Emin Çölaşan

Değirmenin suyu... Özel tren

15 Temmuz 2007
BUGÜN AKP’nin İstanbul Kazlıçeşme’de mitingi var. Bindirilmiş kıtaların toplanması için oluk gibi paralar harcanıyor. İstanbul’un dört bir yanında el ilanları dağıtılıyor. "Kazlıçeşme miting alanına en kolay nasıl ulaşırsınız?" Miting alanına nasıl ulaşılacağı gösteriliyor. İşte bunlardan birkaç cümle: "Miting alanına kolay ulaşımınızı sağlamak için gerekli önlemler alınmıştır. SAYISI ARTTIRILAN tren seferleri yanı sıra, Sirkeci’den kalkacak olan ÜCRETSİZ AK PARTİ TRENİ miting saatinde oraya en yakın istasyonda olacak. Miting alanına yakın tramvay istasyonlarından miting alanına ÜCRETSİZ ring seferleri düzenlenmiştir.

Ayrıca Eminönü Kazlıçeşme, Yenikapı Kazlıçeşme, Bakırköy Kazlıçeşme arasında ÜCRETSİZ ring seferleri konulmuştur.

Ring seferi yapacak araçlarda AK PARTİ pankartları yer alacaktır..."

Ücretsiz parti treni!.. Türkiye’de ilk kez tanık oluyoruz. Bindirilmiş kıtalar için ayrıca yüzlerce ücretsiz belediye otobüsü ve özel otobüs...

Değirmenin suyu iyi akıyor. Değirmenden ayrıca para fışkırıyor, devletin özel ücretsiz trenleri bile raylarda geziniyor. Hem de sayısı artırılmış olarak!

Ankara’da telefon rezaleti

DÜN Ankara mitingi vardı, belediye işçilerine ve öteki personele sözlü emir verildi:

"Hepiniz katılmak zorundasınız. Miting kalabalık olmalı."

Katılmayan başına ne geleceğini biliyordu! Hepsi katıldı.

Dahası var. İki günden beri Ankara’da on binlerce ev ve işyerinin (bizim gazetenin santralı dahil) gece gündüz demeden telefonu çalıyor. "Alo" diyorsunuz. Karşınızda banttan okuyan bir ses. Başbakan sesi!

"Ben Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Muhterem vatandaşım, sizi pazar günü Ankara’da düzenlediğimiz AKP mitingine bekliyorum..."

Bizim İsmet Solak cuma gecesi saat 24.00’te beni evden aradı:

"Emin, az önce telefon çalınca açtım, karşımda bir ses konuşuyor, beni mitinge davet ediyor. Ben senin aradığını, beni işlettiğini zannettim. Emin bırak gecenin bu saatinde bu numaraları falan dedim ama ses aynen devam edince sen olmadığını anladım. Boş yere günahını almış oldum!"

İsmet’
le gülüştük.

Ayrıca yine adresi Ankara’da olan on binlerce cep telefonuna gün boyunca AKP’den mesajlar gönderildi: "Mitinge bekliyoruz."

Sabah erken saatler, akşam uyku saatleri demeden insanlar taciz edildi, uyandırıldı. AKP bu telefon numaralarını kimden, nereden buluyordu? Tayyip Erdoğan sesini onlara hangi hakla dinletiyordu? Numaraları Araplara kelepir sattıkları (Türklüğü kalmayan) Telekom mu vermişti? Hangi cep telefonu şirketleri onlara çalışıp mesaj göndermelerini sağlamıştı?

İnsanları rahatsız etme hakkına nasıl sahip olmuşlardı?

AKP bu işler için para vermiş miydi, yoksa bedavaya mı getirmişti?

Vatandaş mektubu YORUMSUZ

VATANDAŞ Mehmet Yaztürk yazıyor:

"Sayın Çölaşan, size aşağıdaki konuda yazmaya karar vermem hiç de kolay olmadı. Ben emekli bir öğretmenim. Ev hanımı bir eşim, üniversiteye giden iki kızım var. Büyük kızım ... Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi İngilizce öğretmenliğinde, küçük kızım ... ise 19 Mayıs Üniversitesi Sinop Sağlık Yüksek Okulu Hemşirelik bölümünde okuyor.
(Öğrencilerin isimlerini yazmıyorum. EÇ)

Kirada oturuyorum ve emekli maaşımdan başka gelirim yok. İş arıyorum, bulamıyorum.

Böyle giderse küçük kızımı okuldan alacağım. Çocuklarımın okumasına yardımcı olacaklara aracılık ederseniz size minnettar olurum. Sizden başka hiçbir kişiden bu konuda yardım istemedim. Bu şekildeki düşüncelerimi takdirinize bırakıyorum. Saygılarımla."

(Türkiye’nin tablosu işte bu. Bir yanda iktidar uğruna milletin katrilyonlarını har vurup harman savuranlar, öbür yanda milyonlarca böyleleri... Çocuklarını okuldan almayı düşünen, utana sıkıla gazeteciden yardım isteyen onurlu insanlar. İlgilenmek isteyen kişi ve kurumlara, emekli öğretmen Mehmet Yaztürk’ün adres ve telefonunu veririm.)
Yazının Devamını Oku

Hodri meydan!..

14 Temmuz 2007
BAŞBAKAN ve ekibi miting meydanlarında Türkiye’nin gündemini bilinçli bir biçimde değiştiriyor. Ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri sadece iki konu var: Cumhurbaşkanlığı ve Öcalan’ın idamı.

İşin ilginç yanı, muhalefet partileri de bu tuzağa düşüyor ve anlamsız, kısır, güdük tartışmalar sürüp gidiyor. Devleti ve milleti ilgilendiren pek çok önemli sorun hemen hiç gündeme gelmiyor.

