Jale Özgentürk

Yabancıların gözü üreten şirketlerde

25 Kasım 2018
Son dönemlerde yaşanan ekonomik gelişmelerle Türkiye’deki şirketler de görece olarak ucuzladı. Şirket satışlarına aracılık yapan danışmanlık firmaları, “Türkiye ne yaşarsa yaşasın iyi şirketlere ilgi her zaman var. Gayrimenkul ve müteahhitlik dışında üretim ve ihracat yapan şirketler bugünlerin gözdesi” diyorlar.

 

“BOYA sektörünün önde gelen oyuncularından ve bünyesinde Filli Boya’yı da bulunduran Betek Boya, hisselerinin yüzde 100’üne kadar satış opsiyonlarını değerlendirmeye karar verdi.” Son günlerde sık sık duyduğumuz satışa çıkan şirketler konusunda önceki gün basında yer alan somut açıklamalardan biriydi bu. Betek’ten yapılan açıklamada ilgilenenler arasında Amerika, Avrupa ve Uzak Doğu’dan şirketler olduğu belirtiliyordu. Türkiye için zor bir yıl geride kalırken, ABD, Avrupa gibi ülkelerle ciddi sorunlar yaşanırken bir yıl içinde ne kadar birleşme ve satın alma oldu? Döviz kurundaki artışla birlikte Türk şirketleri ucuzladığı için haraç mezat şirket satışı var mı? 2018 ve 2019 için ne bekleniyor? Bu soruları uzmanlara, şirket birleşme ve satın almalarına danışmanlık yapan şirketlere sordum. Rekabet Kurumu’nun yıl sonunda toplu yapacağı açıklama öncesinde aldığım bilgilere göre bu yıl Denizbank-NBD Bank birleşmesi gerçekleştiği takdirde 2016 rakamlarının yakalanacağı ve 10 milyar dolarlık bir rakama ulaşılacağı belirtiliyor.

RİSKİ SEVMİYORLAR

Türkiye’nin stratejik önemi nedeniyle ilginin her koşulda sürdüğünü ve sürmeye devam edeceğini söylüyor şirketlerin yöneticileri. Ekonomideki gelişmeler yüzünden satışa çıkan şirket sayısı arttı mı, soruma ise “Asla öyle bir artış yok. Geçen yıl ne kadar şirket satış istediyse bu yıl da o kadar” yanıtını alıyorum. Ancak ilgi gören sektörler değişmiş tabii ki... İlginin kaybolduğu sektörler şöyle sıralanıyor: “Gayrimenkul geliştirme, müteahhitlik proje bazlı işler. Yatırımcılar o riski almayı sevmiyor. Eskiden yanına yanaşamayacağımız AVM’ler bile satışta. Bu alanda fiyatların daha da düşmesi bekleniyor. En çok ilgi gören sektörler ise katma değerli üretim yapan ve üretiminin ciddi kısmını ihraç edebilen sektörler. Beyaz eşya, otomotiv yan sanayi yani her türlü üretim.” Bunun nedeni de şöyle açıklanıyor: “Çünkü yatırımcı şunu görüyor artık. Türkiye inanılmaz ucuzladı. Yatırımcı yüzde 80-90 ihracat yapan şirket alsam kapasite arttırıp Avrupa’ya gönderdiğimde daha karlı olur.” Verilen bilgilere göre bir süredir Türkiye’de alımları duran fonların da yatırımcılarıyla yeni fon tahsisi için konuştuğu belirtiliyor. Fonların Türkiye içinde yönetilen paralarının ağırlıklı olduğu ülkeler Ortadoğu’dan. AB ve ABD’den de az sayıda var. 2015’ten sonra ise 20 milyar dolar ve üzeri kaynağa sahip fon sahiplerinin son üç senedir Türkiye’de olmadıkları da belirtiliyor. Bu süreçte siyasi nedenlerle gidenlerin olduğu ancak yenilerinin geldiği belirtiliyor. “Ne yaşanırsa yaşansın Türkiye’ye ilgi sürüyor ve sürecek. Ancak Türkiye’nin çektiği yabancı sermaye milli gelirine göre sadece yüzde 1.”

