M. Rauf Ateş

Büyük holdingler ligine giren Toprak nasıl batış noktasına geldi?

18 Ağustos 2009
Hafta sonu Halis Toprak’ın, şirketini hacze gelen TMSF avukatına, ‘Keşke senin gibi çalışanım olsaydı, başıma bunlar gelmezdi’ dediğini okudum. Bu sözleriyle Toprak Ağa topu ‘beceriksiz’ çalışanlarına, daha doğrusu yöneticilerine atmış, yine kendinde hiç kabahat bulmamış.

Oysa, belki de Halis Toprak’ın en büyük eksikliği insan kaynağına yeterince yatırım yapmamış olması, iyi yöneticilerle çalışmaması ve hepsinden önemlisi bütün ipleri elinde tutmasaydı.
Onun gibi uyanık bir işadamının, çok takdir ettiği Sabancı ve Koç gruplarının bu başarılara nasıl ulaştıklarını iyi bilmesi gerekirdi. Merhum Vehbi Koç, başarıda ‘insanın’, iyi yöneticinin önemini hep vurgulardı.
Ben yıllardır gazetecilik yapıyorum, şirketleri ve yöneticileri yakından izlerim. Şimdiye kadar Toprak’ta CEO’luk yapmış bir yönetici ile tanışmadım. Şimdi hafızamı zorluyorum, hiçbir isim aklıma gelmiyor. Halis Ağa, onlarca şirketini, tek şirketmiş gibi yönetip, bugünlerin zeminini hazırladı.

Bir zamanlar Kartal idi

Gerçekten Halis Toprak bir zamanlar kartal idi. Capital dergisinde Mayıs 1996’da bir söyleşisini yayınlamış, buradaki fotoğrafı kullanmışız. Henüz kızları ile arası açılmamış, örnek bir aile olarak işlerini yönetiyorlar. O zaman 10 çocuğu var, 5’i faal işin içinde… Bazıları okuyor, bir bölümü ise çalışmıyor.
O söyleşiden öne çıkan başlıklar şöyle:
- Holdingin isim babası Turgut Özal’dır. Bana, ‘Sen soyadın gibi toprak işiyle uğraş, başarırsın’ demişti. Onun sözü üzerine 16 Mayıs 1977’de Toprak Holding’i kurdum.

Yazının Devamını Oku

Hızla çok büyük şirketler yaratmalıyız!

11 Ağustos 2009
İstanbul Sanayi Odası, ‘büyük sanayi şirketleri’ araştırmasına yanılmıyorsam 1968 yılında başladı. O tarihte ‘ilk 100 şirket’ açıklanıyordu. O ilk 100’ü bile oluşturmak zor idi. Zirvedeki şirketin cirosu ise 250 milyon TL’yi ancak buluyordu.

İSO, 1970’lerin başında 500 şirket listesi açıklamaya başladı. Capital500’ü ise 10 yıl önce yayınladık. Uzun süre bu listelerde ‘milyar TL’ cirosu olan şirket gröemedik. Eski parayla ‘katrilyon TL’, yeni parayla milyar TL ciroya sahip şirketler Capital500’e ilk defa 2002 yılında girdi.
İSO 500’ün listesindeki ilk milyar TL’lik şirketler Tüpraş ve Türk Elektrik Üretim ve Dağıtım AŞ oldu.
Sonraki yıllarda ‘Milyar TL’lik Şirketler Kulübü’nün üye sayısı hızlı artmaya başladı. Ağustos ayında Capital500’ün son sayısını yayınladık. 2008 verilerine göre şirketleri sıralayan listede tam 75 şirket, bu kulübe girmeyi hak etmiş. Sadece 7 yıl önce hiçbir özel şirketin bu kapsama giremediğini düşünürsek, çok önemli bir aşama olarak görüyorum.
İSO’nun listesine baktım. Orada ise 43 şirket ‘milyar TL’ sınırını aşmış. Capital500, daha kapsamlı bir liste olduğu için, 75 şirketin milyar TL sınırını geçmiş olması normal… Ama Türkiye gibi büyük bir ekonominin daha fazla büyük şirkete ihtiyacı var.
Neden büyük şirketler?
Gerçekten Türkiye’nin büyük, Avrupa ve global çapta adından söz ettiren şirketlere ihtiyacı var. Dünyanın 500 büyük şirketi arasına az sayıda Türk şirketi yer alıyor. İlk 100 şirket arasına ise şu anda girebilen yok. Koç’un böyle bir hedefi var.
Ancak, Türkiye’nin rakipleri Çin ve Hindistan gibi ülkelerin şirketleri, satın alma ve birleşmelerle, büyük şirket yaratma yolunda hızlı ilerliyorlar. Yönetim gurusu Donald Sull ile sohbetimde, ondan da dinlemiştim. ‘Türkiye’nin global denecek, sektöründe etkili şirketi yok’ demişti. Bunun için büyük grupların belli sektörlerde odaklanmasını ve satın alma yapmalarını önermişti.