Yolsuzluk, yoksulluk, cari açık, Kıbrıs ve Kuzey Irak hezimetleri, AB komedisi, dış güçlerin karşısında teslim bayrağını çekmiş bir iktidar. Terör... Dün yine iki şehit verdik.

Türkiye soyuluyor. Ülkemizin kaynakları ve altın yumurtlayan tavukları yandaşlara, işbirlikçilere peşkeş çekiliyor. Özellikle belediyeler ve belediye şirketleri en büyük hortum, vurgun kapısı oldu.

Baykal,
Başbakan’a sürekli çağrıda buluyor:

"Gel, seçimden önce istediğin televizyon kanalında sorunları tartışalım. Nerede, ne zaman istersen. Tartışmanın ucu açık olsun."

Başbakan dünyanın her yerinde seçim öncesi uygulanan bu yöntemi elbette kabul etmiyor! Edemez... Ederse takke düşer kel görünür! Karşısına Yüce Divanlık yolsuzluk dosyaları çıktığında söyleyecek söz bulamaz.

Miting meydanlarında cumhurbaşkanlığı tantanası, Öcalan’ın idamının sömürüsünü yapmak kolay. Ama terörü, Kuzey Irak olayını, Kıbrıs hezimetini, sadaka paketleriyle oy kepçeleme rezaletini, yolsuzlukları, hırsızlıkları, peşkeşleri tartışmak zor! Biraz yürek ister.

Milletten kaçmak işte budur. Miting meydanlarında afra tafra atmaya, güreş minderine tek başına çıkıp el kol sallamaya benzemez bu işler!

Allah rızası için söyleyin! Günümüz Türkiyesinin şu andaki en önemli sorunu cumhurbaşkanı seçimi midir? O konu seçim sonrasında oluşacak tablo ile tartışılacak.

Ya da Öcalan’ın idamı mıdır? Birileri çıkıp kendisine dese ki, "Ey Tayyip Bey, beş yıldır bu ülkeyi yönetiyorsun. Madem Öcalan’ı asmayanları şimdi eleştiriyorsun, iktidarın döneminde niçin yasaları değiştirip onu asmadın?"

Yanıt verebilir mi? Veremez. Ona "Sayın Öcalan", şehitlerimize "kelle" dediğini biz unutmadık.

* * *

Efendim güzel haber yok mu? Var! Borsa yine coşmuş. Borsanın yüzde 74’ü yabancıların elinde. Elin oğlu sıcak para-kara para, elinde ne varsa Türkiye’ye dolarını getiriyor, dünyanın en yüksek faizini alıyor, borsaya bastırıyor ve günü geldiğinde eyvallah deyip gidiyor. Böyle bir soygun dünyanın hiçbir borsasında, ülkesinde yok. Borsa coşunca parası halka mı gidiyor? Hayır. Kime gidiyor? Yabancılara ve büyük patronlara.

AKP iktidarı da zaten onlara çalışıyor. Türk milleti derseniz, 300 kiloluk beleş kömür çuvalı ve evlere bırakılan gıda paketleriyle uyutuluyor. Aç ve işsiz bıraktıkları insanlarımız bu yolla afyonlanıp uyuşturuluyor ve onlardan oy kepçeleniyor.

Seçime bir hafta var. Çağrımı yineliyorum.

Başbakan isterse tek başına Baykal’la, isterse öteki genel başkanlarla ekrana çıkmaya tenezzül buyursun, eteğindeki taşların ne olduğunu bütün millete göstersin, onları perişan etsin. 1500 mitinge değer! Haydi, hodri meydan!

Tek kişilik gösteri yapmak kolaydır da, hesap vermek bazıları için biraz zordur.


BiR UNAKITAN BELGESELi DAHA!



AKP Eskişehir birinci sıra adayı Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Eskişehir’de bir komediye, daha doğrusu yeni bir rezalete daha imza attı. Eskişehir’in mahallesi yapılan 53 köye bilgisayar armağan etti. Amacı partisine ve kendisine oy kepçelemekti.

Kolilerin üzerinde şöyle yazıyordu: Alıcı: Eskişehir Valiliği İl Mahalli İdareler Müdürlüğü.

Fakat gönderen adresi çok daha ilginçti: Gönderen: Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı. Ankara.

Devlet bunlara çalışıyor. Uçaklar, helikopterler, kırmızı plakalar, belediyeler, kömür, hediye paketleri, sonsuz paralar, trilyonlar, katrilyonlar... Ceplerinden bir kuruş çıkmıyor. Her şey devletin-milletin parasıyla.

İşte son örnek: Kemal Unakıtan devletin, Maliye Bakanlığı’nın bilgisayarlarını kendi seçim bölgesine göndermekten utanmamış, sıkılmamış. Devlet malı deniz! Günü gelecek, bunların hesabı elbette sorulacak.

* * *

Emin Çölaşan’ın notu:

Birkaç gün önce de yazmıştım. Herkes ve özellikle AKP’ye oy vermeyi düşünenler, gazeteci İlhan Taşçı’nın "Bir AKP Belgeseli. Maskesiz Soygun" kitabını mutlaka okumalıdır. Meydanlarda "Allah, Müslümanlık, Kuran, din, iman, başörtüsü" diyen kravatlı soyguncuların marifetleri, milleti nasıl soydukları, malı nasıl götürdükleri belgelerle bu kitapta.
Yazının Devamını Oku

Patrik istemiş

13 Temmuz 2007
MEYDANLARDA "Müslümanlıktan" dem vuranların her gün yeni bir marifeti ortaya çıkıyor. Şimdi anlatacağım olay bir ibret belgesi. Horul horul uyuyan Kültür Bakanı Atilla Koç, verdiği izinle ne kadar gurur duysa azdır!

