Kansu Ejder

BOŞAN(AMA)MA

7 Şubat 2013
Türkiye’de 2011’de 592 bin 775 çift birbirlerine ‘evet’ diyerek dünya evine girdi. Bu çiftlerin 35 bin 498’ini ise Ankara oluşturdu. Boşanan çift sayısı ise 120 bin 117 olurken, Başkent’te 10 bin 491 çift mutlu bir şekilde başlayan evliliklerine son noktayı koydu.

Geçtiğimiz yılın rakamlarına bakıldığında Ocak-Şubat-Mart aylarını içine alan I. Dönem’de, evlenme oranı yüzde 7,9 arttı. Ancak buna karşın boşanma oranı da yüzde 5,8’lik bir artış gösterdi.
En dikkat çeken nokta ise boşanmaların evliliğin ilk aylarında yaşanması oldu. Evliliğin ilk 5 aylık döneminde boşananların oranı yüzde 40,3 olarak tespit edildi. Boşanma davalarının yüzde 29.1’i iki aydan az sürdü. Bu oran çiftlerin daha çok anlaşarak boşanma yolunu seçtiklerini gösteriyor.

GEREKÇE ‘GEÇİMSİZLİK’

116 bin 153 çiftin boşanma nedenini geçimsizlik oluştururken 85 çift zina, 35 çift hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış ve 288 çift ise terk nedeniyle ayrıldı. Çiftlerin geçimsizlik nedeniyle boşanmalarının oranı yüzde 96.7. Özel boşanma nedenleri “zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı” yasada sınırlı bir şekilde belirtilmiştir. Genel boşanma nedenleri “evlilik birliğinin sarsılması” ise yasada somut olarak belirtilmemiş ancak hakim tarafından takdir edilmesi öngörülmüştür.

6 AYLIK SÜRESİ VAR

Zina, evli erkek veya kadının eşi dışında üçüncü bir kişiyle bilerek ve isteyerek cinsel ilişkiye girmesidir. Bu durum, sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış niteliğinde olduğundan diğer eşe boşanma davası açma hakkını verir. Zina yapan eş aleyhine boşanma davası açılabilmesi için bu eşin dava hakkı olan eş tarafından affedilmemiş olması gerekir. Zina nedeniyle boşanma davasının, boşanma nedeninin ( zinanın) öğrenilmesinden itibaren altı ay ve en çok zinanın yapıldığı tarihten itibaren beş yıl içinde açılmış olması gerekir.


Yazının Devamını Oku

KADIN VE ŞİDDET

31 Ocak 2013
Hukukumuzda kadını itilmekten, kakılmaktan, dövülmekten, sövülmekten, aşağılanmaktan, alaşağı edilmekten, taciz edilmekten, tecavüz edilmekten, göz göre göre ölüme terk edilmekten dolayısıyla şiddetten koruyan pek çok yasal düzenleme bulunmakta.

48 saatte koruyucu tedbir

Bu yasal düzenlemelerden belki de en önemlisi 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun. 6284 sayılı Kanun ile aile içinde şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların korunması ve kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi amaçlandı. Yani, 6284 sayılı Kanun ile şiddet mağduru kadınlar koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının alınmasını isteyebilecek hakka sahip oldu. Koruyucu tedbir kararları mülki amir, hakim ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amirlerince kırk sekiz saat içerinde verilebiliyor.

BARINMA YERİ VERİLİYOR

Şiddet mağduru kadına ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması, geçici maddi yardım yapılması, psikolojik, mesleki, hukuki ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi, hayati tehlikesi bulunması halinde geçici koruma altına alınması, gerekli olması halinde şiddet mağduru kadının çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, şiddet mağduru kadının çalışması halinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla kreş imkanının sağlanması tedbirlerinin birine, bir kaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülki amir tarafından karar verilebilmekte. Gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda; şiddet mağduru kadına ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması ve şiddet mağduru kadının hayati tehlikesinin bulunması halinde geçici koruma altına alınması tedbirleri kolluk amirleri tarafından alınabiliyor.

İSTERSE KİMLİK DEĞİŞİYOR

Şiddet mağduru kadının; işyerinin değiştirilmesi, evli olması halinde müşterek konuttan ayrı yerleşim yeri belirlenmesi, talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması ve hayati tehlikesinin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması halinde rızasına dayalı olarak kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi tedbirlerinin birine, bir kaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hakim tarafından karar verilebiliyor.

Kolluk amirlerince alınan tedbir veya tedbirler hakim onayına sunulmakta, hakim tarafından onaylanmayan tedbirler kendiliğinden ortadan kalkmaktadır.

EŞE VE İKİZLERE ŞİDDET

Yazının Devamını Oku

BİTMEYEN ŞİDDET

24 Ocak 2013
Kadına karşı negatif ayrımcılık, bir insan hakkı ihlali olmasına rağmen yüz yıllar boyunca hatta modern dünyada bile fark edilemedi. İlk kez 1993 yılında bir uluslararası belgede kadın örgütlerinin de katkılarıyla cinsiyete dayalı her türlü şiddet eyleminin kadına yönelik şiddet olduğu kabul edildi.

1998’E KADAR YOK SAYILDI

Aile içi şiddet kavramı, ilk kez 1998 yılında 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un yürürlüğe girmesi ile “hukuk” dünyamızdaki yerini aldı. 1998 yılından önce aile içi şiddet, Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunundaki hükümlerle çözümlenmeye çalışıldı. Ancak bu kanunlardaki hükümlerin yetersizliği karşısında aile içi şiddetin ayrı bir kanun ile çözümlenmesi zorunluluğu doğdu.

ZAMANLA YETERSİZ KALDI

4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun ile aile içi şiddetin önlenmesinde etkinlik sağlanması amaçlandı. 2007 yılında yapılan değişiklik ile 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un kapsamı fiilen birlikte yaşamayan aile bireylerini de kapsayacak şekilde genişletildi. Kanun, uygulamada özellikle aile içinde değil toplumda birey olarak kadına karşı şiddetin önlenmesinde ihtiyaçlara cevap vermemesi ve yetersiz kalması nedeniyle 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’ yerini bıraktı.

ŞİDDETİN TANIMI YAPILDI

Şiddetin; kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış olduğu belirtildi. Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddetin ev içi şiddet olduğu ifade edildi.
Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan eylemlerin kadınlara karşı şiddet olgusuyla yapıldığı kabul edildi.

ÜÇ KADINDAN BİRİ MAĞDUR

Yazının Devamını Oku