YENİ HİKÂYE LAZIM

Bu oranın en az yüzde 3’e çıkabilmesi için ise öneriler şöyle: “Yatırımcı makro ekonomide istikrar arar. Şu andaki ortamı olumlu hale çevirecek kurlardaki oynaklığı düşürecek her türlü aksiyon yabancı yatırımcının iştahını arttırır. Çünkü Türkiye yabancı sermaye çekmeye çalışırken sadece gelişmekte olan ülkelerle yarışmıyor. ABD ve Amerika da var.” Son zamanlarda hep söyleniyor. Türkiye’nin bunun için yeni bir hikâye yazması lazım. Nasıl bir hikâye? Bunun yanıtı da şöyle: “Türkiye artık yavaş yavaş katma değersiz, gayrimenkul, köprü, yol gibi yatırımlara kaynak aktarımından vazgeçmelidir. Geleceğin sektörlerine yatırım yapan, insan kaynağını çeken, bilime önem veren bir hikâye olabilir.” 

Yazının Devamını Oku

İDO'da seferler neden durdu

18 Kasım 2018
İDO’nun ortakları Tepe, Akfen, İskoç Souter ve Sera, iç hat seferlerini iptale sebep olan süreç için bu hafta açıklama yapacak. Kamuoyunda tepki gören kararın alınmasının arkasında yatan nedenler arasında BUDO ve Negmar gibi firmaların sefere başlaması, Sirkeci-Harem hattının büyük araçların kullanımına kapanması ve Martı projesinden kaynaklı gelir kaybının oluştuğu iddiaları yer alıyor.

 

Geçen hafta İDO uzun zamandır zarar ettiğini söylediği iç hatları tamamen kapatma kararı aldı. Bu karar doğal olarak kamuoyunda büyük tepki ile karşılandı. Hatların kapatılacağı İDO içinden sızan bir bilgi ile ortaya çıktı. İDO’nun Tepe, Akfen, İskoç Souter ve Sera’dan oluşan ortakları bugüne kadar resmi bir açıklama yapmadı. Ancak aldığım bilgiye göre İDO bu hafta başında kararı neden aldıklarına dair detaylı bir açıklama yapmaya hazırlanıyor.

BUDO VE NEGMAR

İDO’nun özelleştirilmesi bilindiği gibi 2011 yılında gerçekleşmişti. Tepe, Akfen, Souter, Sera ortaklığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’sine 861 milyon dolar, imtiyaz bedeli olarak da 73 milyon dolar kredi devri taahhütü ile 934 milyon dolar ödeyerek İDO’nun yeni sahibi olmuştu. Ancak o tarihten itibaren alınan kararlar bugünlere gelen yolun taşlarını hazırladı. İDO’dan yapılmaya hazırlanan açıklamada işte bu süreç anlatılacak. İDO’yu zor duruma düşüren kararlardan birinin Bursa Belediyesi’ne bedelsiz iskele tahsis edilmesi ve BUDO’nun İstanbul-Bursa arasında seferlere başlaması olduğu iddia ediliyor.

İDO’nun açıklamaya hazırlandığı diğer olumsuz kararların ise şöyle olduğu ileri sürülüyor:

- Ambarlı liman arsası özelleştirme sözleşmesinde yer almasına rağmen bugüne kadar İDO’ya teslim edilmedi. Böylece İDO’nun Ambarlı’dan Yalova, Mudanya, Bandırma Ro-Ro projesi hayata geçirilmedi.

- Eskihisar Topçular arasında Negmar isimli şirketin yan kuruluşlarına İzmit Büyükşehir Belediyesi aracılığı ile iskele tahsis edildi. Şirket bir gelir kaybına uğradı.

- Sirkeci Harem Hattı İDO’nun kârlı hatlarından biri olmasına karşılık UKOME kararı ile 3.5 ton üzeri araçların geçişi engellendi. Burada gelir kaybı meydana geldi.

