla sanatçılar, doğayı görünür kılmaya ve doğaya dair bilinç oluşturmaya çalışmışlardır. Teknoloji karşısında doğayı kutsayan, endüstriyel atıklar karşısında doğaya iyileştirici müdahalelerde bulunan bu tür akımlar aracılığıyla sanatçılar çevre sorunlarını gündeme getirmiştir. Malzeme olarak yaprak, çiçek, taş, dal gibi doğal nesnelerin kullanılmasıyla insan, teknoloji, doğa ilişkisi sorgulanır. Doğayla iletişim kuran, tüm canlıların yaşamsal faaliyetlerine duyarlı olan bir yaklaşım söz konusudur. Bu akımlar, yeryüzündeki doğal yaşam alanlarının tahrip edilmesi ve bu tahribe neden olabilecek riskler üzerine insanları bilinçlendirme amacındadır.

Sanatçıların bilim insanlarıyla ve botanikçilerle birlikte çalışabildiği bir alan olan Ekolojik Sanat, geri dönüşüm malzemelerini ve doğal nesneleri kullanır. Çocuklarınızın ekoloji bilincini geliştirebileceğiniz aktiviteleri bu gibi yöntemlerle daha keyifli hale getirebilirsiniz. Robert Smithson’ın “Sarmal Dalgakıran”, Andy Goldsworthy’nin “Yaprak Boynuzu”, Richard Long’un “Çim Çemberi” isimli çalışmalarından yola çıkarak çocuğunuzla birlikte doğanın içinde sanat uygulamaları yapabilirsiniz. Yaprak, toprak, taş, dal gibi doğal nesnelerle formlar oluştururken çocuğunuza doğayı korumanın tüm canlılar için ne kadar önemli olduğunu anlatabilirsiniz. Çevreye zarar veren plastiklerin kullanımını azaltmanın, yeşil alanları korumanın, tüketim çılgınlığına direnmenin ve geri dönüşümün yaşamsal önemini tartışabilirsiniz. Geleceğin yetişkinleri olan çocuklarınızı doğaya sevgiyle yaklaşan ve iklim krizi konusunda bilinçli bireyler olarak yetiştirmek, ilerleyen yıllarda da dünyadaki her türden canlının yaşam alanının uzun yıllar boyunca var olmasına destek olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Çocuğunuz geometrik şekilleri soyut sanatla tanısın

24 Aralık 2020
Okul öncesi dönemde çocuklar sayılara ve geometrik şekillere karşı ilgilidir. Bu dönemde çocuğunuza geometrik şekilleri üç boyutlu cisimlerle ya da kağıt üzerine çizerek tanıtmanın yanında, soyut resimleri çocuğunuzla birlikte inceleyerek de şekilleri öğrenmesini sağlayabilirsiniz.

Soyut sanatın geçmişi çok eskiye dayansa da özellikle 20. yüzyılda bu alanda çalışmış önemli sanatçılara rastlarız. Fahrelnissa Zeid bu akımın önde gelen sanatçılarından biridir. 2017 yılında Londra’daki Tate Modern, Zeid’in retrospektif bir sergisini açarak O’nu 20. yüzyılın en önemli kadın sanatçılarından biri olarak tanımlamıştır. Zeid, gravür sanatçısı Aliye Berger’in ve “Halikarnas Balıkçısı” olarak tanınan yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın kardeşidir.  Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) ilk kadın mezunlarından biridir. 1934 yılında Irak’ın Ankara temsilcisi Emir Zeid ile evlenip prenses ünvanını alan Fahrelnissa Zeid, hayatında yaşadığı tüm duygusal çalkantıları yansıttığı resimlerinde, geometrik formlarla oluşturduğu canlı renkler kullanmıştır.

Çocuklar için bir hayli ilgi çekici olabilecek Zeid’in resimlerinin boyutları da oldukça büyüktür. Üçgenler, kareler, dairesel formlar ve dörtgenler resmin yüzeyine yayılır. Çocuğunuz Zeid’in resimlerinin her bir detayında fazlasıyla geometrik forma rastlayabilir. Bu resimleri incelemeyi bir şekil keşfetme macerasına dönüştürebilirsiniz. Bu resimlerdeki şekillerin ve renklerin duygusal çağrışımları hakkında konuşabilirsiniz. Temelde her doğal ve yapay nesne geometrik şekiller ile ilişkilidir ve birçok sanatçı, doğadaki nesneleri geometrik formlarla özdeşleştirerek resmini yapar. Siz de Zeid’in resimlerindeki geometrik formların doğadaki canlılarla ve nesnelerle olan benzerliği üzerine çocuğunuzla beyin fırtınası yapabilirsiniz. Bu yöntemle çocuğunuzun özgürce hayal kurmasını sağlarken yaratıcılığını geliştirme fırsatı yakalayabilirsiniz.

Çocukluk yıllarında kazanılan davranışlar, bireyin yetişkinliğinde hayatını şekillendirmede önemli bir etkendir. Bu yüzden, çocukların temel bilgileri öğrenme sürecinde ebeveynlerin didaktik bir üslupla yaklaşmak yerine çocuğa ifade olanağı sağlayacağı demokratik ortamlar hazırlaması önemlidir. Çocuğunuza empati becerisini kazandırmak, zihinsel ve estetik gelişimine destek olmak için sanatın her dalından faydalanabilirsiniz. Sanatla yakın ilişki kurarak sanat etkinliklerini gündelik hayatının bir parçası haline getiren çocuğunuz, yetişkinliğinde de sosyal ve bilişsel becerileri gelişmiş bir birey olarak toplumun bir parçası olacaktır.

Yazının Devamını Oku