Selim Öztürk

Yüz tanıma teknolojisi gizlilik ihlali mi yaratıyor?

17 Mayıs 2019
Yüz tanıma teknolojisi, günümüzde hayli kullanım alanı genişleyen, daha çok telefonlarda görmeye başladığımız yeni bir teknoloji. Telefonlarda ekran kilidini açmaktan tutun da bir uygulama indirmeden önce onay verirken bile yüzümüzü taratmamız yeterli geliyor.

Yüz tanıma teknolojisi hem parmak izinden daha pratik, hem de loş ışıkta veya gözlüğünüz takılıyken bile sizi tanıyacak kadar iyi çalışıyor. Hal böyle olunca kullanıcılar, bu teknolojiye sahip telefonları tercih ediyor ve şifre girme derdinden kendini kurtarmış oluyor.

Ancak yüz tanıma teknolojisi sadece telefon veya tabletlerde karşımıza çıkmıyor. Çin'de yakın zamanda pilot uygulamasına başlanan yeni sistem dahilinde vatandaşlar metroya girerken herhangi bir kart yanlarında taşımıyor, sadece yüzlerini taratarak metroya giriş yapabiliyor. Tarama işlemi sona erdiği anda ise yüz bilgilerinizin bulunduğu hesabınızdan metroya biniş ücreti kesiliyor. Böylece siz cüzdanınızı da unutsanız, kartınızı da kaybetseniz her şekilde metroya girebiliyorsunuz.

Görünüşte hayatı kolaylaştıran bir teknoloji olsa da, iş vatandaşın gizliliği noktasına gelince işin rengi değişiyor. Yüzümüzü taratan bu sistemlere gerçekten güvenmeli miyiz?

ABD'nin San Francisco şehrinde ilginç bir gelişme oldu geçtiğimiz günlerde. Sayfalarımıza da taşıdığımız bu ilginç yasak kararı, yüz tanıma teknolojisini kullananları yakından ilgilendiriyor.

Haber şöyle;

"ABD'de San Francisco Denetim Kurulu, yaptığı oylamada, belediye departmanlarının yüz tanıma teknolojisi kullanmasını yasaklayan ve kullanacakları her türlü elektronik takip teknolojisi için onay almasını zorunlu kılan bir düzenlemeyi kabul etti."

Peki bu yasağın gerekçesi ne mi dersiniz?

"Elektronik takip teknolojilerinin yurttaşların rızası dışında kullanılması dünya genelinde kişisel mahremiyet hakkının ihlali çerçevesinde tartışılıyor. Yüz tanıma teknolojisini kullanan telefonların, güvenlik kameralarının ve başka alıcı cihazların insan yüzlerinin biyometrik verilerini tanımlayıp sonradan teşhis edilmek üzere veri tabanlarına kaydetmesinin, yurttaşların en temel kişisel verileri üzerindeki mahremiyet hakkını yitirmesi anlamına geldiğine dikkat çekiliyor."

Yazının Devamını Oku

iPhone satışlarından sonra App Store da kan kaybediyor

15 Nisan 2019
Apple her yıl iPhone serisini yenilemeyi sürdürüyor; ancak yıllar öncesinden farklı olarak yeni iPhone'lara olan ilgide kayda değer bir düşüş var; bu durum satış rakamlarının düşmesiyle de teyit edilmiş durumda. Ancak düşüşün sadece telefonla sınırlı kalmadığı, App Store'da da kan kaybının yaşandığı görülüyor.

Business Insider'ın yayınladığı ilgili haberde Apple ile ilgili çok dikkat çekici noktalara değinilmiş. Bunların başında App Store'da ilk kez görülen düşüşün Apple için pek de işlerin iyi gitmediğini bizlere gösteriyor. Apple, yeni iPhone'ları yüksek fiyatlarla satmayı sürdürüyor; ancak Apple'ın kullanıcı kitlesi yıllar boyu marka bağlılığını bırakmadan yeni iPhone almayı sürdürdü.

Toplamda iPhone kullanan sayısı gün geçtikçe artarken yeni iPhone satışlarında ise bekleneni veremedi. Apple'a yöneltilen eleştirilerin başında ise 'yeni bir şey yok' algısı hakim. Apple'ın yeni telefonlarında çok önemli yenilikler getirmediğini düşünenler mevcut iPhone'larını kullanmayı sürdürmeyi tercih ediyor. Bu da Apple'ın satışlarının düşmesine sebep oluyor.