İstanbul Rumelihisarı, konserlerin yapıldığı bir yer. Buradaki konserler, dün gazetelerde ve internet sitelerinde çıkan haberlere göre, bir süre önce yasaklanmış. Nedenini bilmiyorum ve öğrenemedim. Elbette bir gerekçesi vardır. Rumelihisarı konserleri yaklaşık iki yıldan beri yapılmazken, yetkililer yasak olmadığını, parayı verenin konser yapacağını söylüyor.

Kültür Bakanlığı şimdi özel bir izin çıkardı ve Yunan vatandaşı, sanatçı George Dalaras’ın burada konser vermesine izin verdi.

Dalaras kim? Bir Yunan milliyetçisi. KKTC’nın 23. kuruluş yıldönümünde Kıbrıs Rum Kesimi’nde Türk işgalini kınama konseri vermişti.

Ayrıca Yunanistan’da Abdullah Öcalan’a destek vermek için kurulan komitenin faal bir üyesi.

Dalaras Türkiye aleyhine konuşmalarıyla biliniyor.

* * *

Peki bu özel izin nasıl oldu da verildi? İşin püf noktası işte burada yatıyor. Bu izin Patrikhane devreye girince verildi.

Fener Rum Partikhanesi İstanbul’da 14-16 Temmuz tarihleri arasında "Genç Rum Ortodokslar etkinliği" düzenleyecek. George Dalaras konseri bu kapsamda verilecek.

Patrikhane, konserlere kapalı olan Rumelihisarı için Kültür Bakanlığı’na başvuruda bulundu. Atilla Koç’un başında olduğu bakanlık, elbette ki Patrikhane’ye ’hayır’ yanıtı veremezdi.

Aksi takdirde hem AB’yi, hem Yunanistan’ı, hem de Patrikhane’yi kızdırmış, karşımıza almış olurduk!

Hayır, bu riske giremezdik! İzin verildi. Konser 15 Temmuz günü yapılacak.

Gazetelere göre Patrik devreye girdi, Kültür Bakanlığı izin verdi.

Burada Atilla Koç isimli şahsın günahını almak istemem. Bu izinden belki de haberi olmamıştı.

Belki izin verme aşamasında horul horul, mışıl mışıl uyuyordu. Rüyasında Patrik Hazretlerini görüyor, ona "Emirlenizi beklerim" diyordu.

TERBiYESiZ!

"ŞEYİNİ şey ettiğimi şeyi" sözcüğü ile ün kazanan ve bu sözleri Meclis çatısı altında söyleyen Bülent Arınç, Manisa’da partisinin birinci sıra adayı. Karşısında, CHP’nin birinci sırasında avukat Şahin Mengü var. Mengü, bu Arınç’ı defalarca Manisa halkı önünde tartışmaya çağırdı. Basında, ekranda veya halkın önünde... Fakat koskoca TBMM Başkanı kaçmayı yeğledi. Yüreği yetmedi.

Fakat aynı şahıs, tek başına Manisa’da turladığı zaman ilginç olaylar yaratıyor. İki gün önce bir yerde seçmenlerin yanına gitti. Önceki seçimde AKP’ye oy verdiğini söyleyen çiftçi seçmenler, kendisine sorular sordular, eleştirdiler. Beyefendi onları şöyle azarladı:

"Sağdan soldan laf atarsanız saygısız olursunuz. Bir Meclis Başkanı konuşurken böyle terbiyesizlik olmaz."

Başka bir yerde karşısına 70 yaşında bir çiftçi ile nalbur çıktı. Bu kez "23 Temmuz’da bizi unutursunuz" diyen çiftçiye bağırmaya başladı:

"Beğenirsin beğenmezsin. Kimsenin huzurunu kaçırma. Seni kim yolladı buraya terbiyesiz. Ben Meclis Başkanıyım. Bir insan konuşurken lafı kesilmez. Benden izin iste vereyim. Ben Meclis’i de böyle yönetirim. Baykal söz ister, ben veririm."

Başbakanı kendisine "Anamız ağladı" diyen Mersinli çiftçiye "Al ananı da git" diye bağırırsa, onun personeli Bay Arınç başka ne desin!

BiSiKLETLi ÇOCUKLAR

AKP parayı bastırdı, bu kez bisikletli çocukları kiraladı. Bazılarına bisiklet hediye edildi, bazılarına para verildi. Büyük kentlerde o küçük çocuklar şimdi bisikletle dolaşıp parti broşürleri dağıtıyorlar.

Yaşları 10-16 arası.

İktidar partisi siyasette şimdi küçücük çocukları kullanıyor. En küçüklere oyuncak dağıtılıyor, biraz büyüklerine ise parayı bastırıp broşür dağıttırıyor.

Eğer onları çevrenizde görürseniz, durumu bilin.
Yazının Devamını Oku

İbret belgesi rakamlar

12 Temmuz 2007
GAZETEMİZİN yazarı Prof. Dr. Şükrü Kızılot, ekonomide AKP iktidarının halkı kandırmaya dönük masallarını rakama dökmüş. Bunlar devletin resmi rakamları. Ancak iktidarın masallarından, pembe tablolarından çok farklı. Biraz bol rakamlı olacak ama okumaya değer. Her biri ibret belgesi. Kısaca özetliyorum:

AKP iktidar olduğunda cari açık (Türkiye’ye gelen dövizle çıkan döviz arasındaki fark) 2002 Aralık ayında 1.5 milyar dolar. 2006 Aralık rakamı ise 3l.5 milyar dolar. Artış oranı yüzde 2 bin. Bu döviz açığı ağırlıklı olarak sıcak para denilen (kara para dahil) emanet para ile karşılanıyor. Riski çok büyük.