Yazının Devamını Oku

Diyarbakır’a 2T formülü

11 Kasım 2018
Doğu’nun Paris’i denen Diyarbakır’da tekstil ve turizmde yatırım atağı var. Kentte Türkiye’nin ilk tekstil organize sanayi bölgesinin temeli atıldı. LC Waikiki, Zara gibi büyük markalara üretim yapacak 49 fabrika yatırım için hazır. Turizmde yüzde 60’a yakın ziyaretçi artışı oldu.

 

GENİŞ bulvarlar, çok katlı ama bir mimari kaygı taşıyan yeni konutlar... Sayıları her gün artan oteller, alışveriş merkezleri... İşletmeye açılmış yıllık 5 milyon yolcu kapasiteli Diyarbakır Havaalanı’ndan kente doğru ilerlerken biraz şaşkınlıkla izliyorum kentin değişimini. En son dört yıl önce gördüğüm kentte, gözle görülür ciddi bir değişim var. Kaldığım Radisson Blu Otel’de oda bulmak bile şans. Kentte bulunan diğer oteller de çoğunlukla dolu. Kayapınar bölgesi canlanmış. Bölgedeki Cadde 75, İstanbul’un Bağdat Caddesi’ne dönüşme yolunda. Geniş ve uzun bulvarın iki tarafına sıralanan kafeleri, restoranlarıyla gençlerin ve Diyarbakırlıların yeni yaşam merkezi olmuş. Özellikle hafta sonlarında Hayal Kahvesi, Leman, Bezgin Bekir gibi mekanlar tıklım tıklım. Türkiye’nin önemli markaları da Diyarbakır’da yerlerini almış.

ÜRETİM BAŞLIYOR

Diyarbakır’da sadece inşaat sektörü değil sanayi için de önemli adımlar atılmaya başlanmış. Türkiye’nin ilk Tekstil Organize Sanayi Bölgesi’nin temeli geçen haftalarda atıldı. 51 firmaya davet gönderilmiş 49 şirket imza atarak ve parasını ödeyerek yatırıma hazır. Bu şirketlerin büyük bölümü ise LC Waikiki, Zara gibi markalara üretim yapacak. Yatırım için bölgeye gelecek olan firmaların büyük bölümü İstanbul’dan.

Turizmde ise bölgenin en önemli zenginliklerinden biri olan Zerzevan Kalesi’ne 400 bin ziyaretçi gelmiş. Bunun 70 bini yabancı. Turizmde gelen ziyaretçi sayısı da yüzde 60’a yakın artmış. Önemli yatırımlardan bir diğeri ise Lojistik Köy. İçinden tren yolu geçen merkezin fizibilitesi tamamlanmış.

Yaşanan acı günlerden sonra geldiğim Diyarbakır’da neler oluyor? Nasıl bir değişim var? Yanıtını bulmak için son seçimlerde yeniden Sanayi ve Ticaret Odası Başkanlığına seçilen Mehmet Kaya’yı arıyorum. Diyarbakır’da ciddi bir yatırım atağı olduğunu söylüyor Kaya. Kentin var olan potansiyelinin harekete geçmeye başladığını, bu hareketliliğin de heyecan yarattığını anlatıyor.

Yazının Devamını Oku

Global tur

4 Kasım 2018
Türkiye’nin ilk tur operatörlerinden Jolly Tur, 2016’da yüzde 10 hisse sattığı Goldman Sachs’la yüzde 15 hisse satışı için yeniden masada. Dünyanın en büyük yatırım bankalarından Goldman Sachs’la ortaklığı pekiştirecek olan Jolly Tur’un hedefi global pazarda teknoloji odaklı ve daha etkin bir oyuncu olmak.

JOLLY Tur, Türkiye ekonomisinin öncü sektörlerinden olan turizmin en önemli markalarından biri. Turizmin gelişmeye başladığı 1980’lerde, Vural Öger’le birlikte turizm sektörüne giren Sinan Vardar tarafından kuruldu.