Yazının Devamını Oku

Dolardaki büyük yanılgının nedeni

5 Ağustos 2009
Çok sayıda uzman 2 TL ve üstünü beklerken, dolar 1.47’lere kadar indi.

 Daha önce yazmıştım. Birkaç ay önce konuştuğum bazı banka genel müdürleri, işadamı ve yöneticiler, ‘1.6 TL’den aşağısı pek mümkün değil’ görüşünü savunuyorlardı. 1.5’in altını ise aklına getirenlerin sayısı çok azdı.

Peki neden tahminler bu kadar isabetsiz oluyor? Milyarlarca doları yöneten bankacı ve iş insanları nerede hata yapıyorlar?

Doları tahmin neden zor?

Benim gördüğüm kadarıyla piyasayı analizde birkaç yöntem var. Birinci sırada ‘Trend Takipçisi’ yer alıyor. Bu sınıftakiler, piyasalardaki trendin peşine takılıyor ve trend bozulana kadar o doğrultuda işlem yapıyor, tahminlerini de ona göre belirliyor. En kötü dönemde ‘Trend takipçileri’, doğal olarak takıldıkları akımın gereği TL’nin daha da değer kaybedeceğine inanıyorlardı.

İkinci sırada ‘Hedefçiler” bulunuyor. Onlar da belli dönemler için hedef koyup, ona göre işlem yapıyorlar. Örneğin, dolar ya da borsanın, ağustos ayında ulaşacağı değeri tahmin edip, pozisyonlarını oluşturuyorlar. Bu gruptakiler geleceği bir şekilde içeren tahmin yapsalar bile, bulundukları dönemden çok fazla etkileniyorlar.

Tahmini en iyi yapanlar

Üçüncü grupta ise bence iyi tahmin yapanlar yer alıyor. Bunlar, geleceği, önce o günün koşullarını tahmin ederek algılamaya çalışıyorlar. Örneğin, 2009 sonunda dünyanın, Türk ekonomisinin, piyasaların nasıl bir yapıda olacağını analiz ediyorlar. Ardından da böyle bir ortamda TL/dolar paritesinin yönünü ortaya koyuyorlar.

Böyle bakınca, tahmin yaptığınız dönemdeki krizin ateşinden arınıyor, eğer düzelme bekliyorsanız, onun etkilerini de yansıtabiliyorsunuz. Dolar, krizin en derin zamanında 1.75’leri aşmıştı. Tavanın burası olduğu kesinleşti.

Yazının Devamını Oku

Sanayi liginde büyükler yerini korudu

3 Ağustos 2009
Krizin henüz etkilerini tam hissetmemiş İstanbul Sanayi Odası’nın ‘500 Büyük Sanayi Şirketi’ araştırması büyük yankı uyandırdı. Kar, ciro, ihracat ve çalışan sayısındaki gelişmeler, gelecek için endişe verici bulundu.

Ağustos ayında Capital500’ü de açıklıyoruz. ‘Türkiye’nin En Büyük 500 Özel Şirketi’ araştırmasının bilgilerine sahibim. Oradan da görüyoruz ki, 2008 yılında bazı sektör, şirket ve gruplar ciddi hasar aldılar. Bunu İSO500’de de görmek mümkün…

Capital500’ü açıklanınca daha ayrıntılı paylaşırım. Ancak, İSO500 ve Capital500’ün ilk sonuçlarından, özellikle teknoloji dağıtım, otomotiv yan sanayi ve elektronik yan sanayinin çok hırpalandığını görüyorum. Örneğin, 400 milyon TL’nin üzerinde ciro yapan şirket, ortadan yok oldu. Bazı teknoloji şirketleri cirolarının yarılarını kaybettiler. Otomotiv yan sanayine ait şirketlerden, ilk defa cirolarını paylaşmaktan kaçınanlar oldu.

Büyüklerin durumu fena değil

Bu tabloya rağmen Türkiye’nin büyük gruplarının durumu fena değil. Onların da ciro, kar ve çalışan sayılarında düşüşler oldu. Ancak, en azından İSO500’e soktukları şirket sayısında anormal değişimler gözlenmedi. Büyükler açısından bakılınca şu başlıklar öne çıkıyor:

1. İSO 500’e yine Koç Holding damgasını vurdu. Geçen yıl olduğu gibi ‘ilk 10’ şirketten 5’i bu gruba ait. 500 büyük içindeki şirket sayıları ise 13’den 14’e yükseldi.