Dış ticaret açığı (ithalatla ihracat arasındaki fark) 2002 Aralık ayında 15 milyar dolar. 2006 Aralık ayında ise 53 milyar dolar. Artış oranı yüzde 241.

AKP iktidar olduğunda Türkiye’nin toplam borcu 222 milyar dolar. Bugün 400 milyar dolar. İç borçta artış yüzde 114, dış borçta artış yüzde 64.

AKP iktidar olduğunda kişi başına borç 3187 dolar. Bugün 5458 dolar. Doğan her çocuk bu miktar borçla doğuyor. Artış yüzde 71.

Özel sektörün dışarıya borcu 2002 Aralık ayında 44 milyar dolar. Bugün dışarıya borcu 126 milyar dolar. Artış yüzde 187.

Ailelerin bankalara borcu 2002 Aralık ayında 4.3 milyar YTL. 2007 Mayıs itibariyle bu rakam 24.4 milyar YTL. Artış oranı yüzde 467.

Tüketici kredilerinde 2002 Aralık ayı rakamı 2.3 milyar YTL. 2006 Aralık ayında 45.5 milyar YTL. Artış korkunç: Yüzde 1878. Halkımız borçla yaşar duruma getirildi. Ayrıca kredi kartı borçları toplamı 2002’de 4.3 milyar YTL. Geçen yıl 21.2 milyar YTL. Artış yüzde 393.

Yabancılara özel ayrıcalık: Temmuz 2006’da yabancıların devlet tahvili, Hazine bonosu ve borsa kazançlarının vergisi yüzde 15’ten sıfıra indirildi. Yabancılar vergi ödemiyor, Türkler bu gelirlere yüzde 10 vergi ödüyor.

Yabancı sermaye üretken ve ihracatçı olmayan sektörlere geldi. İş olanağı yaratmayan hazır tesisler yabancılara satıldı ve Türkiye bu parayla yönetildi. Bankalar, limanlar, havaalanları, Telekom, Petkim, araziler...

AKP iktidar olduğunda bankacılık sektöründeki yabancı payı yüzde 3. Bugün itibariyle yüzde 42. Artış oranı yüzde 1300. Cüzdanımız, evimiz, paramız, yabancıların denetimine girdi. Aynen borsamız gibi! Şu anda borsanın yüzde 7l’i yabancıların, sıcak paranın, kara paranın emrinde.

AKP iktidarı, rantiye kesimi ihya etti. Yabancıların 2002’de borsaya yatırdığı her bin dolar, şu anda 3586 dolar oldu. Dolar bazında kazanç oranı yüzde 259. Böyle bir örnek dünyada yok.

Esnaf zulüm altında. AKP iktidarından bugünkü rakamlara karşılıksız çeklerde artış yüzde 102, protesto edilen senetlerdeki artış yüzde 204.

Pek çok işyeri kapandı. Bu ne biçim büyümedir ki, AKP iktidar olduğunda 8 milyon olan vergi yükümlüsü sayısı, 2006 yılı sonunda 470 bin azalarak 7 milyon 530 bine indi.

Türk halkı, beş yıl boyunca dünyanın en pahalı akaryakıtını kullandı.

Pembe tablolar, büyümeler falan filan işte böyle!

VATANDAŞ MEKTUBU, YORUMSUZ!

"BEN Kırıkkale’den emekli olup Antalya’ya göç eden emekli Hamdi Demirhan. 17 Haziran 2007 Babalar Günü’ne kadar Pamukkale şirketinde şoför olarak çalışmaktaydım. O gün Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel esnafı geziyordu. Ben de aracımla oradan geçerken sesimi duyurmak amacıyla kendilerine ’Sayın bakanım, emekli aç, bize zam yok mu’ diye bağırdım ve aracımla uzaklaştım. Bu söylediğim saat 15.10 dolaylarında oldu. Saat 16.30’da otogara döndüğümde firmamızın yetkili müdürü beni yanına çağırıp ’Mehmet Ali Şahin’i protesto etmişsin, seninle çalışmamız zor’ dedi ve işten kovuldum. Onların açtığı bir telefonla beni işten çıkarmış oldular. Benim bildiğim bakan ve belediye başkanı, bize destek olması gereken insanlardır. İşsize iş bulacağı yerde insanı ekmeğinden, işinden eden değil. Tek suçum zam istemek ve sesimi duyurmaktı. Olur mu böyle Emin Bey, sorarım size. Bana verdikleri Babalar Günü hediyesini hiç unutamıyorum. Çok gücüme gidiyor. Normal bir vatandaş olarak tepkimi belirttim. Çalışmazsam ya hırsızlık yapacağım veya aç kalacağım. Çalışmak istiyorum ama engel oluyorlar. Şimdi işsizim ve boştayım. Sıkıntılı sıkıntılı dolaşıyorum. Sesimi sizin duyurabileceğinizi düşünerek yardımlarınızı bekliyorum. Teşekkür ederim."

