Eda Yürenk Odabaş

Bizi yakından ilgilendiren yapıların mimarları

18 Ağustos 2020
Sokakta yürürken çevremizde bulunan, belki bizi boğduğunu hissettiğimiz için kafamızı bile kaldırmadan yürüdüğümüz, yanından geçip gittiğimiz, kimi zaman çevreye uyumsuzluklarıyla şikâyet ettiğimiz, kentimizin siluetini oluşturan yapılar... Ya da yaşadığımız mekanlarda bulunan mobilyalarımız, evimizi veya ofisimize zenginlik katan tasarımsal objeler…

Durup bir bakınca ne hissediyorsunuz? Ya da hiç bu açıdan baktık mı? Nasıl var oldular, hangi gereksinimler tasarımsal süreçleri kamçıladı. Bunları kimler yaptı? En azından içinde yaşadığımız kentin oluşumuna katkı sağlayan birkaç mimar veya tasarımcı tanısak ve bu alanda da söyleyecek birkaç sözümüz olsa fena olmaz diye düşünüyorum.

20 yy. mimarlarından biri olan;

- Le Corbusier

1887- 1965 yılları arasında hayatımıza damga vurmuş İsviçre asıllı Fransız mimar, ressam, heykeltıraş, endüstri ürünleri tasarımcısı ve şehir planlamacısıdır. Çevremizde gördüğümüz yapıları ona borçluyuz diyebiliriz. Betonarme yapılara çoğumuz pek sıcak bakmasakta Le Corbusier dahiyane bir mimar.

II. Dünya Savaşı sonrası konut ihtiyacının oluşması ve bu yapıların daha kolay ve kısa sürede inşa edilebilecek olması vizyonuyla yola çıkmıştır Corbusier.

İçinde alışveriş için marketlerimizin bulunduğu, havuzu, spor salonu, toplantı salonlarımızın olduğu toplu konutlarımızın temelini de Corbusier atmıştır. Günümüzde içinde yaşadığımız toplu konutların esin kaynağı; Fransa’nın Marsilya şehrinde bulunan Unite d’habitation’dır. 1946-1952 yılları arasında inşa edilen bu yapı Brütalizm akımının estetik ve işlevsellik bakımından en güzel örneklerindendir. (Brütalizm; yapı elemanlarının ve strüktrün gösterişsiz, sade tüm çıplaklığıyla olduğu gibi bırakılmasıdır). Betonun soğuk havası ve kaba görünümünü bu yapıda Le Corbusier, sarı, kırmızı ve yeşil renklerle dengelemiş ve sıcak bir görünüm elde etmiştir.

Corbusier yapıların da 5 temel ilke vardır. Bunlardan ilki; pilotiler üzerinde yükselme’’. Nedir piloti? Binayı zeminden veya sudan kaldıran sütunlar veya kazıklar diyebiliriz. Böyle bir uygulama bize zeminden tasarruf sağlayarak otopark kullanım alanı ortaya çıkarabilir mesela. İkincisi; teras çatı. Çatıları düz kullanarak hem çatı bahçesi hem yaşam alanı oluşturmuş ve toprağı kullanıcılara böyle iade ettiğini söylemiştir. Le Corbusier her ne kadar betonarme ile hayatımıza girmiş ise de BA’nin doğa ile iç içe olmasını, yeşili savunduğunu bilmeliyiz. Üçüncüsü; serbest cephe. Dördüncüsü; serbest plan. Bu da taşıyıcı duvarların ortadan kalkmasıyla iç tasarımda serbest plan anlayışını ortaya çıkarıyor ve tasarım özgürleşiyor. Son olarak ise; bant pencere... Manzaranın kesintisiz bir şekilde izlenmesini sağlayan yatay şeklindeki bant pencereleri tasarlayarak o yapının yatayda daha fazla doğal ışık almasını sağlamıştır. Bu 5 temel ilkesini bir arada görebildiğimiz en önemli yapısı "Villa Savoye"dir.

- Ludwig Mies van der Rohe

Yazının Devamını Oku

Galata Kulesi hikayesi

21 Temmuz 2020
Galata Kulesi hakkında bugüne kadar belki birçok şey duydunuz ya da sadece yolunuzun üstündeydi de bakıp geçtiniz. Kimi zaman da bulunduğu yere oranla, hacimsel büyüklüğünü gölgelik olarak kanıksadınız. Ama karşısına geçip şöyle bir baktınız mı? Neredeyse 1500 yıldır ayakta olan bu yapı kim bilir neler yaşadı, kimleri bağrına bastı, ne hikayeler duydu?

Onunla aynı şehri paylaşan bizlerin hiç yoksa bu yaşayan tarihin, öz geçmişini bir incelememiz gerektiğini düşünüyorum.

Galata Kulesi, İstanbul-Avrupa Yakası’nın tarihi ve turistik yerlerinin başında gelir.