Teröre, Ortadoğu’daki savaşlara rağmen yılda bir milyona yakın Alman’ı Türkiye’ye getirmeyi başaran bir şirket oldu yıllar içinde. Bugün artık Türkiye’nin ilk üçüne giren tur operatörü Jolly Tur’un yönetiminde Sinan Vardar’ın çekirdekten yetişen iki oğlu Mete ve Mert Vardar var. Baba Vardar ise artık onursal başkan. Jolly Tur için 2016 büyük bir anlaşmaya imza attığı sıra dışı bir yıl olmuştu.

YÜZDE 10 İLE BAŞLADI

Dünyanın en büyük yatırım bankalarından Goldman Sachs, turizmin en zor döneminin yaşandığı o günlerde Jolly Tur’dan yüzde 10 hisse alarak Türkiye turizm sektörüne yatırım yaptı. Altunizade Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi Turizm bölümünden mezun olan, turizmciliğe ise 15 yaşında lise öğrenciliği döneminde Jolly Tur’da rehberlik yaparak başlayan Yönetim Kurulu Başkanı Mete Vardar, o günlerde Hürriyet’e yaptığı açıklamada, ortaklığın kendileri için anlamını “alanında küresel oyuncu olmak” diye açıklıyordu. Vardar, “Türk turizmi için bu kadar kötü senaryoların konuşulduğu bir dönemde böyle bir ortaklık belgesel konusu bile olabilir” diyordu.

SONUÇLANMAK ÜZERE

Yaklaşık 16 ay gizli görüşmeler yaptıktan sonra Goldman Sachs’la ortak olan Jolly Tur, bugünlerde o belgesele yeni sahneler eklemek üzere. Türkiye ekonomisi zor günlerden geçer ve yabancı yatırımlar azalırken, Goldman Sachs, Jolly Tur’la ortaklığını daha da geliştirmek istiyor. Aldığım bilgilere göre Goldman Sachs, şirketin yüzde 15 hissesini almak için yeniden masada. Görüşmeler sonuçlanmak üzere. Açıklamanın kısa süre içinde yapılması bekleniyor. 

Yazının Devamını Oku

Topkapı Japonya’ya taşınıyor

28 Ekim 2018
Gelecek yıl Japonya’da Türkiye yılı. İki ülke arasındaki ilişkilerde de önemli bir atılım yılı olacak. Türkiye yılı kapsamında Topkapı Müzesi’nden önemli eserler Tokyo ve Kyoto’ya gidecek. Türk-Japon İş Konseyi Başkanı Şerif Tosyalı, “Önümüzdeki yıllar Türkiye ve üçüncü ülkeler için ortak yatırımlar gündemde” diyor.

AVRASYA Tüneli, Haliç Köprüsü, üçüncü boğaz köprüsü, Altınkaya Barajı, Hasan Uğurlu Barajı... Japonya’nın finansman kaynağı sağladığı önemli projeler bunlar. Uzakdoğu’nun kişi başı geliri 39 bin dolar ile refah seviyesi en gelişmiş ülkelerinden biri olan Japonya, Türkiye ile ilişkileri son yıllarda hızla gelişen nadir ülkelerden biri. Bu ilişkileri geliştirecek bir adım daha atılıyor. 2019, Japonya’da Türkiye yılı olacak. Aslında gelecek yıl Japonya için oldukça hareketli bir yıl. G20 toplantısının ev sahipliğini yapacak olan ülkede imparator da değişiyor. Bu toplantılar nedeniyle Türkiye, bu ülkede sık sık üst düzeyde temsil edilecek.

Bu nedenle Türkiye yılı da kültürel bağları geliştirecek ilginç etkinliklerle kutlanacak. Bunlardan biri Topkapı Müzesi’nden önemli eserlerin yer alacağı bir sergi olacak. Sergi Tokyo ve Kyoto’da yüz binlerce Japon’un ilgisine sunulacak. Serginin sponsoru ise ülkenin en önemli medya gruplarından Nikkei Grup olacak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da destek verdiği belirtilen serginin açılışının ise G20 toplantıları sırasında yapılması bekleniyor. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk Japon İşkonseyi Başkanı Şerif Tosyalı, Japonya ile stratejik ortak olma hedefi için görüşmelerin sürdürüldüğünü söylüyor.