Ancak bugüne dek Apple'ın sığındığı bir liman vardı: Yeni iPhone satışları düşse de, toplamda kullanılan iPhone sayısı arttığından servislerden kazanılan gelirle bu açığı kapatmayı düşündüler. Bu servislerin başında da App Store geliyor. Ancak son raporlar, App Store'da da kan kaybının yaşandığını ortaya koyuyor.

Geçen yıla göre uygulama indirme oranı yüzde 5 oranında düşüş kaydederken, Apple'ın sığındığı bu limanın durumu da artık güven vermiyor.

Yazının Devamını Oku

Google oyunun kurallarını değiştiriyor

21 Mart 2019
Google'sız bir dünya düşünemiyoruz; birçok kapıya ulaşmamızı sağlayan, işleri hayli basitleştiren ve bugün verdiği geniş kapsamlı hizmetlerle bir arama motoru olmanın ötesinde bir şirketten bahsediyoruz. Şimdi de Google, Stadia ismini taşıyan yeni bir oyun platformunun mimarı olarak karşımızda.

Stadia, oyunu Google'ın sunucuları üzerinden hemen her cihazda oynayabilmemizi sağlayan bir platform. Game Developer Conference kapsamında duyurulan bu özel platform, oyun konsolu ve PC'ye olan ihtiyacı ortadan kaldıracak gibi görünüyor. Sistemin çalışma mantığı da gayet basit: Telefonunuzu ya da tabletinizi açın, Stadia'ya bağlanın, en yeni oyunları yüksek çözünürlükte oynayın. Ne oyunu indirmek için saatlerce bekleyin, ne de güncellemelerle uğraşıp zaman kaybedin.

Bir donanıma ihtiyacımız olmadığı için maliyet konusunda oldukça avantajlı durumdasınız. Yani eskiyen bir donanımı yenilemekle uğraşmak zorunda kalmayacaksınız.

Aksine, elinizde bulunan mevcut cihazlarla internet üzerinden her oyunu oynayabileceksiniz. Yani elinizdeki cihazlar aslında sadece görüntü aktarımını ve verdiğiniz komutların karşı sunucuya iletilmesini sağlayacak. Hepsi bu! Donanım ve diğer ekipmanlar karşı tarafta olacağından siz oyun oynarken ne yavaşlık hissedeceksiniz, ne de hızınızdan ödün vereceksiniz. Daha da önemlisi sürekli gelişen donanım piyasasını da takip etmek zorunda kalmayacak olmanız; zira en yeni oyun konsolunu veya ekran kartını satın almanız da gerekmiyor. Stadia platformuna bağlıysanız bir iPhone veya bir akıllı televizyon size oyun dünyasının yeni sihirli kapılarını ardına kadar açıyor.

Stadia markasının arkasında Google olduğundan, YouTube ile de bir entegrasyon söz konusu. Örneğin oynadığınız bir oyunda bir yerde takıldınız ve oyunu geçemiyorsunuz. Bu durumda 'Nasıl bu yeri geçebilirim' şıkkını değerlendirip oyunun oynanışını veya ipucu veren videoları anında YouTube üzerinden paylaşılan videolardan görebilme imkanınız olacak. Oyuncuların sık sık 'walkthrough' denilen oyun videolarını izlediği herkesin malumu; bu anlamda Google'ın akıllıca bir hamle yaptığı söylenebilir.

Stadia, yalnız başına da gelmiyor. Google, Stadia ismini taşıyan kontolcülerini de dünyaya duyurdu. Yani oyunları oynarken bu oyun kollarından birine sahip olmanızla her oyunu rahatlıkla oynayabileceksiniz. Oyun kontrolücüsünün üzerinde ekran görüntüsü alma ve Google Asistan'ı etkinleştirmeyi sağlayan kısayol tuşları da bulunuyor.

