Fikret Ercan

Yıldızı parlatmak

10 Temmuz 2006
4 yıl aradan sonra yine dünya futbolunun bir gala gecesini çıplak gözle izleme şansı bulmak ne güzel. Müthiş sahnesi ve müthiş seyircisi ile yine unutulmayacak bir futbol gecesi yaşadık.  Yalnız iki takım da kupayı kazanmak için değil, kaybetmemek için oynadıklarından ortaya çok zevkli bir futbol çıkmadı. Ama yine hafızalardan silinmeyecek bir gece yaşandı.

Zidane’ın dramatik bir şekilde son maçında kırmızı kart görerek çıkması, Fransız takımının zaten kimyasını bozmuştu. İtalyanlar bu fırsatı değerlendiremediler ama penaltılarla 5’te 5 yaparak kupanın sahibi oldular.

* * *

Bir gece önce de Almanya-Portekiz maçını Berlin’deki bir lokantada izledik. Orada bulunan tüm Türkler, Almanları destekliyordu. Sarışın bir Alman, takımı her pozisyona girdiğinde ayağa fırlayıp, gırtlağını yırtarcasına bağırıyordu. Sonra bir ara aynı Alman’ın birisiyle Türkçe konuştuğunu fark ettim.

Dayanamayıp, üst düzey bir Mercedes yöneticisi olduğunu öğrendiğim bu futbol hastasına sordum: "Affedersiniz, siz Türk müsünüz?". Annem Alman, babam Türk, diyerek şunları anlattı:

"Benim burada iki takımım olacaktı. Ne yazık ki, Türkiye gelemedi ama bu kupa Türkleri, Almanlar’la yakınlaştırdı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Alman bayrağını Naziler sahiplenmişti. Son yıllarda Almanlar, bayrakla dolaşmayı ve bayrak sevgisini Türkler’den öğrendiler. Bu beni çok mutlu ediyor..."

* * *

Evet, ev sahibi Almanya, Dünya Kupası’nda üçüncü oluyor ve sevincini sabahlara kadar yaşıyordu. Bu sahneleri gıpta ile izlerken 4 yıl önce Kore ve Japonya’da yaşadığımız mutluluklar gözümde canlandı.

Ev sahibi Güney Kore’yi yenerek üçüncü olduğumuz gece unutulur gibi değildi. Net bir skordan sonra iki takım sarmaş dolaş olmuş, tüm stat Türkiye’yi alkışlıyordu. Çok az sayıdaki Türk seyirci ile fotoğraf çektirmek için Koreli taraftarlar yarışıyordu. Hepimiz birer kahraman olmuştuk...

* * *

Final maçı için Güney Kore’den Japonya’ya uçakla giderken yanımdaki yolcu tişörtümden Türk olduğumu anlayınca sohbete başlıyoruz. Yunan asıllı Avustralya vatandaşı olduğunu belirterek şunları söylüyor: "30 yıldır tüm dünya kupalarını izlerim. Her kupanın bir yıldızı olur. Bu kupanınki de Türkiye. Çok zor bir iş başardınız, Senegal, Japonya ve Güney Kore gibi diğer yıldız adaylarını da saf dışı bıraktınız. Artık dünya futbolunda Türkiye de var..."

* * *

Bunun keyfini yaşamak unutulmazdı. Tokyo’da vitrinlerde Türk formaları, bütün dergi kapaklarını İlhan Mansız süslüyordu, Beckham’a bakan yoktu... Şimdi ikisi de yok...

Türk Milli Takımı, şiddet olaylarıyla ve aldığı cezalarla akla geliyor. Yıldızı kendi elimizle söndürdük...

* * *

Şimdi yeni bir futbol sezonu başlayacak. Taraftarı, futbolcusu, antrenörü, federasyonu, hakemleri ve basını ile yıldızı yeniden parlatmaya var mısınız? 2008 Avrupa, 2010 Dünya Kupası sönmeyecek yıldızları bekliyor...
Yazının Devamını Oku

Fırsatı kaçırdık

9 Eylül 2004
<B>PORTEKİZ’</B>deki Avrupa Şampiyonası finalinde Yunanistan’ı Portekiz karşısında da seyretmiştim. Orada Yunan takımı çok istekli ve organize oynuyordu. Dün o Yunan takımından eser kalmamış. Yunanistan’da lig başlamadığı için kafaları ve vücutları hala tatilde. Bu fırsatı değerlendirmeliydik. Biz de bu fırsatı gerekliği gibi ne yazık ki değerlendiremedik. Onlar tatilde, biz de rahevette. Çünkü bizim takım hala gerçek bir takım hüviyetini bulamamış durumda.

***

Atina’da yaşayan eski Beşiktaşlı futbolcu Niko ile birlikte seyrettik maçı. Niko ‘İki takımda düşük düzeyde futbol oynuyor. İkiside şuan çok kötü durumda. Bir an önce toporlanmaları gerekiyor. Ama böyle giderse gruptan Türkiye’de, Yunanistan’da çıkamaz. Danimarka ve Ukrayna’nın gitmesi daha büyük ihtimal’ diye konuştu.

