Tekin Aral

Güleryüz

26 Eylül 1998
Güleryüzle haber sunmakla, haberi gülerek sunmak çok farklı şeyler...Özellikle TRT haber sunucusu bazı arkadaşlar bu iki kavramı iyi niyetle de olsa zaman zaman karıştırıyorlar...Şimdi ismi lazım değil, geçen gün bir hanım sunucu, birkaç kişinin öldüğü bir kaza haberini, hemen ardından da dünyadaki ekonomik krizle ilgili gelişmeleri gülücükler içinde sundu...Ama, ‘‘Bunca iç karartıcı olay yanısıra bari bir de ben suratımı asmayayım...’’ diyorsa o da başka tabi...ROLLING STONESÜnlü Rolling Stones (Yuvarlanan Taşlar) topluluğunun geçtiğimiz günler Ali Sami Yen Stadı'nda verdiği görkemli konser yalnızca ülkemizin değil dünya müzik çevrelerinin de çok konuşulan konusu oldu...Türkçe karşılığı ‘‘Yuvarlanan Taşlar’’ olan Rolling Stones, 37 yıl önce kurulmuş bir müzik topluluğu... Kurulduğu günden bu yana pop müziği dünyasının hep en tepelerinde...Ben hayatımda en sevdiğim bir iki şarkıdan biri olan ‘‘I Can't get no satisfaction’’ı Rolling Stones'tan otuz küsur yıl önce dinlemiştim...Topluluk geçen geceki konserlerine de bu parçayla başladı... Allah sizi inandırsın tüylerim diken diken oldu...Mick Jagger, kendilerini yıllarca önce üne kavuşturan bu şarkıyı, onca yıl sonra farklı bir yorumla çok daha güzel, çok daha coşkulu söyledi...Şimdi gelelim anlatmak istediğimiz diğer konuya...Tamam, eloğlunun böyle 37 yıldır namını sürdüren Rolling Stones'u yani yuvarlanan taşları var da bizim yok mu sanki?..Olmaz olur mu?.. Var ki hemi de kralı var... Bu konuda evvelallah komplekse kapılmamızın hiç gereği yok...Bizim bu, 37 yıldır milletin üstüne yuvarlanan artık yosunlanmış öylesine ‘‘Yuvarlanan Taşlar’’ımız var ki, böyle giderse bir 37 yıl daha üstümüze Rolling yaparlar, Rolling Stones'un tepede kalma rekorunu da ikiye katlarlar...Yukarda Rolling Stones'un en ünlü şarkısının ‘‘I can't get no satisfaction’’ olduğunu söylemiştim...Bu şarkının Türkçe anlamı ‘‘Tatmin olamıyorum’’ demek...Mick Jagger'la birlikte bu şarkıyı 37 yıldır Süleyman Demirel de söylemiyor mu zaten?..YETİŞİN A DOSTLAR TUTUŞUYORUZCiğerimizi dağlayan o birbiri ardına çıkan orman yangınları yetmiyormuş gibi başımıza bir de stad yangınları çıktı...Orman yangınlarını, kendilerine kaçak yapı yapma alanı açmak isteyen arazi mafyasının çıkardığı söyleniyor... Tamam da, peki stadlar birgün yanarsa kimin eline ne geçecek ki?.. Herhalde bu stadları yanma tehlikesi içine atanlar da arazi mafyası değil...Bu mafya bir başka mafya...Bu acaip mafyanın mensupları da hepimiziz...Biz taraftarları gırtlak gırtlağa getirecek, ceplerine döner bıçağı koyduracak yazıları yazıp çizen medya mensupları, konumunu unutup amigoluğa soyunan kulüp yöneticileri, kendisini tuttuğu kulübün tetikçisi sanan kulüp taraftarları, ve federasyonu ile hepimiz bu mafyanın üyeleriyiz...Mafya mafyalığını birşeyler elde etmek için yapar...Biz ne enayi bir futbol mafyasıyız ki giderek elimizdekileri de yitiriyoruz...Pazar gecesi televizyon kanallarında bir alay şey söylendi... Ama hiçbir kanal bu işleri engelleyebilecek kişiler vali, emniyet müdürü vs. gibi kişileri ekranlara getiremedi, konuyu onlarla birebir konuşamadı... Ahkamları yine biz bir kısım mafya pardon medya mensubu kendi aramızda kestik... Of ki, of...
Yazının Devamını Oku