Japonya’dan yeni döndüğünü anlatan Tosyalı iki konu üzerinde durduklarını belirtiyor: “Türkiye’nin güvenli ülke olduğunu anlattık. Diğer konu ise Afrika’da ortak yatırımlar. Türk şirketleri ise esnek yapılarıyla pazara uygun davranabiliyor. Çok başarılı bir ortaklık olacağını iki taraf da kabul ediyor.”

1 MİLYAR DOLAR HEDEFİ

Tosyalı, Türkiye’nin bu ülke ile yatırımları geliştirmede geç kaldığını da düşünüyor. Türkiye’de Japon firma sayısı 195. Doğrudan yatırım tutarı 2.2 milyar dolar. Japonya’nın Türkiye’ye ihracatı 2.8 milyar dolar, ithalatı ise sadece 400 milyon dolar. Bu durumun değişmesi gerektiğini söyleyen Tosyalı, serbest ticaret anlaşması için görüşmelerin sürdüğünü de söylüyor. “Bu anlaşma olur olmaz ihracatımız hemen 1 milyar dolara çıkacaktır” diyor. Tosyalı olarak şu anda iki ayrı büyük firma ile masada ortaklık görüşmeleri yapmakta olduklarını ekleyen Şerif Tosyalı, “Türkiye için asıl medeniyet Güney Kore ve Japonya’da” diye konuşuyor. Topkapı Sergisi’nin 2003’de de açıldığını hatırlatan Tosyalı, “Bu tür yakınlaşmalar da turizmin artması için önemli. Zaten şimdiden hareket başladı” diyor. Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Akio Miyajima Rize’den Hatay’a Türkiye’nin çeşitli illerini geziyor. Türkiye’nin risk haritasını değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu da ilişkilerin gelişmesinde önemli bir şans!

Yazının Devamını Oku

Kan akışı başladı!

21 Ekim 2018
Sağlıklı da sorunlu da olsa şirketler uzun bir süredir bankaların isteksizliği nedeniyle finansmana ulaşmakta güçlük yaşıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın bir süredir açıkladığı önlemler, sendikasyon kredilerinin açılmaya başlaması, Türkiye’nin tahvil ihracında olumlu sonuç ve dövizdeki geri gidiş yeniden hareket başlattı. İSO Başkanı Erdal Bahçıvan “Kan akışı başladı” diyor.

“Kurdaki nisbi gevşeme ve hükümetten verilen olumlu mesajların karşılığını bankalarda hiç göremiyoruz. Tüm iş yaşamım boyunca bankaları hiç bu kadar sert, gergin, katı bize uzak görmedim. Bu sürdürülemez.”

Önemli bir işkadınının tweetinde, yaşanan son gelişmeler işte böyle özetleniyor. Tweet üç gün öncesine ait. Adına tam olarak kriz denemeyen ama dengeleri sarsan ekonomik dalgalanma süreci bankalarla iş dünyasını karşı karşıya getirmişti. İşini yapan, risksiz yatırımlara imza atan sağlıklı, büyük şirketlerin bile krediye ulaşma imkânı azalmış, kredi faizleri yüzde 40’ları bulmuştu. Bankaları kaygılandıran kapıların önünde biriken yeniden yapılandırma istekleriydi.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak piyasaları rahatlatmak için açıkladığı önlemlerin ardından da bankaların sendikasyon açıklamaları peş peşe geldi. Önce Akbank’ın yüzde 100 sendikasyona imza atması, ardından İş Bankası’nın da yüzde 85 oranında sendikasyona ulaşması, sürecin yeniden normalleşme adımları olarak niteleniyor. Türkiye’nin tahvil ihracı da moralleri düzeltmeye başlamış durumda. Perşembe günü Ankara’da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Sanayi Odaları Konseyi toplanmıştı. Katılanlardan biri de İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan’dı. Alınan önlemler, sendikasyondaki olumlu trend, Euro-bond ihracı ve dövizdeki yüzde 25 oranını bulan geri gidişin piyasalara yansımasını sordum.