Evet, yorumsuz!
Yazının Devamını Oku

Genç Parti olayı

11 Temmuz 2007
BUGÜN, 3 Kasım 2002 seçimini burada kısaca yorumlamak istiyorum. Belki sizlerin de bellekleri biraz olsun tazelenmiş olacak. O seçimde niçin tek başına AKP iktidarı çıktı? Nasıl oldu da, bir parti sadece yüzde 34 oyla Meclis’te milletvekili sayısının yüzde 66’sını ele geçirip beş yıl boyunca bu ülkeyi yönetti? Tabloyu iyi görmek için önce size 2002 seçiminde partilerin aldığı oy oranlarını (yüzde olarak) vereyim:

AKP 34.4, CHP 19.4, DYP 9.5, MHP 8.3, Genç Parti 7.2, DEHAP 6.1, ANAP 5.1, Saadet 2.4, DSP 1.2.

(Rezalet: Oy veren seçmenlerin sadece yüzde 54’ü Meclis’te temsil edildi. Geri kalan yüzde 46 Meclis’e giremedi!)

Şimdi konumuza gelelim. Partilerin aldığı bu oy oranlarında özellikle DYP, MHP ve Genç Parti oylarına bir kez daha bakınız. Genç Parti hangi partilerin seçmeninden oy aldı?

Çok büyük oranda CHP, DYP ve MHP’den.

Unutmayın, son seçime girmeden önce, Genç Parti’nin elinde inanılmaz olanaklar vardı. Cem Uzan zirvedeydi. Parası boldu, hatta sonsuzdu. O dönemdeki mitinglerini anımsayın.

Paralar oluk gibi akıtılıyor, her mitinge ünlü sanatçılar çıkarılıyor, katılanlara kumanya paketleri veriliyordu.

Dahası, Uzan Ailesi’nin elinde, sahip oldukları gazete ve televizyon kanalları vardı.

Örneğin Star Gazetesi, Star Televizyonu onlarındı. Korkunç bir propaganda yoğun biçimde yapılıyordu. Bunu yapmak elbette haklarıydı.

* * *

Aile zirvedeydi, parası sonsuzdu. Genç Parti bunca olanaklara karşın seçimde yüzde 7.2 oy aldı ve barajı aşamadı.

Ancak, çok daha önemlisi, DYP ve MHP’nin de barajı geçmesine engel oldu. DYP yüzde 9.5’te, MHP yüzde 8.3’te kaldı ve Meclis’e giremedi.

Yapılan bütün araştırmalarda, Genç Parti oylarının önemli ölçüde bu iki partiden geldiği ortaya çıktı. Dolayısıyla, şunu söylemek mümkün:

AKP’nin tek başına iktidar olmasının nedeni, son seçimde Genç Parti’ye giden oylardır.

Şunu da belirteyim. O seçimde yüzde 7.2 oy alan Genç Parti’nin barajı aşıp Meclis’e girmesini gerçekten isterdim. İyi muhalefet yapacak bir partiydi. Meclis’te AKP’den seçilip oraya geçen bir milletvekili var. Emin Şirin. Tek başına dört dörtlük, birkaç partiye bedel muhalefet yaptı ama çoğu kaynadı gitti.

Cem Uzan’ın partisi önümüzdeki seçimde keşke bir partiyle ittifaka girseydi. Hem oraya verilecek oylar boşa gitmez, hem de ortaya AKP’den hesap soracak kadrolar çıkabilirdi. Ayrıca Cem Uzan da, kendi hesabını Meclis kürsüsünden verebilirdi.

* * *

Ortalıkta dolaşan yoğun bir söylenti var. Doğru olup olmadığını bilemem:

"AKP, Genç Parti’nin ’bir bölen’ olduğunu kavradı ve hep iyi davrandı. Örneğin TMSF, Cem Uzan’ın üzerine gitmedi. Partisine Hazine yardımları hiç aksatmadan verildi. Amaç, Genç Parti’yi 2007 seçiminde de oy bölmesi için kullanmaktı. Böylece bu seçimde de iktidarın iki büyük rakibinin, CHP ve MHP’nin oylarını parçalaması öngörüldü."

Son seçimde her türlü parasal olanağa sahipken yüzde 7.2 oy alan Cem Uzan ve partisinin şimdi kolu kanadı kırık.

Bugün itibarıyla bakıldığında yüzde 10 barajını aşması çok zor.
Yapılan anketlerde Genç Parti oyları yüzde 4-5 dolaylarında çıkıyor.

O halde ne olacak?

Genç Parti, oylarını herhalde AKP’li seçmenden alacak değil. Büyük ölçüde CHP ve MHP’ye eğilimli, muhalif, gidişten şikáyetçi olan seçmen kitlesi oraya oy verecek...

Ve Genç Parti’ye verilecek oylar -baraj sorunu nedeniyle- hiçbir işe yaramayacak, son seçimde olduğu gibi çöpe gitmiş olacak. Üstelik başta CHP ve MHP olmak üzere belli partilerin oyları ve milletvekili sayısı eksilecek, bu olay sadece ve sadece AKP’ye yarayacak.

Bu yazıyı özellikle oylarını Genç Parti’ye vermeyi düşünen muhalif seçmenler için yazdım. (Aynı durum özellikle İstanbul ve Ankara’dan bağımsız aday olan bazıları için de geçerlidir, oyların çöpe gitme olasılığı yüksektir.)

Cem Uzan
ve Emin Şirin’in Meclis’te olmalarını gerçekten isterdim. Ancak tablo ortada. Partinin barajı aşması mümkün değil. AKP’ye karşı Genç Parti’ye oy vermeyi düşünenler gerçekçi olsunlar, son seçimden ders alsınlar, tabloyu iyi görsünler ve lütfen bana kızmasınlar. Kendi kendilerine şu soruyu sorsunlar:

"Emin Çölaşan’ın bu yazdıkları doğru mu, yanlış mı? 2002 seçiminden ders aldık mı? Bizim işimiz şimdi de oyları böldürüp AKP’yi yeniden iktidara taşımak mı?"
Yazının Devamını Oku

Paketler, torbalar çuvallar...

