Serkan Ocak

Bir yanımda Akdeniz, bir yanımda caretta umurumda mı ki bu dünya?

23 Ağustos 2017
Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Doğu Akdeniz’de deniz kaplumbağalarının önemli bir sığınağı. Yaklaşık iki ay önce sahillere yuva yapan deniz kaplumbağalarının yumurtaları çatlamaya başladı. Minik yavrular Yavru Vatan’ın en korunaklı koylarında tek tek özgürlüğe, Akdeniz’in serin sularına koşmaya başladı. Üstelik yanı başında denize girip güneşlenenlere aldırış etmeden... Yılda bir kez yaşanan bu olaya tanıklık etmek için sadece birkaç haftanız var...

Benim denize girme keyfim, kumların üzerine havulmu atabileceğim, insanlardan kısmen de olsa arınmış yerler. Bunu yapabildiğmiiz alanlar çok az. Çünkü her yer bir şekilde parsellenmiş, özgürce denize girilen yerler kıyılarımızda bir elin parmaklarını geçmiyor. Herkes Kuzey Kıbrıs’ı kumarhaneleri, devasa otelleriyle biliyor. Ancak aslında tam da aradığım gibi özel korunaklı sahilleri de var. Üstelik bu sahilleri dünyanın en sevimli hayvanları deniz kaplumbağaları ile ortak kullanıyorsunuz. Girne’deki Alagadi sahillerinden söz ediyorum.



Burası Girne’nin, hatta tüm Kuzey Kıbrıs’ın en güzel koylarını barındırıyor. Alagadi 1, 2 ve 3 diye adlandırılan üç özel koy. Alagadi 3, tamamen deniz kaplumbağaları için ‘özel koruma alanı’ ilan edildiğinden sahile kimse alınmıyor. Ancak diğer iki sahili insanlar kullanabiliyor. Burası plaj değil, çünkü küçük ahşap bir restoranın dışınrda herhangi bir tesis yok. Şezlonglar yok. Keyfinizi bozacak başka bir görevli de... Kuzey Kıbrıs Hükümeti, sivil toplum örgütleri ve gönüllüler bu özel sahilleri korumak için de ellerinden geleni yapıyor.

Yazının Devamını Oku

Yavaş yavaş yüzeceksin Mençuna'nın sularında

8 Ağustos 2017
Yazın en sıcak günlerini yaşıyoruz. Biraz serinliğin herkese iyi geleceği kesin. Şu sıralar Türkiye’nin en soğuk yeri Karadeniz. Kendimi üç günlüğüne memleketin en yeşil, en güzel yaylalarına attım. Şehir merkezileri kasıp kavrulurken, Karadeniz’de yağmur altında gezdim. Soğuk şelalede yüzdüm. Çağlayanın altına girdim. Ağzımdan çıkan tek söz “Buz gibi...” oldu...

Her yıl bir kez de olsa Karadeniz’i görmesem, yaylalara çıkmasam içimde bir eksiklik hissediyorum. Neyse ki bu hissim hafta başı geçti. Üstelik bu kez hiç bilmediğim yerlere gittim, daha önce hiç yapmadığım şeyleri yaptım. Artvin’deki Kamilet Vadisi, Doğu Karadeniz’in en bakir kalmış yerlerinden biri. Çünkü burada düzenli bir yaşam yok. 35 kilometrelik vadi boyunca toplam ev sahibi 17. Olanlar da çay bahçesinin yanlarında birbirinden bağımsız evler. Dereye ne bir atık gidiyor, ne de başka bir pislik. Karadeniz’in en temiz suyu burada.



Bu vadinin derinliklerinde bir de şelale var, Mençuna. 60-70 metrelerden dökülen, döküldüğü yerde küçük de bir su birikintisi oluşturan, suyu buz gibi muhteşem bir şelale... Arhavi’ye ilçesinden gidilen Mençuna aslında bölgenin en çok ziyaret edilen noktalarından biri. Yıllardır istememe rağmen ilk kez gittiğim, yeni keşfettiğim bir güzellik.

 Vadiye girdikten sonra Ortacalar Köyü’ndeki Çifte Köprü’yü geçer geçmez 3.5 km sonra varıyorsunuz Mençuna’ya. Araçlar restoranın önüne park ediyor. İsterseniz bir yorgunluk kahvesi için ya da açsanız başka bir yerde örneğine rastlayamayacağınız Necla Can’ın otlu muhlamasından yiyin (14 TL). Aç değilseniz bile en azından kestane balının tadına bakın. Karakovan balların tadı, aroması enfes (Kilosu 200TL).