GİDİŞAT OLUMLU

Sıkıntıların sürmesine rağmen finansal sistemde hareketin başladığını “Dövizdeki geri gidiş, başarılı Euro-bond ihracı ve önlemlerle kan akışı başladı” sözleriyle açıklıyor. Finansa ulaşma sıkıntısının sürdüğünü ancak gidişin olumlu olduğunu, somut gelişmeler oldukça normalleşmenin hızlanacağını söylüyor. Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı’nın toplantısında sohbet ettiğim TÜSİAD Başekonomisti Dr. Zümrüt İmamoğlu da Türkiye’nin büyük sanayicilerinin bile bugünlerde yüzde 38’leri bulan faizlerle ancak finansmana ulaştığını söylüyor. Likidite sıkıntısı yaşayan şirketlerin bu faizle bile olsa kredi bulmasını olumlu karşıladığını anlatan İmamoğlu “Sendikasyonlar, dövizin geri gidişi ve Türkiye tahvillerinin ilgi görmesi moralleri biraz da olsa düzeltti” diyor. İş dünyası da bankalar da büyük bir sınavdan geçiyor. Hasarın büyük olmaması için merakla, açıklanan kararların uygulanmasını ve sonuçlarını bekliyor.

Yazının Devamını Oku

Domateste ithalat korkusu

14 Ekim 2018
Enflasyonun yükselmesinde sembol ürünlerden oldu domates ve salça. Domatesin kilogram fiyatı bu yıl 6-10 TL’den geriye düşmedi, salçanın kilosu ise 4.75’ten 11 TL’ye yaklaştı. Aldığım bilgilere göre Ankara’da enflasyona olumsuz yansıması nedeniyle ithalat için hazırlıklar yapılıyor. Ancak sektör uzmanları ithalat yapılması durumunda üreticinin de domates ekmekten kaçacağı düşüncesinde. Çözüm ise planlı bir döneme geçişte.

BU yıl tarım ülkesi olan Türkiye’de domates fiyatları bir hayli yüksekti. Geçmiş yıllardaki o lezzetli yerli domateslerin tadını zaten unutmuştuk ama hiç olmazsa bolca ve ucuza buluyorduk.

Domatesin en bol olması gereken ayda ağustosta salçalık domates 5-6, salkım domates 7-8, Çanakkale domatesi ise 10 TL’den aşağı inmedi.

Tarım konusunda uzman arkadaşım gazeteci Ali Ekber Yıldırım öyle 3 kilosu 5 lira, 5 kilosu 10 liraya domates alma dönemlerinin tarih olduğunu söylüyor. Ali Ekber’e göre artık 5 TL’den aşağı domates bulmak hayal.

BUGÜNLERE NASIL GELİNDİ

Ali Ekber, köylünün maliyet artışından iklim değişikliğine kadar çok sayıda etken olduğunu söylüyor. Nakliye, paketleme masrafları. Yani bizim sofraya gelene kadar fiyata biniyor da biniyor.

Son zamanlarda fiyatı aşırı arttığı için gündemde olan ürünlerden bir diğeri de salça. Domatese bağlı olarak salçada da fiyatlar geçmiş yılları mumla aratıyor. Geçen yıl 4.75 olan bir kilo salça bu yıl 10.75 TL.

Fiyatlar artınca Türkiye’de klasik bir önlem var. İthalat. Buğdaydan, ete akla gelen ilk adım bu oluyor. Ancak fiyatlar da üretim artamadığı için kalıcı düşemiyor. İşte bugünlerde Ankara’da dolaşan bir bilgi de domateste yapılacak ithalat. Öğrendiğime göre hazırlıklar yapılıyormuş.

REKOLTE DÜŞÜYOR

Yazının Devamını Oku

Muhasebecilerin yüzde 94’ü risk altında

7 Ekim 2018
OXFORD’dan Carl Benedikt Frey ve Michael A. Osborn adlı iki araştırmacı, ‘İstihdamın Geleceği’ adlı çalışmalarını Eylül 2013’te yayınladılar.