Stadia sayesinde oyunları güncelleme derdiniz de olmayacak; çünkü sunucuya bağlanarak oyun oynadığınızdan karşınızdaki oyun hep en güncel halinde olacak. Şimdi isterseniz Stadia ile ilgili 'rakam'lara gelelim. Stadia ile yapılan testler sonucunda 4K 60 FPS ve hatta HDR desteğinin de bu platformda bulunduğunu söyleyebiliriz. Hatta yakın gelecekte oyun oynarken 8K çözünürlüğü bile yine Stadia üzerinden görebileceğiz; elbette sizin hiçbir şey yapmanıza gerek kalmadan!

Stadia sunucularının gücünden bahseden Google uzmanları, AMD ile yapılan ortak çalışmanın altını çizdi. Bu ortaklıkta geliştirilen özel bir GPU, 10.7 teraflops gücüne ulaşıyor. Bu değer Xbox One X ve PS4 Pro ile de kıyaslandı ve aradaki fark açıkça görülüyor.

Yazının Devamını Oku

Otonom araçlar trafik için kabus mu olacak?

4 Şubat 2019
Google'ın uzun süredir üzerinde çalıştığı otonom araçlar, geleceğe dönük umut verici bir gelişme. Biz arabanın arka koltuğuna kuruluyoruz ve araç bizim istediğimiz yere trafik eşliğinde giderek sorunsuz bir şekilde götürüyor. Hatta üzerine en zor park edilmesi gereken yere bile kendi başına park yapabiliyor. Ancak diğer yandan henüz test aşamasında olan bu tip otonom araçların kaza haberlerine karıştığına şahit oluyoruz. Gerçekten de aracın tüm kontrolünü bilgisayara verip güven içinde yolculuk yapmak mümkün mü?

Tüm dünya, otonom araçların her açıdan pozitif olacağını düşünüyor. Fakat insanların davranışları sonucunda otonom araçlar trafik nedeni de olabilir. Yapılan bir çalışmaya göre, eğer sürücüler pahalı park ücretleri ödemek yerine otonom araçları belirli bir rota üzerinde sürekli gidip gelmesi için ayarlayabilir. Park ücretinden daha az bir yakıt masrafı çıkması için oldukça yaklaşık 10 km/s gibi bir sürat ile ilerlemesi gereken araç, bu sayede arkasında uzun kuyruklar oluşturabilir.

Bu yöntem teoride, New York, San Francisco gibi şehirlerin park ücretlerini ödemekten daha uyguna gelebiliyor.

Elektrikli bir otomobillerde ise durum trafik açısından daha kötü bir hâlde. Çünkü elektrik tüketimleri çok daha az olduğu için neredeyse 4 saat dolaştığında bile park ücretinden daha ucuza gelmiş olabiliyor.

Sürücüsüz otomobil demişken pek çok şirketin bu alana yatırım yapmak istediğini biliyoruz. Apple'ın Project Titan adı altında -henüz kabul etmese de- otonom araçlar üzerine çalıştığı düşünülüyor. Ancak şirketin geçtiğimiz günlerde bu projede yer alan 200 çalışanıyla yollarını ayırması, işlerin pek de Apple'ın istediği gibi gitmediğini ortaya koyuyor.

Sürücüsüz otomobillerle ilgili henüz yolun çok başındayız. Ancak bu araçları aramızda görmek sandığımız kadar kolay olmayacak.

Yazının Devamını Oku

Senaryo yazan izleyici dönemi

16 Ocak 2019
Son zamanlarda özellikle gelişmiş oyunlarda kullanıcıların hikayeyi kendi belirleyip final sahnesini kendi tercihlerine göre oynadığını biliyoruz. Örneğin Detroit: Become Human'ı ele alalım. Bu oyunu diğerlerinden ayıran en önemli özellik, yüzlerce farklı senaryoya sahip olması ve böylece kullanıcı, yaptığı tercihlerle oyunun sonunun her seferinde farklı bir son sahneyle noktalayabilmesini sağlıyor.

Peki bu gerçekten kullanıcıyı ekrana nasıl bağlıyor? Oyuna olan bağımlılığı, inandırıcılığı artırıyor mu yoksa bizim için o kadar da önemli bir 'olay' değil mi?

Kesinlikle önemli. Öncelikle bize dayatılan bir hikayeyi oynamakla kalmıyor, bir karakterin nasıl davranması gerektiğini belirli seçenekler dahilinde biz belirliyoruz. Ki bu hiç göz ardı edilecek bir durum değil; çünkü farklı senaryoları görebilmek adına aynı oyunu 4 kez bitirdiğimi söyleyebilirim.