528 yılında, Bizans İmparatoru Fener Kulesi olarak yaptırmış. Kule 1453 yılına gelene kadar birçok tahribat yaşamış, neredeyse her yüzyılda bir yenilenerek tekrar yaşama dahil edilmiş. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kasımpaşa tersanelerinde çalışan mahkumlar için zindan olarak kullanıldığı söylenir. III. Murat zamanında kısa bir süreliğine rasathane olarak kullanılmış. Ancak o dönem insanlarının pozitif bilime yaklaşımlarından ötürü bu kullanım amacı fazla uzun sürmemiş. 17.yy’da ise yangın kulesi olarak devam etmiş.

Kule; tarihi bir olaya tanık olmakla da ünlüdür aslında. Kimilerine göre efsane, kimilerine göre ilginç bir olgudur. Evet, H. Ahmet Çelebi’den bahsediyorum.1638 yılında Hezarfen Ahmet Çelebi’nin tahtadan yaptırdığı kanatlarını sırtına takıp, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçtuğu söylenir. Bu uçuş Avrupa’da büyük bir ilgi görmüş, İngiltere’de de bu uçuşu gösteren gravürler yapılmış.  

Türkiye’deki Romanesk Mimari’nin örneği: ‘’Galata Kulesi’’

Romanesk; 11 ve 12.yy’da Batı Avrupa’da etkili olan bir mimari akımdır. Gotik dönemin hemen öncesidir. İlk olarak ‘’Romanesk’’ terimi 1818 yılında kullanılmıştır. İngiltere de ise bu akıma ‘’Norman Mimari Tarzı’’ denmektedir. Bu mimari tarzda tasarlanan her bir yapının, kulelerin, şatoların, dini yapıların insanda uyandırmasını beklediği his; güç ve aşırı sağlamlıktır. Bu yüzdendir ki Galata Kulesi’nin özellikleri Romanesk Mimari tarzını yansıtmaktadır.

Galata Kulesi’nin özellikleri:

• İlk yapı malzemesi ahşaptı.

Yazının Devamını Oku

İçimizdeki sanatçı kişiliği ortaya çıkaran stil: Loft

10 Temmuz 2020
Hadi gelin biraz sanatçı kişiliğimizi ortaya çıkaralım. Bu tasarımla yenilenmiş bir yaşam alanında şair ya da bir yazar mı oluruz? Yoksa ufkumuzu kesen duvarların olmamasından sıkılacak mıyız?

Loft tarzının 1970’li yıllarda Amerika’da yaşayan insanların konut arayışının bir sonucu olarak doğduğu söylenir. Konut sıkıntısı çeken halk eski depoları, kullanılmayan fabrikaları dönüştürmeye başlarlar ve genellikle içimizdeki sanatçı kişilik, bu tarzı çok sever.

Bu tarz aslında görmek isteyip de göremediğimiz duvarların arkasını görme şansı veriyor. Kesintisiz bir görüş alanı sağlarken, duvar olmaması nedeniyle sınırsız bir tasarım özgürlüğü sunuyor.

Loft tarzının benim en sevdiğim yanı her şeyi yalın ve çıplak haliyle görebilmemiz. Büyük mekânda yer alan oturma odası, pişirme alanı ve yemek odası kombini tek yerde bulunuyor ve bölünme, duvarlarla değil istenirse sadece dekoratif seperatörler ile çözülebiliyor. Duvarların çıplak hali, tuğla görünümü ya da beton görünümlü hali olduğu gibi bırakılmakta tavandaki havalandırma kanalları ya da yangın boruları görülmektedir. Açıkta kalan kirişler size ‘’Merhaba’’ diyebiliyor. Bütün detayları olduğu gibi bırakmak bu tarzın genel bir kuralıdır. Yani; hiçbir şey gizli değildir.

Tuğla görünümlü duvar bu tarzın olmazsa olmazları arasındadır. Mutfak olarak tercih edeceğiniz endüstriyel tipi metal mutfak konseptini, büyük ahşap yemek masası ile kombinlemeniz tarzın ana hatlarını oluşturmaktadır. Bu kocaman ahşap yemek masasının bir kenarında yer alan rustik bir aydınlatma ile projelerinizi tasarladığınızı, yazılarınızı veya şiirlerinizi yazdığınızı düşünün... Gerçekten ilham verici.