Bu çalışmadan pek çok kişi gibi ben de Yuval Noah Hariri’nin Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi adlı kitabını okuyunca haberdar olmuştum. Bu çalışma, yirmi yıl içinde bilgisayar algoritmaları tarafından devralınacak muhtemel meslekleri inceliyordu. İki araştırmacının geliştirdiği algoritmaya göre, ABD’deki mesleklerin yüzde 47’si yüksek riskliydi. Örneğin 2033’te insanlar yüzde 99 ihtimalle telepazarlama ve sigortacılık işlerini algoritmalara kaptıracaktı. Hakemlerin yüzde 98’i, kasiyerlerin yüzde 97’si, şeflerin yüzde 96’sı, garson ve avukat asistanlarının yüzde 94’ü, tur rehberlerinin yüzde 91’i işlerini kaybedecekti.

10 YILDIR SÜRÜYOR

Önceki gün yapılan Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği’nin (TÜRMOB) düzenlediği “Dijitalleşme sürecinde Muhasebe Mesleğinin Yeniden Yapılanması“ başlıklı 20’nci Muhasebe Kongresi sonrasında Oxford’daki bu araştırmada yayınlanan meslekler listesine göz attım. Bu araştırmaya göre, muhasebeci ve denetçiler de bu süreçten büyük zararla çıkacaklar. Bu meslek grubundakilerin yüzde 94’ü işlerini kaybedecek. Bugün Türkiye genelinde 200 bin civarında muhasebeci ve mali müşavir var. Dolayısıyla zararın hesabını yapmak kolay. Bu gerçek karşısında TÜRMOB’un seçtiği konunun ne kadar isabetli olduğu ortada. Muhasebecilik Türk ekonomisi açısından en önemli mesleklerden. Verginin toplanmasında, bütçenin gelir ve gider kalemleri arasında çok önemli rol oynayan bir meslek grubu. Aslında muhasebecilik sistemlerinin sanal ortama taşınması yaklaşık bir 10 yıldır sürüyor.

VERGİDE DENETİM 1.0

Kongrede konuşan Vergi Denetim Kurulu Başkanı Hüseyin Karakum, vergi denetimlerini artık kağıtsız ortamda yapmak için ‘Denetim 1.0’ adını verdikleri bir sistem uyguladıklarını söylüyor ve “8200 müfettiş var. Hedef olarak 1.5 milyon mükellef var. Ancak 60 bini denetleniyor. Dijitalleşme denetimi kolaylaştırıyor. Dijitalleşme ne getirecek? Daha hızlı kaliteli ve standart denetim yapabileceğiz” diyor. TÜRMOB Başkanı Masis Yontan ise birlik olarak yeni dönemin gerçeklerini ortaya koymak istediklerini ve yeniden yapılanma içinde olduklarını ekliyor. Güreli Yeminli Mali Müşavirlik AŞ’nin sahibi Hüsnü Güreli ise muhasebe mesleğinin yeni döneme hazırlıklı olması gerektiğini, mesleğin yok olmadan dönüşüm yapabilmesi için farkındalığın artması gerektiğini vurguluyor. Meslek mensuplarının yapay zeka gibi gelişmeleri yakından izlemesini öneriyor.

Ünlü bir iş insanı muhasebeci kimdir sorusuna şu esprili yanıtı vermişti: “Bir matematikçi bir ekonomist bir de muhasebeci aynı işe başvurmuş. Soru iki kere iki kaç eder? Matematikçi kesin dört, ekonomist büyük olasılıkla dört eder demiş. Muhasebeci ise ‘kaç olmasını istersiniz’ yanıtını vermiş... Dijital dönüşümle birlikte sanal dünyada her adımın kontrolü daha kolaylaşırken iki kere ikinin dört edip etmediğini tartışmak zor. Artık bu fıkra da tarihin tozlu yaprakları arasında kaybolmaya mahkum!

Yazının Devamını Oku