Ve oyunu her bitirdiğimde farklı bir sonla karşılaştım. Açıkçası 4 farklı oyun oynamış gibi hissettim. Gerçekten müthiş! QuanticDream'in ilk işi bu oyun değildi elbette; daha önce de Heavy Rain, Beyond Two Souls ve hatta Fahrenheit oyunlarının da altında bu şirketin imzası var ve yıllardır bu temada ilerliyorlar.

Peki ben aylar önce satışa çıkan bir oyundan örnek vererek yazıma neden başladım? Açıkçası Netflix'te son günlerde dikkat çeken bir yapım var: Black Mirror - Bandersnatch. Filmin bu kadar büyük bir ilgi uyandırmasında en büyük rolü oynayan etmen ise lügatımıza "Kendi Maceranı Kendin Seç" olarak geçen ve sonunun izleyicinin tercihleriyle belirlendiği bir anlatıya sahip olması.

BBC'de yer alan haberde Black Mirror: Bandersnatch'ın televizyonun tüketilmesi açısından büyük yenilikler getiren bir yapım mı yoksa büyük bir reklam stratejisi mi olduğu tartışılıyor.

Bandersnatch, "Kendi Maceranı Kendin Seç" anlatımına sahip, birden fazla tercih ortaya sunarak birden fazla sonla bitebilen bir kitap.

Yazının Devamını Oku

Call of Duty küllerinden yeniden doğdu

24 Aralık 2018
Betayı oynadığımızda serinin küllerinden dirilemeyeceğini düşünmüştüm; ancak çok yanılmışım çok!

Geçtiğimiz ay Black Ops 4'ün betasını inceledim ve genel olarak olumsuz şeyler yazdım. Gerçekten de oyundan pek bir umudum yoktu. Tek kişilik senaryonun eksikliği bir yana, multiplayer deneyiminin de farklı bir şey sunmaması ve her şeyden biraz alma çabası çok yavan ve sıkıcı gelmişti. Jenerik birbirini takip eden geçiştirme bir Call Of Duty oyunu ile karşı karşıya kalacağımızı düşünüyordum. Fakat hiçbirimiz bir ay içerisinde Treyach'ın bu kadar toparlayabileceğini düşünmüyorduk.

FPS'lerin en iyi tarafları 

Call Of Duty: Black Ops 4'ün betadaki en büyük problemi her şeyden biraz alma çabasıydı. Biraz Counter-Strike, biraz Overwatch gibi modern arcade FPS'ler ve tabii ki de Battle Royale. Oyunun betası bunların hepsini yeterli ama kendine has olmayan tarzda veriyordu. Oyunun tam sürümü ise gerçekten komple bir multiplayer FPS deneyimi sunmayı başarıyor. Devasa bir FPS kompleksine girdiğinizi hayal edebilirsiniz. En önemli şey de oyunun genel olarak eğlenceli akıcı olması. Call of Duty: Black Ops 4'ün üç ana multiplayer modu var. Bunları klasik CoD multiplayer'ı, Black Out ismindeki Battle Royale ve zombi modu olarak üçe ayırabiliriz. Üçünü de kendi içinde ayrı ayrı inceleyeceğim şimdi.


Yazının Devamını Oku

Amazon'dan evlilik teklifine 'hayır'

11 Ekim 2018
Sanal asistanlar gün geçtikçe hayatımıza daha çok dahil oluyor. Öyle ki Siri ve Cortana gibi asistanlara kullanıcılar işlemlerini daha kolay halletmek adına onlarla konuşuyor, çözümler daha pratik oluyor. Örneğin Siri'ye bugün hava nasıl diye sorduğumuzda sesli şekilde yanıt almamız ve bunun için sadece sesimizin yetmesi işleri kolaylaştırıyor.

Tüm bunları zaten biliyoruz; ancak sanal asistanlarla 'muhabbet'i daha öteye taşımaya çalışanlar da aramızda yok değil! Örneğin Siri'ye 'benimle evlenir misin' sorusunu yönelten azımsanmayacak sayıda kullanıcı bulunuyor. Siri, kibarca bunu reddediyor elbette; ancak Amazon'un Alexa'sının verdiği cevap gerçekten de duyanları şaşırtmaması mümkün değil!

