Melike Birgölge

DENİZ ARCAK MEVLANA İLE ‘KORKMA’YACAK!

15 Temmuz 2013
Eğitim ve tiyatro oyunculuğuna yoğunlaşması nedeniyle müzik sektöründen uzun süredir ayrı kalan Deniz Arcak, Mevlana'nın rubailerini derleyerek yazdığı ‘Korkma’ ile sevenlerinin karşısında.

Son dönemde Çekmeköy Tan Sağtürk Akademi'de ve Müjdat Gezen Actor Studio'da Ses Nefes Vokal Teknikleri dersleri veren ve tiyatro oyunlarında rol alan Arcak, ‘Korkma’ adını verdiği yeni single şarkısıyla, dijital müzik platformları ve radyolar aracılığıyla müzikseverlerle buluştu.

‘Hayran olduğum Hz. Mevlana'nın beni rahatlatan beyitlerini dinleyicilerle paylaşmak istedim. Aslında seneler evvel Can'la (Algeç) ikimizin yaptığı bir işti bu. Sonra Korhan'ın aranjesiyle vücut, Burcu Karadağ'In üflediği neyle de ruh buldu’ dediği, şarkının bestesi Can Algeç, sözlerini de, Mevlana'nın rubailerini derleyerek yazdığı şarkının sözleri kendisine ait.

Korkma  

Bu dünya çok şeye gebe
Doğurduklarından korkma
Başına her ne gelirse
Devamlı değildir korkma

Kendinden geç, başkasından geç

Yazının Devamını Oku

BİR ERKEK, SEVMEDİĞİ KADINA NEDEN ZULMEDER?

10 Temmuz 2013
Bir erkek; sevmediği, değer vermediği, halini hatırını sormadığı hatta daha da ileri gidelim, kendine gerek sohbet gerek başka konularda bir şeyler veremediğini düşündüğü bir kadınla neden her gün konuşur? Günübirlik ilişkiler yaşadığı halde neden hayatındaki her şeyini yıllarca bir tek o kadınla paylaşır?

Bir arkadaşımın yaşadığı, yakından şahit olduğum bir durumu paylaşacağım bu kez sizinle.

Bakalım yorumlarınız ne olacak bu konuda?

Yaşanan bu ilginç ilişki (gerçi ilişki demeye bin şahit ister) geçenlerde yine aklıma gelince…

Bir erkek…

Bir erkek, bir kadınla neden her gün ne yaptığını, nerelere gittiğini, sıkıntılarını (üstelik kadın, ona sormadığı halde) paylaşır? Bu iki kişi karı – koca değiller, sevgili değiller, arkadaş değiller.

Peki neler?

Ve bu erkek oldukça çapkın…

Bu çapkın erkek, günübirlik onca ilişki yaşıyor.

Yazının Devamını Oku

‘YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ’NİN MÜZESİ!

6 Temmuz 2013
Kütahya'da olduğu kadar ülke ve dünya çapında da eserleriyle ün yapan Çini ustası Sıtkı Olçar’ın eserleri Kütahya’da, ‘Çini Müzesi’nde sanatseverlere sunulacak.

Hayattayken UNESCO tarafından ‘Yaşayan İnsan Hazinesi’ ödülünü alan ve 2010 yılında hayata veda eden, Kütahya'da olduğu kadar ülke ve dünya çapında da eserleriyle bilinen Sıtkı Olçar için Belediye Meclisi'nden çıkan kararın ardından 'Çini Müzesi' oluşturulmasına karar verildi.

Kütahya'nın tarihi dokusuna yakışır bir konakta açılması planlanan müzede, Sıtkı Olçar’ın özel koleksiyonlarından kişisel eşyalarına kadar birçok eserin sergilenecek.

Kütahya’da ‘Sıtkı’ atölyesinde bir araya geldiğimiz Sıtkı Usta’nın kızı Nida Olçar’la; çinileri, babasını, eserlerini, dünyanın dört bir yanından babasının yaptığı çinileri almaya gelenleri ve tam o gün aldığı müzenin açılacağı haberini konuşuyoruz.

Nida, sohbetimiz sırasında, oluşturulacak müzede Sıtkı Ustanın sadece çinilerinin, eserlerinin olduğu bir müze olmayacağını, bu müzede ayrıca Sıtkı Usta'nın bütün yaşamını sergilenecek olan Usta'ya ait çakı koleksiyonundan tutun da özel koleksiyonlarına, özel kişisel eşyalarına kadar, yazıların ve resimlerin olacağı bir müze olacağını belirtiyor.

Hazırlıkları ve çalışmaları süren ‘Çini Müzesi’ Ekim – Kasım 2013 tarihinde açılacak ve sanatseverlerle buluşacak.

‘YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ’NİN MÜZESİ

Yazının Devamını Oku

YÜZEYSELLİK DEĞİL İRADENİN ZAFERİ!

1 Temmuz 2013
Bir insan neden intihar etmek ister? Düşündürücü. Bir filmde izlediğinizde, gazetede okuduğunuzda ya da haberlerde veya birinden duyduğunuzda ister istemez bu konuyu düşünüyorsunuz. ‘Bir insan, neden canına kıymak, yaşamına son vermek ister’ diye… Neden…

Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken, maddi – manevi birçok sorunun üst üste geldiğini, hayatındaki birçok şeyin ters gittiğini söyledikten sonra dudaklarından dökülen cümle; intihar etsem…

Ona, bunun bir çare olmadığını ve bu yolun kolaya kaçmak olduğunu ve zorluklar aşıldığında yaşamın ve mutluluğun daha bir anlam ve daha çok değer kazandığını söyledim.