Gerçekten de Futbol Federasyonu yetkilileri ve de Milli Takım Teknik yöneticileri, şapkalarını önüne koyup düşünmeleri gerekiyor. Hiç kimse başka yerlerde sebep aramasın.

‘Vay Trabzon sahasıymış, vay Trabzon tribünüymüş’ gibi politik çekişmeleri bir yana bırakıp, ciddi bir şekilde ne yapmaları gerektiğini düşünmeleri gerekir.

Futbolculardaki zaman zaman umursamazlık, konsantre olamama gibi sorunların giderilmesi gerekiyor. Yoksa böyle giderse, eski Milli Takımı çok ararız. Dünya üçüncülüğü de tatlı bir hayal olarak kalır.

***

Lizbon’da Yunan taraftarlarını çok sempatik ve sevimli bulmuştum. Oradaki taraftarlar sadece futbolu düşünen, şampiyonluk isteyen taraftardı. Ama buradaki tribünlerde fanatizmin çirkin yüzünü de gördük.

İstiklal Marşımıza yapılan anonslara rağmen ıslıklanması ve protesto edilmesi çirkin bir olaydı. Ama marş bittikten sonra aklıbaşında Yunanlı taraftarlar özür dilercesine Milli Marşımızı alkışladılar.

Ayrıca dikkatimi çeken bir sahneyi de anlatmak istiyorum. Tribünlerden Rüştü’ye atılan bir su şişesi, o tribüde oturan bütün taraftarları ayağa kaldırdı ve tepkilerine neden oldu. Şişenin atıldığı yöne doğru çok büyük bir tepki gösterdiler.

Bizde de bu türlü sahneler olursa sahalara su şişelerinin atılmayacağına inanıyorum. Çirkinliklere tepki gösterip, güzellikleri alkışlarsak, bizde de çok şeyin düzeleceğine inanıyorum. Her şeye rağmen futbol ve spor iki ülkeyi daha da yaklaştıracaktır.
Yazının Devamını Oku

Hayal kurdular

5 Temmuz 2004
<B>2004 </B>Avrupa Futbol Şampiyonası’nı, bundan önceki şampiyonalardan ayıran en büyük özellik, <B>‘Yıldızları bol’ </B>takımların elenmesi, <B>‘Kollektif futbol oynayan’ </B>takımların başarılı olmasıydı. Final maçında da gördük ki, Yunanistan, gücüne göre hareket eden, dersine iyi çalışan ama ‘Hayallerini gerçekleştirme isteği taşıyan’ bir takımdı.

Turnuva boyunca, İngiltere ve Fransa gibi takımlar başta olmak üzere, ‘Star oyuncu’ tuzağına düşen diğer tüm büyük takımlar gibi Portekiz de, finalde aynı tuzağa düştü. Figo, Ronaldo ve Deco gibi star oyuncular dün gece ‘kendilerine oynayınca’ Yunanistan, ‘Sürpriz’ bir şekilde istediğini aldı.

Taksi şoförü yanıldı

Hafta içinde Beşiktaş’ın yeni hocası Del Bosque’ye, ‘Şampiyon kim olacak?’ diye sormuştum. İspanyol hocadan, ‘Portekiz çok istekli, kupayı istiyor’ yanıtını aldım.

3 gündür Portekiz’deyim. Final öncesi, Portekizliler kendilerinden çok emindi. Neredeyse kupayı kaldırdıklarına inanıyorlardı. Ama Lizbon’un hemen hemen her sokağında Yunanlı seyircilerin tezahüratları yankılanıyordu.

Bir taksi şoförü, kalabalık bir Yunanlı grubu gösteriyor, ‘Akşama onların da bileti kesilecek, şimdi bağırsınlar... Biz buradan kimleri yolcu etmedik ki, İngiltere gitti, Fransa gitti... Hollanda gitti, İspanya gitti.. En sonunda favori Çekler de gitti.. Biz de bu gece onları da yolcu edeceğiz..’ diyordu..

Evet, gerçekten yolcu ettiler ama Yunanlılar’ın elinde kupa vardı.

Seyircinin etkisi

Yunan seyircisi, Portekizli seyircilerin ancak beşte biri kadardı. Ama statta maçın başından sonuna kadar onların sesi yankılandı.

Portekiz seyircisi ve Portekiz takımı derslerini iyi çalışmamış. 2002 Dünya Kupası’nda da gördük ki, iyi bir taraftar, hazırlıklı olan taraftar, takımını nerelere taşıyor. G.Kore’nin organize seyircisi, takımını yarı finale kadar taşıdı. Başarmak ve başarılı takımın taraftarı olmak çok güzel bir duygu.

Yunanlılar’ı kıskanmamak elde değil. Burada Türk Milli Takımı da olmalıydı. Biz de, artık önümüzdeki günlere bakarak dersimize çalışmalı ve ciddi bir biçimde hazırlanmalıyız.
Yazının Devamını Oku