10 Temmuz 2007
SEÇİM yaklaştıkça insancıl AKP’nin beş yıl boyunca silindir gibi ezdiği kesimlere insancıl yardımları hızla büyüyor. Özellikle AKP’li belediyeler ve devletin kurduğu vakıflar eliyle ahaliye paket, torba, çuval dağıtımı olanca hızıyla sürüyor. Okuyucum Ankara’dan yazıyor: "Sevgili abi, karı koca çalışıyoruz. Sadakaya muhtaç değiliz. Geçen gün eve geldiğimde, büyük bir koli buldum. Üzerinde belediye arması. Açtığımda içinden çıkanlar: Deterjan, sabun, pirinç, nohut, bulgur, kuru fasulye, salça, reçel, tuz, kesme şeker, çay, yağ. Evde dört kişiyiz, bize 15 gün yeter! Koliyi evde bulunan yeğenime bırakmışlar, ’Seçimde bizi unutmayın’ diye bir de rica etmişler. Apartman komşularımıza sordum. Onlara da bırakılmış. İşin matrağı, bizim ev sahibi sekiz dairelik apartmanda dört daire sahibi, varlıklı biri. Ona da vermişler. Bunların parası aslında vatandaşın cebinden çıkıyor. Koca koca paketleri özellikle bizim semtlerde her eve bırakıyorlar. Ayvalık’ta yeğenim var, onlara da iki torbada 500 kilo kömür getirmişler. Karakoldaki polis arkadaşlarla konuşurken öğrendim. Onların mahallede bizim koliye ek olarak birer çuval soğan ve patates dağıtımı yapmışlar. Sizin yazdığınız gibi tam bir sadaka ekonomisi. Böyle bir rezilliği, böyle bir hortumu bugüne kadar görmek nasip olmamıştı, şimdi oluyor. Siz paketleri alın ama oyunuzu bildiğiniz gibi kullanın demiştiniz, biz de aynen öyle yapacağız. Merakım, bu değirmenin suyu nereden geliyor? Trilyonları babalarının cebinden mi karşılıyorlar? Saygılarımla."

* * *

İş iyice çığırından çıktı. Bir yanda ahaliye koliler, çuvallar, torbalar dağıtılıyor. Öte yanda ise beyefendiler, altlarında devletin uçağı, helikopteri, kırmızı plakalı makam araçları, TOKİ mitinglerinde, yani devlet parasıyla miting meydanlarında. Her yerde düzmece açılışlar yapılıyor. "Başbakan dün falanca ilimizde 340 yeni tesisi ve altyapı yatırımını hizmete açtı!.." Atma Recep, din kardeşiyiz.

Düzmece açılışı yapılan yerler yıllardır hizmette. Hastanelerde binlerce ameliyat yapılmış, okullarda çocuklar kaç yıldır diploma almış! Bunların açılışı yapılıyor!

Başbakan miting meydanlarında ve her yerde, nereye giderse gitsin, otobüsünde ve kendisini izleyen devlet araçlarında götürdüğü oyuncakları çocuklara dağıtıyor. Çocukları çok severmiş!.. Küçücük çocuklar oyuncaklara saldırıyor, ucuz Çin malı plastik nesneler kapış kapış gidiyor.

Oy kepçelemek için küçük yavruları ve onların üzerinden anne babalarını bile kullanmaktan sıkılmıyorlar.

* * *

Şimdi yeni bir uygulama başlattılar... Çünkü korku dağları bürüdü. Bazı kamu kuruluşlarında, hatta özel sektörde patron, şef ve müdür düzeyindeki kişiler personeli çağırıyor. Lafa dostça girdikten sonra şöyle deniliyor:

"Oy verme yerine girdiğinde evet damgasını AKP’ye bastığının fotoğrafını cep telefonunla bir çekiver, biz de görelim."

Devlet ve kendi atadıkları kadrolar, özellikle büyükşehir belediyeleri ile bunlara bağlı belediye şirketleri, şimdi AKP kurtulsun diye trilyonlar harcıyor. Baskılar inanılmaz boyutta. Düşünün ki Ankara’da Bayındırlık Bakanlığı, İstanbul’da Milli Eğitim Müdürlüğü’nde olduğu gibi cep telefonuyla çekilen fotoğraf bile isteniyor.

* * *

Bütün bunlar, avanta dağıtımı, baskılar, şantajlar, kibar ricalar niçin yapılıyor?.. Çünkü iktidar partisi, gerçekleri gördü.

MHP gümbür gümbür geliyor. CHP zaten geliyor.

İlk girişte Meclis’te en az üç parti olacak. Yeniden bir AKP iktidarı ciddi tehlikede.

Bu yolsuzlukların, devlet ve millet parasını yağmalamanın, peşkeşin, siyasal amaçla kullanmanın hesabının sorulacağını, iktidar partisi artık iyi biliyor.

Şimdi bütün umutları şu: "Biz kaç milyon aileye beleş kömür, beleş gıda paketi dağıtırsak, bu sadaka ekonomisi ile kaç milyon oy apartırız!"

Dikkat ediniz, bu dağıtım önümüzdeki 2l Temmuz günü bitecek. Sonra ak koyun kara koyun belli olacak. Takke düşecek, kel görünecek.

Alın paketinizi, oyunuzu bildiğiniz gibi kullanın.