Yazının Devamını Oku

Kaş’ta ‘2017’ keşifleri...

4 Ağustos 2017
Her yıl Meis ile Kaş arasındaki yüzme yarışını bahane edip Akdeniz’in bana göre en güzel kasabasında bir hafta tatil yapıyorum. Son altı yıllık geleneği bu yıl da bozmadım. Ve ne zaman gitsem ufacık yerde yeni keşifler yaptım. İşte Türkiye’nin en berrak denizinde 2017 keşiflerim…

Türkiye’nin en iyisi
KAŞ CAMPİNG

Pek çok kamp yeri gezdim. Bazılarında da kaldım. Rahatlıkla söyleyebilirim, “Türkiye’nin en güzel kampı ‘Kaş Camping’. Niye mi? Hiç bir yerde olmayan bir manzaraya sahip. Zeytin ağaçlarının altına çadır kurup Akdeniz’in en güzel manzarasını başka nerede seyredebilirsiniz? Her yıl kampta kalma işini erteliyordum. Ancak bu kez üç günümü buraya ayırdım. İyi de yapmışım.
Kampa girince girişte önce size bir plan veriyorlar. Üzerinde çadır kurulabilecek alanlar yazılı. Boş olan yerlereden istediğinizi seçebilirsiniz. 30-31-32 denizi en iyi gören yerler. Önce buraya bakın. Yerinizi seçip hemen çadırı oraya atın. (Fiyatı iki kişi 55 TL). Kapt diyip geçmeyin isterseniz konaklama imkânı da var. “Sadece bir oda olsa bana yeter” derseniz 130 TL, yok klimasından kahvaltına dört dörtlük derseniz de 275 TL’ye alternatifler var.



Yazının Devamını Oku

"Seyahat etmezsem kendimi nefes alamıyor gibi hissediyorum"

4 Temmuz 2017
Serda Büyükkoyuncu (53) Türkiye’de yaşayan yabancıların çocukları için hizmet veren uluslararası bir anaokulu zincirinin sahibi. Henüz okuma yazma bilmezken babası onu atlasta tanıştırdı. İlk okuma yazma bildiğinde atlastan seçtiği ülkeler hakkında bilgi edildi. Seyahat tutkusu böylece başladı. Bugüne kadar 65 ülkede 150 şehri gezdi. Bazı ülkelere ise defalarca gitti. İlk bindiği trenden 45 gün inmedi ve Avrupa’nın altını üstüne getirdi...

Kendinize gezgin diyecek kadar ülkeye gittiniz mi? Kaçak ülke ve şehir oldu şimdiye kadar?
- Avrupa’daki 50 ülkenin 40’ını gezdim hem de defalarca. Diğer ülkeleri de sayarsak 65’den fazla ülke oldu. Şehir sayısı ise 150’yi geçti.

İlk nereye gittiniz ve tutku nasıl başladı?
- Tutkum henüz okuma yazma bilmezken babamın atlasta Türkiye’yi göstermesiyle başladı. Kocaman ülke atlasın diğer sayfalarında minicik kalmıştı ve atlasta farklı renklerde alabildiğince ülke vardı. Okumayı öğrendiğimde ilk işim atlastan bir ülke seçip, evimizdeki ansiklopediden orası hakkında yazılanları okumak oldu. Bir sırt çantası kendime aldığım en büyük hediyeydi. Ve bindiğim ilk tren ile soluğu Yunanistan’da aldım. 45 gün Avrupa’nın altını üstüne getirdim.



Yazının Devamını Oku

Viyana’da çocuklarla gitmeniz gereken 5 yer

19 Haziran 2017
İlk kez 1998’de gitmiştim Viyana’ya. Ardından üç yıl önce yeniden gittim. Ve karar verdim, ‘kızım Mira’ Avrupa’yı tanıyacaksa Viyana’dan başlamalıydı. Öyle de oldu. 6 yaşını geçer geçmez ailece dört günlük uzun bir hafta sonu gezisi yaptık. Çünkü burası bana göre sadece Avrupa’nın değil dünyanın kültür başkenti. Başka hangi şehirde 900 müze, 120 konser ya da tiyatro salonu bulunur ya da her gece 10 bin kişi klasik müzik dinler? Hangi şehirde çocuklara özel müzik müzesi dizayn edilir ki?.. Ziyaret edilecek yer çok ancak ben size mutlaka girmeniz gereken 5 yeri anlatacağım...

