Onur Salman

İstikrar derken

7 Nisan 2013
TÜRKİYE’de futbol paylaşanlarının her birinin başarı konusunda istisnasız üzerinde birleştiği bir kelime var: İstikrar.

Ve tabii ki bunun da en büyük örneği Manchester United ve Sir Alex Ferguson. Memleket hangi teknik adam, büyük addedilen takımların başına geçse hep Fergie olmak ister. Örneğin Samet Aybaba, Beşiktaş’a imza attığı gün ‘Beşiktaş’ın Ferguson’u’ olurken  Aziz Yıldırım, Aykut Kocaman için ‘Bizim Ferguson’umuz’ demekte beis görmüyor. Sözün özü istikrar=Alex Ferguson.

SADECE YILLAR MI ÖNEMLİ?

PEKİ, gerçekten istikrar denilen şey uzun süre bir takımın başında kalmak mı yoksa uzun süre varlığını koruyacak bir sistem mi? Eğer Sir’ün sadece başarılarıyla koltuğunu koruduğu ve çeyrek asırdan daha fazla süre Kırmızı Şeytanlar’ın başında kaldığını düşünüyorsak fikrimiz temelsiz kalır. Bu başarıların nasıl geldiği, İskoç futbol adamının nasıl bir sistem kurduğunu es geçersek hata yapmış oluruz. Zira Fergie’yi orada tutan şey kurduğu kusursuz sistem.
Alex Ferguson’un asıl meziyeti, bizlerin dilinden düşürmediği altyapı daha doğrusu oyuncu geliştirme sistemi. Kendisini zafere taşıyan oyuncuların halen daha üst seviyede futbol oynayabilmesinin altında da bu temel yatıyor.

ÜÇ OYUNCU TEK BENZERLİK

ŞU an Şampiyonlar Ligi’nde forma giyen en yaşlı üç oyuncuyu saydığımızda tablo zaten kendiliğinden netleşiyor: Ryan Giggs (39), Pual Scholes (38) ve David Beckham (37). Her biri Sir Alex Ferguson tedrisatından geçmiş bu isimler Avrupa’nın 1 numaralı kupasında forma giymeye devam ediyor. Eğer Nani, anlık bir hata yapmamış olsaydı, belki de bu isimlerin hepsi 2013 Devler Ligi çeyrek finalinde arz-ı endam edevekti. İyi olan bundan 5 sene sonra da birçok United kökenli futbolcunun bu arenada boy göstereceğinden eminiz.
Ferguson’un ulaştığı bu mertebe kurulabilir bir yapının ürünü mü? Aslında evet. 2000’in Galatasaray’ı bunu gösterdi. Mesela Emre Belözoğlu hâlâ F.Bahçe formasıyla üst düzeyde forma giyebiliyor. Yaşı 32 olmasına karşın İspanya’ya gitmesine değil geri dönmesine şaşıyoruz. Lakin bu örnek, endüstriyel futbol dönemine dair elimizdeki tek örnek.

BENDEN SONRASI TUFAN

Yazının Devamını Oku

Hayat sadece futboldan mı ibaret olsun ?

24 Mart 2013
HENÜZ çok erken yaşlarında ünlü olmuş, zirveye doğru yol almış, biri en tepeye varmış, diğeri ise o yolda adımlarını sıklaştıran iki sporcuyu örneği üzerinde spor ve hayata bakmak belki daha mümkün ve somut olacak.

Biri sporda farklılaşmayı başarmış, diğeri ise farklılaşsın istediğim iki isim: Gregor Schlierenzauer ve Salih Uçan.
Hemen belirtiyim, bu yazı donanım üzerinden gidiyor ve içeriğini doldurmak size düşüyor. Kimimiz buna eğitim, kimimiz bilgi edinme, kimimiz ise kendini geliştirme deriz. Adını her ne şekilde kullanırsak kullanalım sporcuların farklılaşması için tek yok donanımdır.
Futbolla ilgilenip de Salih’i tanımayan yoktur. Fenerbahçe’nin sezon başında Bucaspor’dan transfer ettiği, son iki maçında sarı lacivertliler için iki kritik gol atan gencecik bir oyuncu. Onun da hikayesine geleceğiz ama yazının bilinmeyeni Schlierenzauer’den bahsedelim.