Transfer çalışmaları

CİDDİYETSİZLİK o boyuta vardı ki, hayatında Eskişehir’de bir gününü geçirmemiş olan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, şimdi oradan aday gösterilince Eskişehir’de "şirinlik gösterileri" yapmaya başladı. Eskişehir’den Halkbank’a emir veriyor: "Buradaki esnafın borcunu erteleyin, yeniden kredi verin."

Spor yaşamını ne yazık ki sona erdiren futbolcu Sergen, Eskişehirspor’a transfer oldu. Bu yaşından sonra Eskişehirsporlu olmaya soyunan Unakıtan imza töreninde, el kol sallıyor!

Diyarbakır milletvekili, Tarım Bakanı Mehdi Eker, Diyarbakır’da dört bin kişilik Metina aşiretini AKP’ye transfer etti. Tören düzenlendi, orada nutuk bile attı! Helal olsun!

Paketler, torbalar, çuvallar, futbolcu ve aşiret transferleri... Türkiye çapında bir kara mizah yaşıyoruz, bildiğiniz gibi değil. Allah kurtarsın.
Yazının Devamını Oku

İlhan Taşçı’nın kitabı

8 Temmuz 2007
BUGÜN size çok ilginç, son derece çarpıcı, neredeyse tamamı belgelerden oluşan bir gazeteci kitabını daha tanıtmak istiyorum:<br><br>"Bir AKP Belgeseli. Maskesiz Soygun." (Siyah Beyaz Yayınları, siyahbeyazkitap.com) Yazan, Cumhuriyet Gazetesi muhabiri, gazeteci kardeşimiz İlhan Taşçı.

Bu kitabı her Türk vatandaşı okumalı. Ama özellikle önümüzdeki seçimde AKP’ye oy verecekler okumalı ki, kime oy vereceklerini bilsinler!

İlhan Taşçı dört dörtlük bir araştırma yapmış, beş yıldan bu yana ülkemizi kimlerin yönettiğini ve "marifetlerini" belgelerle konuşturmuş. İnsan okudukça inanamıyor... "Vurgunun, yozlaşmanın, yalanın ve talanın bu kadarı da olmaz" diye bağırası geliyor.

İktidara mensup vurguncular nasıl affedildi? Onlar için nasıl af yasaları çıkarıldı? Servetleri nasıl arttı? Kimlerin düğününde oğlanla kıza birileri tam 29 kilo altın taktı? Bunları koruyan ve kollayan hákimler nasıl terfi ettirildi? Kollamayan hákim ve savcıların başına neler geldi?

Kurdukları şirketler, aldıkları gemiler. Aile boyu köşeyi dönenler...

Hayali ihracatçı bakanlar. Teşvikler, tapular, aile şirketleri, özelleştirme vurgunları. Terörist Yasin El Kadı’ya kefil olmanın nedeni.

Vurgun, soygun, hortum, belediye yolsuzlukları...

Hazine arazilerinin ve altın yumurtlayan tavuk olan sanayi tesislerimizin peşkeş çekilmesi.

Dokunulmazlık zırhından yararlanıp vurgunu sürdürenler.

Tarikat-siyaset-ticaret üçgeninde ortaklaşa hortum ve karanlık ilişkiler...

Tekmili 36 kısım!

İlhan Taşçı’yı kutluyorum. Kravatlı soyguncuların eseri olan "maskesiz soygunu" yakalamış, "bir AKP belgeseli" yapmış ve kitap yazmış.

Biliyorsunuz, soygunu sokakta yapan ayak takımının, gaspçıların, kapkaççıların yakalanma olasılığı var. Ancak kravatlı soyguncular için yakalanmak söz konusu değil!.. Çünkü onlar devlet mekanizmasını ele geçirmiş.

İlhan da bu kravatlı soyguncuları araştırmış, "hortuma damardan girenlerin (!)" marifetlerini belgelemiş.

Size burada bazı kitapları öneriyorum, "Okuduktan sonra bana teşekkür edeceksiniz" diyorum. Bu da onlardan biri. Mutlaka okuyun.

Ancak seçimde oyunu AKP’ye verecek olanlardan özellikle istirham ediyorum:

Lütfen sizler bu kitabı hemen okuyun. Sonra kendi kendinize sorun:

"Ben oyumu kime veriyorum? Bunlara mı?"

VE ERGÜN POYRAZ

ERGÜN Poyraz’ın kitapları satış rekorları kırmaya devam ediyor. Ergün Poyraz bir seri yakaladı, kitaplarında sürdürüyor:

Hazreti Musa ve günümüzdeki bağlantıları!

Sizlere burada iki kitabını tanıtmıştım. İlki tam 100 bin, ikincisi 60 bin sattı ve okuyanlardan yüzlerce teşekkür mesajı aldım.

"Musa’nın Çocukları. Tayyip ve Emine." (Tayyip Bey mahkemeye başvurdu ve kitabın piyasadan toplatılmasını istedi. Bu istemi reddedildi.)

"Musa’nın Gül’ü."
Abdullah Gül.

Ergün Poyraz şimdi son kitabını yayınladı. Bu kez Bülent Arınç’ı anlatıyor:

"Musa’nın Mücahiti." (Togan Yayıncılık.)

Bu kitapta hem Bülent Arınç’ı, hem de geçmişini, kökenini, marifetlerini, söylediklerini öğreneceksiniz.

Bülent Arınç’ın dedesinin, Asteğmen Kubilay’ı 1930 yılında boğazını keserek Menemen’de şehit eden Derviş Mehmet olduğu iddiaları yaygın.

Gerçekten öyle mi?

Yanıtını ben vermiyorum, bu kitapta bulacaksınız.

Çok ilginç değişik, güzel kitaplar çıkıyor.

İlhan Taşçı, Ergün Poyraz mutlaka okunmalı...