Amazon'un sanal asistanı Alexa, gün geçtikçe büyüyen bir platform. Özellikle ABD'de geniş bir kullanım ağına sahip olan bu özel teknolojiyle içli dışlı olan bazı kullanıcılar, sadece 2017'de Amazon Alexa'a 'benimle evlenir misin' sorusunu yöneltiyor. Peki Amazon buna nasıl yanıt veriyor dersiniz?

Maalesef Alexa evlilik teklifi eden herkesi reddediyor. Bu soruyu soranlara verdiği yanıt ise kulağa epey tanıdık geliyor: "Biz ayrı dünyaların insanıyız, sen Dünya'da yaşıyorsun, bense 'bulut'ta."

Bu cevaptan farklı olanı duymak isteyenler tekrar tekrar aynı soruyu Alexa'ya yöneltiyor; ancak olumsuz yanıt değişmiyor elbette. Bu soruyu sorarken kullanıcılar eğlenceli yanıtlar duymayı istiyor ya da o an can sıkıntısından bunu yapıyor.

Sebebi ne olursa olsun, sanal asistanlar bir şekilde hayatımıza iyiden iyiye yerleşiyor ve birer sanal 'arkadaşımız' oluveriyorlar.

Yazının Devamını Oku

Arabada dikkat dağınıklığını yok eden buluş

8 Ekim 2018
Teknoloji ne için vardır? Öncelikle hayatımızı daha da kolaylaştırmak için. Ama yeri geldiğinde de hayat kurtaran bir yanı vardır ki teknolojinin olmadığı günlere kıyasla pek çok alanda çok daha iyi durumdayız. Ama daha çok alacak yol var şüphesiz. Dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinden Fujitsu, ilginç bir çalışmaya imza attı. Aracıyla uzun yol kat edenlerin dikkatinin dağılması ve hatta uyuyakalma ihtimalini ortadan kaldıran bir buluştan bahsediyorum. Henüz test aşamasında; ancak bizzat kullanma şansı bulduğumdan ilginç bir deneyim olduğunu söyleyebilirim.

Trafik kazalarının meydana gelme nedenlerine baktığımızda yüzde 70 oranında uyku sersemliği dahil insan hatası büyük rol oynuyor. Yani kaza çoğunlukla araçtan değil, insan kaynaklı. Teknoloji de bu yönde çözüm bulmalı ki kaza oranlarında ciddi bir düşüş görebilelim. Bu kapsamda uzun süredir yeni bir proje üzerinde çalışan Fujitsu mühendisleri, insan hatası faktörünü hesap ederek özel bir teknoloji geliştirdi. Henüz satışta olmayan ve test aşamasında olan bu ürün işte bu konuda sürücüye yardımcı oluyor. 

Fujitsu, giyilebilir bir cihaz olan ve güvenli sürüşü destekleyen FUJITSU Drive Drowsiness Detector (DDD) sensörü geliştirmiş. Bu sensörlü cihaz sürücünün yorgunluğunu nabzı kontrol ederek belirliyor ve hem sürücüyü hem de araç filo yöneticisini bilgilendiriyor.


Fujitsu Drive Drowsiness Detector (DDD)’ün araç, otobüs ve taksi şoförlerinin, sürüş esnasında daha az dirençle kullanabilmeleri için kulak klipsi ile adapte edilmişt. Sürücüler kulak klipsi sensörünü taktığında, sensör sürücünün nabız bilgilerini toplamaya başlıyor. Cihaz nabız düştüğünde sürücüye titreşim gönderiyor; böylece dalgınlık söz konusu olduğunda bir uyandırma vazifesi görüyor.

Toplanan nabız bilgisi özel bir algoritma kullanılarak analiz ediliyor. Cihaz ve sürücüler arasındaki farklar nedeniyle toplanan verilerin dağılımı düzenleniyor. Cihaz, toplanan verilerden sürücünün yüksek derecede uyku sersemi olduğunu tespit ettiğinde, araçtaki cihazdan ya da telefondan titreşim şeklinde bir uyarı veriyor.

Bu şekilde bir durum olduğunda cihaz; bir filo yönetim sistemine bağlanarak, otobüs ve diğer taşımacılık şirketlerinde filo yöneticilerine veri gönderiyor.

Yazının Devamını Oku