Vaka-i Clinton

19 Eylül 1998
Clinton'la Monica'nın maceraları, yeni dizi arayışındaki televizyonların imdadına hızır gibi yetişti...Günlerdir televizyonlarda, Beyazsaray'da ‘‘Al takke ver külah’’ durumuna giren yirminci yüzyılın bu seks ilahı ve ilahesinin oral öykülerini izliyoruz...Olayın boyutlarının Monica açısından ne kadar büyük olduğu konumuz değil... Ama işin içindeki diğer kişinin Amerika Başkanı Clinton olması gayetle tabi ki bu oral durumu dünyanın en tepesine oturtuyor...Bu olayı gazeteler günlerce hep manşetlerine taşıdılar... Raporlar açıklandı, Clinton ile Monica'nın bu pelvan güreşi durumları, oralist Monica'nın anlattıklarıyla İnternet'lere bile girdi...Ama benim bu konuda televizyonlarımızla ilgili söyleyeceklerime de hak verin lütfen...Çoluk çocuk haber saatinde televizyonun karşısına oturmuşsun haber dinleyeceksin...‘‘Memlekette şu oldu, bu oldu’’ derken söz dönüyor dolanıyor Clinton olayına geliyor... Ve zaten rezillik de o zaman başlıyor...Televizyondan, üstelik o televizyonun becerili haber sunucusundan bir ses:‘‘Clinton önce pantolonunun fermuarını çözdü... O sırada da Monica göğüs düğmesini açmak üzereydi vs...’’Televizyonların haberlerinde kullandıkları bu tarz nedeniyle birçok kişi Cine 5'in Playboy kanalındaki aboneliklerini bile iptal etti inanın...Ben size birşey söyleyeyim mi?..Bu Clinton Monica olayının aslı astarı insanın yanında çalışanı düdükleme olayıdır... Ve bizde de çalıştıranlar, çalışanları ama fabrikanın oval odasında ama muhasebe odasında sürekli bu muameleye tabi tutarlar...Ve de son olarak, şu an bu ‘‘oral’’ durum nedeniyle başkanlığı kaybetmemek için kendini savunmaya çalışan Clinton'a bir tiyo vereyim...Bizi örnek göstersin... Örneğin bizde de bir ‘‘Oral’’ vardı, beraat etti... Dahası Malatyaspor'akulüp başkanı bile oldu...Clinton'un aklının köşesinde bulunsun...HABERLERDEN DÖKTÜRMELERGeçtiğimiz perşembe TGRT 18.00 Haber'den:Bir kız terör eylemi yapma girişiminde yakalanıyor... Ve haberin son bölümü:‘‘Akli dengesinin yerinde olmadığı anlaşılan terorist genç kız serbest bırakıldı...’’İşte memleketin durum vaziyetini aççık seççik anlatan bir haber...Yahu teror eylemine girişmiş birini hele de akli dengesi yerinde değilse neden serbest bırakıyorsun, daha abuk sabuk eylemler yapsın diye mi?..Ama, ‘‘Bizim memlekette sokaklarda akli dengesi yerinde olmayanlar dolaşır... Akli dengesi yerinde olanlar içeri atılır...’’ denmek isteniyor o başka tabi...Bu haber de gene geçtiğimiz günler, hepçek övündüğümüz haber kanalımız NTV'den...‘‘Coşkun adında bir sosyete hırsızı yakalanmış... Coşkun, soymak için daha çok işadamı ve doktorları tercih ediyormuş... Ziynet eşyası çalan Coşkun, zaman zaman ilgi alanı dışına çıkıp halı da çalmış... Sosyete evlerinden çaldıkları arasında tarihi değeri olan Osmanlı eserleri de varmış...’’Seni tanımıyorum ama, aferin lan Coşkun sana... Tabi o evini soydukların arasındaki çok çok kişiyi tenzih ediyorum ama, dinsizin hakkından da imansız gelir, demişler...Müzelerde durması gereken o ‘‘Tarihi değeri yüksek Osmanlı Eserleri’’ ne arıyor ki o sosyete evlerinde...DR. STRESS‘‘Dr. Stress’’ yeni yayın dönemiyle ‘‘Kanal 6’’daki yeni programına başladı...Ama görünene göre Nedim Saban'ın programında değişen birşey yok...Görünen o ki, dansöz, sonradan olma sunucu, magazin dünyasındaki o aşki durumlarıyla ünlü kişileri biraraya toplayarak program yapacak...Geçen sezon bu formatta son programlarından birinde de dansözleri kavga ettirmişti...Oysa Nedim'in ne güzel programlarını biliyoruz... Ama neylersin ki, bu alemde ‘‘En büyük reyting başka büyük yok!..’’‘‘Dr. Stress’’ çok farklı, özgün bir programı ne güzel yakalamıştı...Bir de izlediğim programda bir alay, o sözünü ettiğim, kendilerinden sürekli, ‘‘Sanatçı’’ diye sözeden hatunlar vardı...İşin ilginç yanı, kime sanatçı denileceğini çok iyi bilen Nedim de o hatunlara hep ‘‘Siz bir sanatçı olarak’’ diye hitabetti... Yahu sanatçılık ölmüş de ağlayanı yok demek ki...SEVGİLİ TV KANALLARIYönetici olarak tabi siz bu işleri bizlerden çok çok daha iyi bilirsiniz ama...Size şu kadarını söyleyeyim, televizyon izleyici kullarınız (!), söz verdiğiniz özellikte filmleri zamanında yayımlamamanızı, dahası başka filmle değiştirmenizi asla kabullenmiyor, affetmiyor...Hani yani olur da önemsersiniz diye söyleyeyim, dedim...
Yazının Devamını Oku

