En uzun gece

21 Aralık: Kuzey yarımkürede yılın en uzun gecesi. Yani gün ışığının en kısa sürdüğü gün.

Haberin Devamı

Malum... İnsan, doğası gereği karanlığı sevmez. Çünkü bedeni, gün ışığında hareket edip aydınlıkta çalışmaya yatkındır. Çevresini, gittiği yönü, bastığı yeri görüp kendini güvende hissetmek ister. Oysa karanlık, belirsizliklerle ve tehlikelerle doludur.

IŞIK OLSUN

Bu karanlık sevmezlik” hali, kâinata bakışımızın tam merkezinde yer alır. İnsan algısında “karanlık”, yokluk–hiçlik anlamına gelirken, “ışık ve aydınlık” varlık demektir. Nitekim Tevrat, kâinatın yaratılışını şöyle anlatır: “Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı... Tanrı, ‘ışık olsun’ diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı. Işığa ‘gündüz’, karanlığa ‘gece’ adını verdi. (Yaratılış, 1).”

En uzun gece

DERİN DÜŞÜNME ZAMANI

Haberin Devamı

Kuran’a göre, gündüz-gece döngüsü incelenip üzerinde “derin derin” düşünülmesi gereken bir doğa olayıdır: “Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar... Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın (Al-i İmran, 190-191).”

*

Kuran’da karanlığı da aydınlığı da var eden Allah’tır (En’am, 1). İnsan, “karanlık çöktüğünde gecenin şerrinden (Felak, 3)”, “kâinatı karanlıktan çıkaran”, “karanlığı yarıp sabah aydınlığını getiren (Felak, 1)” Rabbine sığınır.

MANEVİ AYDINLIK İÇİN

Elbette “karanlık–aydınlık” karşıtlığı, inanç dünyasında fiziki hakikatler dışında manevi hallerin de temsilidir. Kuran’a göre peygamberler, insanlığı “karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için (Ahzab, 43)” gönderilmiştir. Yani dinin temel gayesi, iç karanlıktan kurtulup manevi aydınlığa ulaşmaktır.

*

Ayrıca İslam, fiziki karanlığı manevi aydınlığa kavuşmak için bir vesile olarak görür. Örneğin Yunus peygamber, denizde karanlıklar içinde kaldığında manevi aydınlanmaya kavuşur: “Nihayet karanlıklar içinde, ‘Senden başka hiçbir tanrı yoktur’ diye niyaz etti (Enbiya, 87).” Hz. Musa’ya vahiy 40 gece boyunca gelmiş (Bakara, 51), Kuran da “mübarek bir gecede (Duhan, 3)” indirilmiştir. Keza Hz. Peygamber’in hayatındaki en müstesna manevi olaylardan biri, Miraç gecesidir.

*

Haberin Devamı

Gecenin değeri, İslamiyet’te peygamberlere özgü değildir elbette. Bir Müslüman için gece, insanın günün yorgunluğundan uzaklaşıp bir başına kalması için bir fırsattır. Gece, kişinin varlığı ve Yaradan hakkında derin derin düşünmesi (tefekkür) için sessiz bir “örtü” gibidir. Geceleyin geç saatlerde yapılan ibadetler, kimseye gösteriş içermediği için ayrı bir samimiyet taşır.

EN UZUN AYDINLIK

Bu yıl da en uzun geceyi geride bıraktık. Şimdi gün ışığının adım adım uzayıp gecelerin kısalacağı bir sürece giriyoruz. Elbette doğayla aramızdaki ilişki çok önemli. Ancak nihayetinde yüzlerimizin parlaması veya kararması, gün ışığından çok içimizden yansıyan ışığa bağlı. Gelin bizler, gündüz-gece kaç saat olursa olsun daima gönlümüzü parlatmaya gayret edelim. Samimiyetle ve iyi niyetle... Yüreğimizden doğan aydınlık, hiç şüphesiz sadece bizi değil, çevremizi de aydınlatacaktır. Unutmayalım ki karanlığın giderek uzadığı çağımızda hepimizin daha fazla, çok daha fazla ışığa ihtiyacı var.

Haberin Devamı

TARİHİ BİR GÜN

23 Aralık, İslam medeniyeti için önemli bir yıldönümüdür. Aynı zamanda “halife” unvanını taşıyan Osmanlı sultanı, 23 Aralık 1876’da yayınladığı bir fermanla Kanun-i Esasi’yi (anayasa) duyurmuş, Osmanlı devleti tarihinde ilk defa “meşrutiyet” idaresine geçmiştir. Elbette bu, İslam ve hilafet tarihinde de yeni bir aşamaydı.

En uzun gece

*

Kanun-i Esasi’nin 23 Aralık’ta duyurulması basit bir takvim tesadüfü olmasa gerek. Çünkü aynı gün, İstanbul Konferansı’nın açılış günüydü. Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya -Macaristan ve İtalya temsilcileriyle Osmanlı yetkililerini İstanbul’da bir araya getiren konferansın amacı, Balkanların geleceğini, daha doğrusu Balkanların Osmanlı’dan nasıl parça parça ayrılacağını tartışmaktı.

*

Haberin Devamı

Düştüğü darboğazdan kurtulmaya çalışan Osmanlı devleti, işte Kanun-i Esasi’yi bu konferansın açıldığı günde duyurdu. Hatta Hariciye Nâzırı Saffet Mehmet Esad Paşa, bu reformla birlikte artık Müslüman–Hıristiyan tüm Osmanlı tebaasının anayasal güvenceye ve meşrutiyet yönetimine kavuştuğunu, dolayısıyla söz konusu konferansa ihtiyaç kalmadığını açıkladı. Ancak Batılı devletler ve Rusya için “böyle gösterişlerin önemi” yoktu. Bir ay süren konferans, 35 yıl sonra, II. Meşrutiyet devrindeki büyük Balkan kaybının habercisi gibiydi.

Yazarın Tüm Yazıları