Hem fotoğrafçı hem modacı

Avusturyalı bir kayakla atlama sporcusu Gregor Schlierenzauer. Türkiye’nin Erzurum’daki rampalarla tanıştığı sporu, 9 yaşından beri yapıyor. 1990 doğumlu. 16 yaşında Dünya Gençler Şampiyonu, 18 yaşında da Dünya Kupası’nda, o ana kadar kimsenin daha önce elde edemediği kadar puan toplayıp şampiyon oldu. Bir kayakla atlamacının hayal edebileceği ne kadar başarı varsa –Olimpiyat Şampiyonluğu, 4 Tepe Turnuvası şampiyonluğu, Dünya Şampiyonluğu, Kayakla Uçma Dünya Şampiyonluğu- Gregor, hepsini 22 yaşına henüz girerken gerçekleştirdi. Bu sezon Dünya Kupası’nın tamamlanmasına 4 yarış kala yine ‘En büyük benim’ dedi.
Bütün bu başarıları arka arkaya sıralamamın nedeni şu: Tüm bu elde ettikleriyle dünyanın en önemli spor figürlerinden biri haline gelen 23 yaşındaki sporcunun hayatının tek paylaşanı spor değil. O aynı zamanda bir fotoğrafçı ve modacı. Ve kendi deyimiyle sporu dengelemek için yapıyor bunları, kendisini beslemek için. Kayakla atlama yarışlarında gezdiği şehirlerden ve arkadaşlarının portrelerinden oluşan ‘Hangar-7’ adından bir sergi açtı örneğin Schlieri, Redbull’un desteğiyle de kıyafetler dizayn edip satışa çıkardı. Yani sporu yan faktörlerle destekleyip, sindirip başarısına katık ediyor. Her söyleşisinde farklı bir kelam edebiliyor haliyle.

Futbolun çıplaklığından aşıralım Salih’i

Gelelim Salih’e. Henüz 19 yaşında. Şu an Türk futbol dünyasında adından en çok bahsettiren futbolcu. Federasyonun dergisi Tam Saha’ya verdiği röportajdan bildiğimiz kadarıyla çok iyi bir futbolcu olduğu kadar, akıllı bir birey ve çok iyi bir öğrenci. Memleket şartlarına da oldukça hakim. “Bu düzeyde futbol oynarken üniversiteye devam edebilmek mümkün görünmüyor. Sınava gireceğim, muhtemelen kazanacağım ama devam edemeyeceğim. Ülkemizde maalesef böyle bir kural var. Yine de Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu’nda antrenörlük okumak istiyorum” diyebiliyor.

Yazının Devamını Oku

Astıma rağmen yıldız olalım

27 Şubat 2013
KIŞ sporlarının kalbi bu aralar İtalya’da atıyor. Çizme’nin en önemli kış sporları merkezlerinden biri olan Val di Fiemme, Kuzey Disiplinler Dünya Şampiyonası’na ev sahipliği yapıyor.

Yani kayaklı koşu, kayakla atlama ve kuzey kombine disiplinlerinde dünyanın en iyi sporcuları dünya şampiyonu unvanına ulaşabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ve her şampiyona gibi, 2013 Kuzey Disiplinleri Dünya Şampiyonası da bazı sporcuların parıl parıl parlamasını sağlıyor. Onlardan biri kuşkusuz ki kayaklı koşu disiplininin ‘kraliçesi’ Marit Bjoergen. Kadınlarda hem 15 kilometre takipte hem de sprintte altın madalyayı boynuna taktı. Sürpriz mi dersek, değil. Dünyanın en önemli kış sporcularından biri çünkü o. Kariyeri başarılarla dolu. Madalya köşesinde üç olimpiyat altını, son aldıklarıyla birlikte 10 dünya şampiyonluğu, 2 dünya kupası genel kategori, 4 sprint ve 2 de mesafe şampiyonluğu var.
Lakin yazının konusu Norveçli yıldızın başarıları değil. Daha doğrusu doğrudan bu başarıları değil. O bir astım hastası. 2010 yılında Vancouver’da 3 altın madalyayı boynuna geçirdiğinde rakibesi Justina Kovalczyk, onu doping kullanmakla suçlamıştı. Aldığı astım ilaçlarının WADA listesinde olduğunu ve Bjoergen’in performansını arttırdığını iddia etmişti. Her ne kadar sonradan özür de dilese bu ithamda bulunmuştu Polonyalı. Şimdi yeniden dünyanın onun hakkında konuşacağı günler geldi. Belki bir sene sonra Sochi’de ona dair bolca yazılar yazılacak ve hastalığından bahsedilecek.

En ideal spor yüzme

Fakat biliyoruz ki astım ve spor bir arada gidebiliyor. Bunu söyleyen doktorlar. Bu iki kelimeyi aynı cümlede kullanmak, kendiyle çelişmek gibi dursa da öyle değil. Bilimsel araştırmalar astım hastalarının düzenli egzersiz yapmalarının kendilerine iyi geldiğini kanıtlıyor. Bir diğer kanıt da bu hastalığa rağmen yıldız olmuş sporcular. O zaman Marit Bjoergen’in sunduğu yoldan gidip spor dünyasının astım hastası yıldızlarına göz atalım:

BU HASTALIKLA YARIŞANLAR

David Beckham: Futbol dünyasının en çok tartışılan ismi. Birçokları onun için ‘Pop ikonu’ diyor. Birçokları ise onun profesyonelliği karşısında saygıyla eğiliyor. Yaşı 37. Halen Avrupa’nın üst düzey 5 liginden biri olarak anılan Fransa’da Paris SG forması giyiyor. İngiliz oyuncu çocukluğundan beri astım hastasıymış.