Üzülmeyin, yine gelin...
DOĞA TARİHİ MÜZESİ

Aslında diğer iki seyahatimden aklımda kalan özel bir yer vardı, ‘Doğa Tarihi Müzesi... Daha önce burayı çok hızlı gezmiş, doyamamış, ‘Kızımla tekrar gelme sözü’ vermiştim’ kendi kendime. Sözümü tuttum tutmasına ama yine de doyamadım.
Burası 1881’de yapılmış. İmparatoriçe Maria Theresia’nın kocası tarafından yaptırılmış. 5 katlı ancak sadece 2 katı ziyarete açık. Toplam 30 milyon eser var. Ancak 3 milyonu görülebiliyor. Onu da görmeniz için sanırım günlerce bu müzede yatıp kalkmak gerekiyor.



Yazının Devamını Oku

Dünyanın ilk tarım anıtı bu topraklarda

22 Mayıs 2017
Burası Türkiye’nin tarım deposu... Ancak aynı zamanda saklı bir tarih hazinesi... Merkezden iki saat mesafede İvriz’de dünyanın ilk tarım anıtı var. Uzakta, bir köşede, çağlayan bir pınarın başında ziyaretçilerini bekliyor. Tüm ihtişamıyla...

Konya’nın bozkırlarında ilerliyoruz. Hedefimiz dünyadaki ‘ilk tarım anıtı’nı görmek. Neyle karşılaşacağımı bilmiyorum. Neşet Ertaş’ın türkülerini aklımdan geçirirken, bozkır yerini bir süre sonra yerini Akgöl Sazlığı’na bıraktı. Uzaklarda flamingolar havalandı. Balıkçıllar su kenarında... Daha sonra yemyeşil bir yerlerden geçerken dayanamayıp durduk. Çiçek açan meyve ağaçlarının bol bol fotoğraflarını çektik.

 

İki saatlik bir yolculuğun ardından Halkapınar ilçesine bağlı İvriz’e vardık. Burası Toroslar’daki Bolkar Dağları’nın zirvesi en yüksek Aydos’un etekleri... Dünyadaki ilk yerleşimin olduğu bilinen Çatalhöyük’e kuşuçuşu yarım saat mesafede...

İvriz Çayı’nı takip ettik. Suyun bir noktasında anıt karşımıza çıktı; ‘İvriz Kaya Kabartması’... Bir kaya kütlesine dört metreye iki metre ebatlarında kazınmış iki figür var. Şaşırıp kaldım. Tam 3 bin yıldır orada. Müthiş... Tuvana krallarından Warpalavas tarafından yaptırılmış. Kendisi ve karşısında Tanrı Tarhundas...

Bölgeyi gönüllü rehberlik yapan aslında bir gazeteci olan Deniz Kurt anlatıyor, ben de not alıyorum...

Hiltilerle kırdılar!

Yazının Devamını Oku

Scooter’la seyahat oh ne rahat...

12 Mayıs 2017
"Çare iki teker..." Yıllardır bunu bilir bunu söylerim... İstanbul trafiğine başka türlü çözüm bulmak neredeyse imkansız. Meğer ‘turizm’ açısından da güzel bir yöntem imiş iki teker... Geçenlerde üç motosiklet kullanıcısı İstanbul’daki ‘Tarihi Yarımada’yı gezdik. Otomobillerin geçemediği, hatta yayaların bile kullanmadığı ara sokaklardan geçtik. Tarihi yerleri bir de scooter farkıyla gördük.

İstanbul’a üniversite için geldiğim 1999’dan bu yana kenti fırsat buldukça dolaşırım. Otobüsle, trenle, vapurla, yürüyerek... Bugüne kadar “girip çıkmadığım sokak yok” sanırdım kentte. Ancak yalnız Tarihi Yarımada’da bile ne çok geçmediğim sokak, görmediğim yapı varmış… Üstelik bu kez klasik vasıtalarla değil, küçük bir scooter’la arşınladım kentin sokaklarını... Kimi zaman otomobilin giremeriği, kimi zamansa yayaların bile yürümekte zorlandığı sokaklardı gördüklerim...

Aslında bu kendi başıma yaptığım bir şehir gezi değildi. Profesyonel olma yolunda özel bir tur programı... Şimdi filmi başa saralım. Kazım Uzunoğlu, 30 yıllık lisanslı bir rehber. 13 yıldır da A grubu bir seyahat acentasının sahibi. Uzunoğlu birkaç yıl önce sürekli hizmet verdiği başta Amerikalılar olmak üzere İstanbul’a gelen yabancı turistlere yönelik ‘Kazoom Moto Adventures’ adıyla dört ayrı tur programı hazırladı.