2. Sabancı Holding’den 10 şirket listeye girebildi. Geçen yıl bu sayı 13 olarak açıklanmıştı.

3. Son yılların en büyük çıkışını Ülker Grubu gerçekleştiriyor. 1997 yılında 6 şirketle listede temsil edilen grup, şimdi sayıyı 13’e çıkarmayı başardı.

4. Artış yapan gruplar arasında Kibar Holding de öne çıkıyor. Grubun 1997’de 2, 2007’de 3 şirketi vardı. Şimdi 5’e ulaştı.

Yazının Devamını Oku

THY’deki rötarlarda ‘en kötü geride’ mi kaldı?

22 Temmuz 2009
İstanbul-Antalya gidiş ve dönüş uçuşlarımdaki 2 saatlik rötar maceramı sizinle paylaşmıştım. Sonradan başka yazarların ve iş insanlarının deneyimlerini de dinledim. Hakikaten zamanında kalkış konusunda ciddi bir sorun yaşanıyordu.

Geçen hafta içinde Türk Havayolları (THY) Genel Müdürü Temel Kotil ile bir araya geldim, ‘rötar’ konusunu konuştuk. Önümüzde tatil amaçlı birkaç uçuşun yanı sıra, sonbaharda yoğun Anadolu seyahatlerim var. O nedenle bu gecikmenin geleceğini merak ediyorum. Bunu açıkça Kotil ile paylaştım.
Öncelikle şuna dikkat çekmek isterim. Genelde şirket yöneticileri, ‘şikayetleri’ savunma mekanizması ile geri çevirirler. Ben de Temel Kotil’den, itiraz bekliyordum. Tam tersine, gecikmeyi kabul ettiklerini gördüm.
THY Genel Müdürü Temel Kotil ile sohbetten, daha az rötar beklentisiyle ayrıldım. Bu duygumu da ondan dinlediğim değerlendirmeler güçlendirdi. Kotil’in altını çizdiği konular, ana hatlarıyla şöyle oldu:
-Gecikmede en kötü yılı 2006’da yaşadık. Sonrasında durumu toparladık. Geçen yıl zamanında kalkma oranı yüzde 80 idi, 2009’un ilk yarısında yüzde 75’e düştü.
En kritik saatlere odaklandık
-Gecikmede durumun kötü olduğunun farkındayız. Bunun çeşitli nedenleri var ama hepsini biz üstleniyoruz. Bu yıl her türlü koşul kötü gidiyor. Örneğin, lodos büyük etken oldu.
-Bir önemli etken ise büyümemiz oldu. 132 uçağa ulaştık, yıllık sefer sayımız 250 bini geçti. Yolcu sayısında ise 26.7 rakamını yakaladık.

Yazının Devamını Oku

Yarının aile şirketleri nasıl olacak?

20 Temmuz 2009
Bence bu soruya iyi odaklanmak gerekiyor…

Türkiye’de henüz şirket yaş ortalaması çok düşük. Şirketlerin yüzde 90’ına yakını son 20 yılda kuruldu. Ama şirketler olgunlaştıkça, yeni kuşaklar iş başına geldikçe ve kurucular vefat ettikçe, tehlikenin boyutları da artıyor.

 

Olaya şöyle bakalım… 1980 sonrasında Türkiye’de 760 bine yakın şirket kurulmuş. Türkiye İstatistik Enstitüsü’nün verileri bunu gösteriyor. Sanayi Bakanlığı, geçen yılın sonunda ülkedeki şirket sayısını 530 bin olarak açıkladı. Yani 230 bin şirket de ortadan yok olmuş. Tehlike büyük ve gelecekte daha da büyüyebilir.

 

İyi yönetilenlerin sırrı

 

Yeni kitabım YARININ AİLE ŞİRKETLERİ, uzun ömürlü ve başarılı olmak isteyen şirketleri hedefliyor. Aile Anayasası oluşturmadan Gelecek Stratejisi yaratmaya, 101 kritik soruyla konuya odaklanan bu kitabımın sunuş yazısını Eczacıbaşı Holding Başkanı Bülent Eczacıbaşı yaptı. Türkiye’de bu alanda örnek gruplardan olan Eczacıbaşı’nın üçüncü kuşak patronu (Dede Ferit Selim ilk işi kurmuştu), sunuşunda tam da kitabın temasına uygun saptamalar yapıyor. Benim de üzerinde durduğum, ‘zamanında kurumsallaşma’ ve ‘doğru zamanda yetki devri’ konusuna dikkat çekiyor:

Yazının Devamını Oku

Çok uluslu ürünler döneminde Çin malını boykot anlamlı değil!