Büyük küçük demeden

12 Eylül 1998
Show TV'de ‘‘Büyük Küçük Demeden’’ adlı bir yarışma programı var...Programa yaşlılar ve küçükler birarada katılıyorlar... Yarışmada basket atmadan o çocukluğumuzdaki mendil kapmaca yarışına kadar her bir şey var...Geçen gün izlediğim bir tanesinde, mendil kapmaca yarışını herhalde tesadüf olacak, hep ense kulak yerinde, biraz şişmanca olan bir takım kazandı... Bu da bana aşağıdaki karikatürdeki manzarayı anımsattı... Tabii işin esprisi ama, demek bu memlekette, mendili ya da bir şeyleri kapmak için ille de ense kulak, göt göbek yerinde biri olmak gerekiyor...OOOF OOF-SHOREGeçtiğimiz pazar günü Boğaz'da yapılan Off Shore Class 1 motor yarışlarıyla İstanbul müthiş bir gün yaşadı...Işıklar Holding sponsorluğunda Uğur Işık'ın gayretleriyle Türkiye'ye getirilen bu büyük organizasyon, tüm dünya televizyonlarının yaptığı yayımlar nedeniyle de ülkemiz adına büyük bir tanıtım nedeni oldu...Biz de ailecek bu keyfi yaşamak, bugüne dek filmlerde gördüğümüz bu deniz motorları yarışını izleyebilmek için Arnavutköy'e deniz kenarına gittik...Ama babalarının malıymış gibi tüm kıyılara bordolayan yat, kotra vs. sahibi o görmemiş ya da sonradan görme takım yüzünden, bırakın yarışan tekneleri, denizi bile göremedik...Dahası, bu üstün zekalı takımın bir bölümü, o saatte 250 km. hız yapan motorlar önlerinden geçerken, kıyı kıyı motorlarına gaz verip onlarla yarışmaya kalktılar... Allah'tan organizasyon görevlileri bunları önledi de bir telefat durumu olmadı...Daha sonra sıkıldım eve gidip yarışları televizyondan izledim...Off Shore'u canlı olarak NTV verdi... Olanı biteni, işin kurallarını, bugüne dek gelişimini ve o anki yarışın tüm detaylarını, nefis bir yayım ikilisi oluşturan NTV görevlisi Fatih Kuşçu ile yorumculuğu üstlenen Serhan Leki'den öğrendik...Neticei kelam, biz dışarıyla ilgili tüm organizasyonları, festivalleri büyük başarı ile gerçekleştiriyoruz...Bizde hastalık iç organizasyonlarda ve içerdeki festivallerde(!)...SİNEMASEVERLERESinema seviyor, hele de sinemanın geçmişteki önemli filmlerini seyretmek istiyorsanız, ‘‘Bravo TV’’nin program akışını izleyin...Bravo TV, sinemanın önemli filmlerini getiriyor ekranlarına... Gerçi bu biraz reklam gibi oldu ama, ben bu köşede televizyonculuk adına herhangi bir konuda iyi iş yapan, din, ırk vs. farkı gözetmeksizin bilumum kanalların reklamını üstelik bir avaza yapmaya da hazırım... Zaten yapıyorum da...Örneğin Bravo TV'de geçtiğimiz gün, bence zamanına göre yapılmış en iyi müzikal olan, başrollerini Marlon Brando, Frank Sinatra, Jean Simmons ve Vivian Blaine'in oynadığı ‘‘GUYS and DOLLS’’ adlı film vardı...O filmde bir gece kulübünde geçen Mambo dansı ile karışık bir kavga sahnesi vardı ki, o sahne bence bir sinema ulaşılmazıdır...Bu yazıyı sinemaseverler için, Bravo TV'nin hafiften bir Sinematek görevi üstlendiğini de belirtmek için yazdım... Hani yani aklınızda ola...ATYARIŞIArtık televizyonlarda atyarışlarını TRT veriyor... Fakat canlı olarak verilen yayımlarda yarışları anlatan arkadaş etinden et koparılmış gibi öylesine bağırıyor ki, bazen sırf onun yüzünden televizyonun sesini kısıp yarışı kimin kazandığını bile öğrenemiyoruz...
Yazının Devamını Oku