Ve herkes kime oy verdiğini, vereceğini iyi bilmeli.

Ellerine sağlık.
Yazının Devamını Oku

Haraç mezat...

7 Temmuz 2007
MİLYONLARCA yurtsever insanımız, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler yıllardır yırtınıyor: "Yapmayın etmeyin, ülkemizin en stratejik kuruluşlarını, altın yumurtlayan tavuklarını eşe dosta, işbirlikçilerinize ve yabancılara peşkeş çekmeyin." Dinleyen kim! Seçime 17 gün kala Petkim’i de apar topar sattılar.

Kime? Adamlar 2 milyar doları bastırıp koskoca tesisleri, fabrikaları, barajı, arazileriyle alıyor ama kim oldukları belli değil. Şu anda da bilinmiyor. Alanlar, açık artırma salonunda mutlu! Kahkaha atarken fotoğraflarını gördünüz. Peki kim aldı Petkim’i?

Rus-Kazak ortaklığı imiş. Başındaki şahsın adı Ruben Vardanyan. Para babası. Ermeni lobisinin önde gelenlerinden biri. Çalışmaları arasında Ermeni soykırımının dünyaya duyurulması en başta geliyor.

Bir başka ortak ise yine para babası, aynı zamanda Kazak-İsrail vatandaşı Alexander Mashkevich. Avrasya Yahudiler Konfederasyonu Başkanı!

Bu hususlar önceki gün ihaleyi kazananların salondaki temsilcilerine gazeteciler tarafından soruldu. Mutluydular, kahkaha atıyorlardı ama yanıt vermediler, veremediler.

Şimdi takke düştü, kel göründü.

Petkim’in Ermeni-Yahudi-Rus-Kazak arasında pay edildiği ortaya çıktı. Acaba bu şirket kaç petrokimya tesisi çalıştırmıştı? Daha fazla bilgi hiç kimsede yok.

Dünyanın önde gelen haber ajansı Reuters bile bu olayı bütün dünyaya, "Petkim, kimliği belli olmayan alıcılara satıldı" cümlesiyle duyurdu.

İktidar yalakalığı yapan bizim medya ve özellikle İslamcı basın, satış sonrasında zevkten dört köşe olmuştu. Manşetler ve haberler dört dörtlüktü!

"Zafer... Petkim çok iyi fiyata gitti. Ekonomi muhteşem... Petkim satıldı, borsa coştu... Ekonomi uçuyor...."

Seçim meydanlarında ahaliye "din, iman, Müslümanlık, dindar cumhurbaşkanı" nutukları atanlar, öteki altın yumurtlayan tavuklarımız gibi Petkim’i de Ermeni lobilerine, Yahudi lobilerine, yabancılara satarken acaba hiç mi utanmıyorlar?

* * *

Türkiye üzerinde inanılmaz bir oyun oynanıyor. Elimizdeki en kárlı, en verimli ve en stratejik tesisler, kuruluşlar ve değerli araziler ya AKP’lilere, ya da yabancılara tek tek pazarlanıyor.

Tüpraş, Telekom, Petkim, limanlar, bankalar, akla ne gelirse...

Bütçe nanay! Türkiye beş yıldan beri bu satışlardan gelen paralarla yönetiliyor.

Sonra borsa coşuyor (!) falan filan! Borsanın coşması acaba halka mı, yoksa borsanın yüzde 74’üne sahip olan yabancılara, ya da bizim para babalarına mı yarıyor?

Madem borsa coşuyor ve Türkiye uçuyor!.. O coşma ve uçmadan geldiği iddia edilen paralar nereye, kimin cebine gidiyor? Memur, işçi, çiftçi, esnaf, emekli, işsiz, bu pembe tablodan (!) en küçük bir pay alıyor mu? Elbette almıyor. O halde bu paralar nereye gidiyor, kimlere yarıyor, kimleri kalkındırıyor?

Yatırım var mı? Yok! Sadece satış var.

Öbür tarafta ise açlık sınırında yaşayan, ayın sonunu getiremeyen, iş bulamayan milyonlarca kişiye seçim öncesinde AKP tarafından fasulye, bulgur paketleri, yaz ortasında beleş 500 kilo kömür dağıtılıyor. Dağıtım tüm Türkiye’de, özellikle oy deposu büyük kentlerin varoşlarında belediyeler ve belediye şirketleri tarafından olanca hızıyla sürdürülüyor ki, AKP o kesimlerden oy apartsın.

Her dağıtımda, her alım ve ihalede kendi yandaşları malı götürüyor, sonra birilerine payları ödeniyor.

* * *

Evet, üzerimizde oynanan korkunç oyun önceki gün bir kez daha kanıtlandı.

Petkim’i kimin, kimlerin aldığını hem satışı yapan bizimkiler bilmiyor, hem de alanlar işin içyüzünü açıklamıyordu.

Şimdi iktidar kesimi, milyonlarca insanımıza içinden şöyle diyor:

"Boşverin canım kimin aldığını, kim aldıysa aldı! Ermeni, İsrailli, Amerikalı, Rus, Kazak, üçkáğıtçı, beşkáğıtçı, karapara, akpara, size ne! Biz gelecek paraya, borsanın coşup coşmadığına bakarız."

Bu "Müslümanların (!)" her şeyi, dini imanı para olmuş.

Haraç mezat sat, peşkeş çek, devletin ve milletin malı kime giderse gitsin.

Seçimde oyumuzu bunlara verelim ki elde kalanlar da bir an önce satılsın, sonra hep beraber derdimize yanalım!

Eğer iş işten geçmemişse.
Yazının Devamını Oku