Uçtu uçtu kuş uçtu

“Yaptığımız işin kişiliğimizi tanımlamasına tarihte izin veren ilk toplum da biziz; yeni tanıştığımız birine ilk sorduğumuz nereli olduğu ya da ailesi değil, ne iş yaptığıdır, sanki bir insanı ötekilerden ayıran özelliği bilmek için işini sormak yeterlidir.”

Haberin Devamı


Alain de Botton’un “Havaalanında Bir Hafta” adlı kitabından bir sözdür bu. Benim hikayem de bununla ilgili aslında.
Uzun zamandır aklımdan bir türlü çıkaramadığım gerginlik konularından biri de havaalanları.
İnsanlar devletlerin kendi aralarındaki politik ilişkilerin olumlu ya da olumsuz kurbanı oluyor herhalde ki uzun süredir patlamadır, geçişlerde bitmeyen polis gerginliği derken havaalanları sevilen bir yer olmaktan çıktı. Kim olursan ol, kim olduğunun savaşını veriyorsun içeride.
Geçenlerde ani bir kararla Ohio’ya gittim. Orada arkadaşımı görecektim. Dış Hatlar’a girdim. Uzunca bir sıranın arkasında dururken fark ettim ki, sırada bekleyenler kim olduklarının güvenlik gücü karşısında bir anlam ifade edip etmediğini sorgularken bir yandan da sizin iyi ve güvenilir kişiler olup olmadığınız sorgulanıyor.
Bakıyor size 25 yaşında bir çocuk. Bu adam şimdi bir çığlık kıyamet terör estirir mi, çatışma çıkar mı, güvenlik beni azarlar mı? Bu düşünceleri gözlemlemek hiç de zor değil.
Kardeşim Amerika’ya gitmek ve yerleşmek mi, ben almayayım. Ama yine de Amerika’ya ne zaman gitmeye kalksam, sanki ailesine yalan söyleyen çocuk gibi kasılmalar başlıyor karnımda.
Bu sefer Detroit’e uçtum. Komedinin daniskası! Havaalanında sekiz kez başıma gelmişti zaten, dokuzuncu kez beni almasınlar mı soruşturmaya!
Gitmeden de arkadaşımı aradım. “Kızım” dedi “Bu işler biraz da beden dili. Yani ne kadar kasılırsan o kadar göze batarsın, rahat ol”... Yahu ben ülkede Vasfiye Teyze gibi uzuvlarının nereden büküldüğünü asla anlayamadığımız, ayak parmağının bile performansı konuşulmuş kızım.
Ama 14 saat uçmuş vücudum nasıl “Ben arkadaşımı görmeye gidiyorum” desin? Olmuş iki büklüm. Bir de Paris aktarmasında yanımdakiler “Gonca Hanım bir foto alırız herhalde” demiş, ya uyurken fotoğrafım çekilirse diye bir daha uyuyamamışım da. Prensesler gibi uyudu tanımına hiç girmeyen bir uyuyuşum var çünkü.
Neyse efendim. Amerika’ya zar zor vardık. Ve... Diyaloğu aynen yazıyorum. Kapıdaki kadın beni süzdü. Evet depresif bir tipim var. “Ölümü İnkar” kitabını okuyorum bu sıra. Bir de günlük hayatımda güleç bir kız değilimdir. Ama bu kadın sanki hayalleri yıkılmış gibi bakıyor bana, nereden tanıyor ki beni.
◊ Nereden geldin?
◊ İstanbul
◊ Niye geldin?
◊ Arkadaşımı ziyarete geldim.
◊ Neden arkadaşını ziyaret ediyorsun?
◊ İhtiyacı varmış, yalnız hissediyor bu sıra sanırım. Benim de tatile ihtiyacım var zaten, yakında işim başlıyor.
◊ Ne işi?
◊ Oyuncuyum, oyuna başlıyorum, filmim çıkıyor, dizi yazıyorum, oynayacağım da, ayrıca radyo programı yapıyorum, kitabım çıktı, yeni basımı çıkıyor, yeni kitap da yıl içinde inşallah.
◊ Neden üç pasaportunuz var?
- Boşandım ben. Amerika vizem bekarken alındı, sonra evlendim, işte eş ve hayaller bilirsiniz. Her yere vize aldık. Ama hayat. Boşandık (gülmem de geliyor). Sonra tabii değiştirdim pasaportu ama vizeler karışık şekilde burada kaldı.
◊ Sizi soruşturmaya alalım.
Koca yolda yürüyoruz üç polis ve ben. İçeri girdik.
Adam sorguda dedi ki: “Ayrılalı çok da olmamış. Çiftlikte ziyaret edeceğiniz adam da erkek, bir yakınlaşma olabilir mi?”
Gülün gülün, vallahi oldu bu.
“Valla şimdi çiftliğin bana verdiği duyguya bağlı” dedim. Adam da gülüyor ama sonra birden topluyor. “Ben Antalya’ya gittim” dedi sonra. Hep azarlar tonda ama. “İyi” dedim, “Ben gitmedim, ne şanslısınız”.
Adamı bir noktada övmek istiyorum ama garibim konu açamıyor. “Ne kadar kazanıyorsunuz diye soracağım ama tabii paranızın pek bir önemi de kalmadı” dedi. Akıl almaz!
Sonra dedim ki “Neden burada hep başıma geliyor bu acaba, işimle alakalı belge mi almalıyım”... Bir bağırmasın mı “Ben seni tanımıyorum, ondan soruyorum! Ben memurum ve ben ne dersem o olur!” diye...
Ulan Gonca sus, sakın bokunla kavga etme. Düşün, Ohio’nun nesi meşhur? “Esaretin Bedeli” filmindeki hapishanesi! Trump’a en çok oy nereden çıktı Ohio’dan! Bunlar seni keserler.
Sonra dedim ki “Ben iyi biriyim ama siz de ben de aynı şeyi hissediyoruz sanırım. Keşke şu an evlerimizde oturup televizyon seyretsek ve burada bunları konuşuyor olmasak.
Adam bir süre baktı, sonra demez mi “Ben Antalya’ya gitmiştim”... Hay senin Antalya’na diyeceğim ama diyemiyorum. “Evet” dedim. “Keşke ben de gitseydim”.
Mühür vardı orada. Ben elimle dokundum, hani laf anlatırken nesnelerle oynamaya alışık milletiz ya. Birden mühürü aldı elimden ve bağırdı: “Mühürümü rahat bırak...”
Ne zaman dünyada havaalanları sakinleşecek? Biz üzerimizde bir tek yaşam boyu bizimle olacak derimizle doğuyoruz. Bunların çocukken oyuncakları öküz müydü, silah mıydı acaba?
Sonunda korkunç bir moralsizlikle girdim ülkeye, çıkış kapısına doğru yürüdüm.

Yazarın Tüm Yazıları