20 Temmuz 2009
Krizin en sert günlerini yaşadığı dönemde ABD’de ‘yerli malı yurdun malı’ rüzgarı esiyordu.

Hatta Kongre’den ‘Amerikan malı kullanmayı’ teşvik edici önlemler bile çıkarma girişimleri oldu.
O dönemde Amerikan basını ve araştırma kuruluşları bu konuyu çok didiklediler, çeşitli analizler yaptılar. Bunlardan biri de Amerika’da satılan otomobiller ile ilgili idi.
‘Amerikan malı kullanın’ çağrısına uyanların normalde Japon, Avrupa, Çin ve Kore otomobilleri almamaları gerekiyor… Böyle baktığınızda, ABD’de çok satılan Toyota ilk hedef olarak öne çıkıyor.
Oysa bu buzdağının görünen yüzü… Buzdağının alt tarafına baktığınızda çok farklı bir manzara ile karşılaşıyorsunuz… Çünkü, günümüzün global ve düz dünyasında hiçbir şey göründüğü gibi değil.

ABD’deki Toyota aslında Japon değil

Auto.com adlı site düzenli olarak bir çalışma yayınlıyor. Otomobillerin ne ölçüde Amerikan olduğunu ortaya koymayı amaçlayan bu ‘En Amerikan 10 otomobil modeli’ içinde 5 adet Toyota yer alıyor. Üstelik birinci sıradaki Toyota Camry, ABD’de yapılıyor ve Chicago’da yapılan Ford Taurus’daha ‘Made in America’ olarak öne çıkıyor.
Bu sadece ABD’de değil. Dünyanın dört bir tarafında artık ‘Çok uluslu ürünler’ dönemi yaşanıyor. Bunu Türkiye’de PC, çamaşır makinesi ya da otomobile uygulayın. Göreceksiniz ki, her bir ürün, çok sayıda ülkeden gelen parçalardan oluşuyor. Üretimi Türkiye’de yapsanız bile, bazı durumlarda dışa bağımlılık yüzde 80’lere kadar ulaşıyor.

Yazının Devamını Oku

Halka arzlar yeniden canlanacak galiba!

16 Temmuz 2009
Ekonomide işlerin yolunda gittiğinin işaretlerinden biri de ‘halka arzlar’, yani şirketlerin borsaya girişleridir.

Yakından izleyenler biliyorlardır. Son 1 yıldır halka arz yapan şirket olmadı. Bir şirket geçen yılın sonunda girişim yaptı, ancak başarısızlıkla sonuçlandı.
Şimdi ise hem Türkiye’de hem de Batı’da yavaş yavaş hareketlilik mesajları geliyor. Türkiye’de başvuru yapanların yanı sıra hazırlık aşamada olanlar da var. Büyük olasılıkla önümüzdeki Ağustos ayı başında Ran Lojistik uzun süren sessizliği bozup, durgunluk döneminin ilk halka arzını gerçekleştiren şirket olacak. Ardından sonbahar ya da yıl sonunda yenilerinin geleceğini tahmin ediyorum.
Paranın kaynağı kuruyunca
Türkiye’de 2000 yılında tam 35 halka arz gerçekleştirilmişti. Bu rakama sonraki yıllarda bir daha ulaşılamadı. İkinci en yüksek halka arz ise 2006 yılında, 20 şirket ile yakalandı. 2008 yılında ise sadece 2 şirket İMKB’nin yolunu tuttu, diğer halka arz girişimleri ise ertelendi.
2009 yılından ise söz etmeye hiç gerek yok. 6 ayı geride bıraktık. Aracı kurumlardan aldığım bilgiye göre, ilk 4 ayda halka arz şirketlerin aklından dahi geçmedi. Mayıs ayıyla birlikte, geleceğe yönelik hesaplar yeniden yapılmaya başlandı.
Dünyada da tablo aynı
Türkiye’de halk arzlar durdu da dünyada devam ediyor mu? Rakamlar, hem bu işin başkenti ABD hem de dünya çapında halka arzların ciddi ölçüde azaldığını gösteriyor. ABD dışında bir miktar hareketlilik Çin’de yaşanıyor. Buna rağmen rakamlar yerlerde sürünüyor.

Yazının Devamını Oku