Paul Scholes:

Yazının Devamını Oku

Rakibe saygı nasıl olur ?

24 Şubat 2013
Sporun doğasında rekabet vardır. Aslında insanın yapısında vardır dersek de yalan olmaz.

Ancak iş spora gelince hatlar daha bir belirginleşiyor. Bitmek bilmez bir iştah kaplıyor sporcuları. Gerek takım gerek bireysel sporlarda bunu çok net bir şekilde görebiliyoruz.
İşte bu noktada bir tartışma başlıyor: Rakibe saygı, rekabet duygusunun ne kadar önüne geçmeli? Sorumuzu somutlaştıralım. Önce her zaman olduğu gibi futboldan yapalım santramızı. Diyelim ki bir takım, rakibi karşısında 5-0’lık üstünlüğü yakalı. Maçın henüz 60. dakikası. Mücadelenin kalan bölümü için galip takımın tavrı ne olmalı? Bu benim sorduğum bir soru değil kuşkusuz. Bu konu üzerine çokça kalem oynatıldı. Bunlardan biri ‘Averaj değil merhamet’ isimli Tanıl Bora yazısıydı. Bu eserde Tanıl  Abi, Kasımpaşa-Trabzonspor maçında 7-0’dan sonra Selçuk İnan’ın arkadaşlarını frenlediğini yazmıştı, o zamanın Paşa Teknik Direktörü Yılmaz Vural’ın da bu konudaki teşekkürünü iliştirmişti yanına. Bir anlamda centilmenlik ve rakibe saygı olarak görmüştü Vural bu hareketi. Bir de Gordon Milne örneği var. Beşiktaş’ın 10-0’lık Adana Demirspor galibiyeti sonrasında “Gençlere anlatamıyorsun. Küme düşmüş bir takıma üçten fazla atılmaz” demişti.  Bu bir görüştü.
Bir de bunun tam aksi var. Yani rakibe saygıyı disiplinli oynamak ve elinden geldiğinin en iyisini yapmak olarak algılayan düşünce. Yakın örnekleri Arthur Zico ve Ertuğrul Sağlam. Ertuğrul Hoca soyadı gibi sağlamcı. ‘Ya lazım olursa’ ekolünden. Bu ne emek? Lig sonunda eğer averaja ihtiyacımız olursa diye düşünüyor başarılı futbol adamı. Zico ise ‘Rakibe saygı gösterdik. Saygımız gol atarak kanıtladık’ fikrinde. ‘Ne kadar atarsa o kadar rakibi değerli görüyorum’ diyor. Bu da ikinci görüş.

SIFIRA KARŞI OLMAZ

Basketbol, çözümü bulmuş gibi. Sepet topunda eğer fark büyükse son 30 saniye neredeyse hiç oynanmıyor. El sıkışmalarla geçiriliyor bu zaman zarfı. Eğer olur da biri bu yazılı olmayan kuralı çiğnerse, taraftarın yoğun tepkisine uğruyor. Masa tenisinde mesela sıfıra karşı oyun almak bir saygısızlık olarak görüldüğü için mutlaka bilerek de olsa rakibe bir puan bırakılıyor. Ya da curlingde farkın kapanama ihtimali iyice düştüğünde karşılıklı eller sıkılıyor. Oyun nihayete eriyor. Kuşkusuz ki bu örnekler ilk kategoriye daha uygunlar.
Peki, bütün bunlara nereden geldik. Yazılmış bir yazıya övgü düzmek değil amacım. Bizim için sessiz sedasız biten bir turnuva sonrası fikir jimnastiği. Belarus’un başkenti Minsk’te gerçekleştirilen Pist Bisikleti Dünya Şampiyonası bugün itibarıyla sona eriyor. 19 dalda ‘Gökkuşağı renk mayo’ yeni sahiplerini buluyor. Olimpiyat senesi olduğu için belki dünyanın en büyük yıldızlarını izleme şansına sahip olamadık lakin heyecanda bir nebze olsun azalma yaşanmadı.

PİSTTEN GEÇTİ ŞAMPİYONA

İşte bu şampiyonanın kadınlar bireysel takip yarışında yaşandı benzer bir durum. Pist bisikletindeki bu dalda kadınlar 3 kilometre gitmekle yükümlüler. Yani veledromda 12 tur. Aynı anda pistin tam ortasında bir bisikletçi sağdan diğeri soldan başlıyor performansına. Adından da anlaşılacağı gibi aslen bir takip yarışı. Yani rakibinizi 3 kilometre bitmeden rakibinizi yakalarsanız yarış biter. Eğer yakalayamazsanız en iyi zamanın sahibi birinci oluyor.

Yazının Devamını Oku