Gez, Gör, Özgür Ol. Keşfetmenin Keyfine Var!

 

Hatta hedeflerinin arasında cruise gemileriyle İstanbul’a gelen turistler de vardı. Kendisi gibi motosiklet düşkünü Berna Canyoran ile fikrini iyice geliştirdi. Tam turlar satışa çıkacağı sırada Türkiye’de turizm tepetaklak oldu. Tabi planlar da...İki kafadar daha sonra bu tur planını iç turizme açmayı düşündü. Henüz bu turlar başlamadan ilk denemeyi geçenlerde üç motosiklet birlikte yaptık. Bana kalırsa müthiş bir iş çıkmış ortaya...

Yarımada’da 32 km 

Yazının Devamını Oku

Meğer Kazlıçeşme’de ‘Kazlı Çeşme’ varmış

4 Mayıs 2017
Napalyon, "Eğer dünya bir ülke olsa başkenti İstanbul olurdu" diye boşuna dememiş. Yıllardır İstanbul’da yaşıyorum. Ancak yeni hikayelerini öğrendikçe daha da hayran oluyorum bu kente. Çoğu zaman mitingleri takip etmek, ara sıra da gezmek için gittiğim Kazlıçeşme'de meğer neler varmış?.. Ama en ilginci ise sürekli önünde geçtiğim 'Kazlı Çeşme'nin varlığını yeni öğrenmem oldu.

Geçenlerde Türkiye’nin önemli rehberlerinden ve gazetemizin jüri üyelerinden Şerif Yenen’le birlikte Kazlıçeşme’yi dolaştık. Tabi ki ilk durağımız semte adını veren çeşmenin hikâyesinden başladı anlatmaya. Osmanlı Devleti zamanında, dönemin Sakabaşı (Suişleri), yardımcılarına su bulmaları talimatını veriyor. Yardımcıları da kazları takip ediyor, “Onların gittiği yerde muhakkak su vardır diyorlar” ve haklı çıkıyorlar. Kazların konduğu yerde su bulunuyor. Ardından da derhal kondukları yere yani Kazlıçeşme’ye üzerinde kaz figürü bulunan bir çeşme yapılıyor.

Yüzlerce yıldır buradaki ‘Kazlı Çeşme’, suyu hiç kesilmeyen çeşme olarak anılmış. Ne varki bugün çeşme yerinde duruyor ancak suyu akmıyor. Tam r önünden yol geçiyor. Bilmeyenlerin burayı fark etmesi de biraz güç. Çeşmenin karşısında ise ‘Kazlı Çeşme Cami’ bulunuyor. Fatih Sultan Mehmet döneminden sadece minarenin altındaki taşlar orijinal olarak kalmış. Yine aynı bölgede ‘Kasaplar Cami’ olarak bilinen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Cami var. Osmanlı’da hakkında en çok spekülasyon yapılan isimlerden biri Kara Mustafa Paşa. Haksız yere asılıp asılmadığı uzun süre tartışılmış. Şu anda bir cemevi olarak kullanılan Erikli Baba Türbesi de yine Kazlıçeşme sınırları içinde. Fatih Sultan Mehmet’in Sakabaşısı Deryayı Ali Baba türbesini de mutlaka ziyaret edin.

 

 

Meşhur lafın kaynağı işte burası Bu bölge yeraltı su kaynakları açısından da oldukça zengin. Yine yıllarca bu bölgede tabakhaneler varmış. Debbahane olarak bilinen tabakhanede çok fazla koku olduğu için insanlar daha sonra bu bölgeyi terk etmeye başlamış, ta ki dericiler Tuzla’ya taşınana denk.Derinin o dönem işlenmesinin de hayli ilginç bir hikâyesi var. Derinin çözülmesi için içinde asit barındıran köpek dışkıları tabakhaneye maşrafalarla taşınıyormuş. Öyle ki bu taşıma işlemini yapanlar tulumbacılar kadar hızlı olmak zoruntaymış. Ne kadar çabuk olursa asit miktarı da o kadar fazla imiş. Meşhur laf da buradan geliyor... Kazlıçeşme’nin hemen yakınında Yedikule Zindanları bulunuyor.

 

Yazının Devamını Oku