Sonra…

Dün okumaya başladığım bir kitapta da konu bir yerde intihara gelince…

İntihar nedenlerini ve çeşitlerini düşündüm.

Bir avuç uyku hapı…

Binadan aşağı atlamak… Hadi, boşlukta, aşağıya süzülürken fikrin değişiverirse…

Arabalı vapurdan atlamak… Nantucket’e giden arabalı vapurdan atlayan John Berryman’ı anımsamak…

Yazının Devamını Oku

ZAMAN SAHNESİNDE - HAYAT KARELERİNDE…

28 Haziran 2013
Bazen… Ya da bir an… Birçok şeyin üst üste geldiği, ters gittiği dönemlerde… Hani insanların hele de en yakınınızdakilerin sizi anlamadığı ‘Bir an’ var ya işte o ‘Bir an’da, bütün olan her ne varsa tuzla buz olur. İşte o an Sezen’in dediği gibi ‘Çık balkona, bağır bağırabildiğin kadar’ çağrısına uymanın - hatta bazen bunu uygulamanın - paralelinde bize en iyi gelecek şey bir kitap, bir şarkı, bir film olur. Ve bazen bizi anlayacak olan en iyi şey film…

Her şey film…

Gidip sığınırız bir filmin kucağına.

Çünkü hayattaki acı tatlı her şeyi, aşkı, ayrılığı, yalnızlığı, kavuşmayı, heyecanı, çaresizliği, özlemi bize yansıtır en yalın, en naif, en katıksız haliyle, beyazperdeden.

O beyazperdeden gizli bir el dokunur sanki duygularımıza, kuytularımıza.

O yüzdendir kendimizi bularak, izlediğimiz filmlerle bütünleşerek sinema salonlarından çıkışımız.

Dediğim gibi katıksız, tarafsız ve hayattaki her duyguyu, olguyu, aksiyonu olduğu gibi aktarabildiği ölçüde bizi kendine çeker en cazip, en davetkar, en karşı koyulmaz haliyle.

Aksiyon deyince…

Geçtiğimiz günlerde bir aksiyonun ortasında buldum kendimi.

Yazının Devamını Oku

YAŞADIKLARIMIZ BİZE MÜSTAHAK!

24 Haziran 2013
Atılan gaz bombaları, sıkılan Toma’lar, atılan coplar, yaralamalar, saldırılar… Hepsi bize müstahak! Evet müstahak diyorum. Neden mi? Çünkü bunların yapılmasını biz sağladık.

Evet biz…

Nasıl diye sorarsanız…

Seçimlerde oy kullanarak…

Ve hatta oy kullanmayarak da…

Sonuçları da bunlar.

Ve şimdi de başımıza açtığımızı…

Başımıza geleni çekiyoruz.

Oy kullanmak ve kullanmamak ne alaka diyecek olursanız…

Yazının Devamını Oku

BİR YANLIŞLIK VAR BU İŞTE AMA…

21 Haziran 2013
Sen kalk milyonlarca turist ve para getirecek oteli yık, yerine park yap! Ya da ulaşıma yapılan zammı geri al! Hiç olacak şey mi? Akıl alacak şey mi? Hiç değil tabii. Bence bu işte bir yanlışlık var!

Bence bunlar normal düşünen insanlar değil ki, bu kararları almışlar.

E, bakın çoğu kişiye, diğer insanlara.

Öyle mi yapıyor çoğunluk?

Hayır.

Menfaatleri doğrultusunda insanlarla görüşüyor.

Çıkarları için başkalarını kullanıyor.

Para için birbirlerini satıyor.

Çoğu insan birbirinin kuyusunu kazıyor.

Yazının Devamını Oku

DOKUZ AY SONRA…

17 Haziran 2013
Bir araya gelindi, konuşuldu, dinlendi, paylaşıldı, şarkılar söylendi. Tanıyan – tanımayan herkes birbirine kenetlendi. Her şey festival, karnaval coşkusunda… Her şey sakin, normal giderken… Dışardan gelen tepkiler bu havayı bozmayı, ortamın tadını kaçırmayı başardı. Hani düğünlerde eğlence ve her şey güzel giderken, düğün sonunda sıkılan silahlar huzuru bozar ya…

Aynen o hesap…

Gezi Parkı davasıyla başlayan, birçok konuda birçok kısıtlamalarla karşılaşan insanların tepkisiyle süregelen, yirmi gündür süren direniş ve dirilişin, beklenmedik bir anında, özellikle de hiçbir tatsızlık olmayacağı belirtilmesine rağmen (nedense tatsızlık olmayacağı bildirildikten sonra her defasında) insanları çaresiz bir şekilde çıkmazda bırakarak canlarına zarar verme pahasına, kahreden, nefes aldırmayan gelişmeler…

Oysa dil, din, ırk, parti, taraf, örgüt, flama gözetmeksizin sevgi, insanlık, paylaşım çatısı altında bir araya gelen binlerce insan vardı.

Duygulandıran, gururlandıran, ağlatan…

O paydada çok şey gördük, yaşadık, öğrendik.

Sevgiyi, şefkati, yardımlaşmayı, umudu, organize olmayı, paylaşmayı, paylaştıkça çoğalmayı…

Bunları asla unutamayız.

Biber gazlarını, tazyikli suları, zülmu, yaralıları, nefes alamayışları, can çekişen insanları, eziyet edenleri, acı çekenleri, kahreden görüntüleri de unutmayacağız, unutamayacağız.

Yazının Devamını Oku