Genellikle depo veya fabrika dönüşümlerinden doğan bu yaşam alanlarında tavanlar yüksektir ve tavana kadar uzanan kütüphaneler dikkat çeker. Bu konsept ile hem modern hem spor tarzı bir arada yaşayabilirsiniz. O yüzden geniş rahat görünen L koltuklarınızı baş köşeye yerleştirebilirsiniz. L koltuğunuzun kumaşını isterseniz yumuşak, rahat kumaş yelpazesinden seçin isterseniz de biraz şıklık katmak isterseniz deri kumaş detaylar kullanın. Bu deri detaylar sadeliğin yanında konseptinize karizmatik bir duruş sağlayacaktır. Mekanda hareketliliği sağlamak istiyorsanız yerde aralıklarla duran üst üste tablolar kullanabilir ya da duvarda büyük ve geniş panolara yer ayırabilirsiniz. Ayrıca, özel tasarım eşyalarınız varsa mekana zenginlik algısı katacaktır.

Loft tarzında rahat ve biraz da olsa bohem bir algı oluşmaktadır. O yüzden şatafatlı ve süslü objelerden ziyade büyük parçalı dekoratif eşyalar kullanılmaktadır. Örneğin belirlediğiniz bir alana bir piyano veya bisiklet yerleştirmek gibi.

Bence, evini yenilemek isteyen ve belki de ilhamını arayan içimizdeki sanatçı kişiliğimiz için bu tarza bir şans vermeliyiz.

Roma'ın ikonik sembolü: Kolezyum

Yazının Devamını Oku

Kendi evinin mimarı olmak

4 Temmuz 2020
Herkes öncelikle kendi evinin mimarıdır bunda hemfikiriz. Çünkü o mekanda biz yaşıyoruz, neyi isteyip neyi istemediğimizi elbette biz bileceğiz, nerede uzun vakitler geçiriyoruz, hangi renk objeleri sevip hangi tarz konseptle bunları evimize yakıştırıyoruz biz biliyoruz.

Ama bunları yaparken; "Sade ve hoş çizgisel şeylerden oluşan siyahın net şekilde kullanıldığı büyük çerçeveler vardı ya…" ya da "Ben beton görünümü seviyorum ama metallerde oluyordu içinde, soğuk görünümlü ama ben sıcak ortam seviyorum nasıl yapsak?" dediğiniz anda mimari üslupta bilmeniz gereken birkaç adım sizi kavram karmaşasından kurtaracaktır.

Sevdiğimiz bir stil var, peki bu hangisi? Hangi üslup size hitap ediyor? Önce; gelin birlikte bir liste hazırlayalım;

- Hangi malzemeleri seviyorsunuz?

- İlk fırsatta renk olarak neyi tercih ediyorsunuz?

- Evinizde çok eşyalardan hoşlanıyor musunuz?

- Mobilyalarınızda oval formlar mı sizi yansıtıyor?

- Loş, sarıya dönük aydınlatmalardan mı hoşlanırsınız yoksa ışıl ışıl ferah bir aydınlatma mı?

Bu yazımda; evden yeni yeni çıktığımız fakat halen çoğumuzun evde olduğu şu günlerde, karantina sürecini de göz önünde bulundurarak size yalın, ferah, doğayı evimize davetkar bir şekilde buyur ettiğimiz bir mimari stilden bahsetmek istiyorum.

Yazının Devamını Oku

Evden çalışma sürecinde motive edici dekorasyon önerileri

27 Haziran 2020
Hepimiz koronavirüs salgını nedeniyle evlerimize kapanmak zorunda kaldık. Bu süre zarfında işe gitmek durumunda olanların yanı sıra çalışmalarını evden sürdürenler de çoğunlukta.

Evden çalışmak, birçoğumuzun düşündüğü gibi kapana kısılmak olarak değerlendirilmemeli. Bu düşünceleri, herkesin hayalinin bir köşesinde barınan, 'Home office' çalışma düzenini deneyimleme fırsatı olarak görebiliriz. Gelin, şimdi bu deneyimi keyifli dekorasyon önerileri ile güçlendirelim.

Öncelikle, çalışma ortamınızın nasıl olmasına karar vermeniz gerekir. Genel de işimize tam olarak odaklanabilmek için sakin bir ortamda çalışmayı tercih ederiz. Güçlü bir konsantrasyon için kalabalık olmayan bir çevre gereklidir.

Elbette üzerinde çalışacağınız bir masanız olacaktır. Bu masanın gün boyu ışık alan bir bölgede olmasına dikkat edin. Bu sizi, çalışma süreniz boyunca dinç tutacak ve ferah bir ortam sağlayacaktır. Bununla birlikte masanızın konumu da çok önemli. Çalışma masanızı arka kısımdan ışık alan bir yere konumlandırırsanız, bilgisayar ekranınıza doğrudan ışık geleceğinden bu çalışma veriminizi düşürecek ve ekranı yeterince göremeyeceksiniz. Bunun için ya ışık alan yeri siz doğrudan izleyebilir ya da dikkatinizin dağılmaması için masanızı pencereye çapraz konumda yerleştirebilirsiniz.

Diğer bir seçenek ise, eğer imkanınız varsa, yemek masanızın üzerindekileri kaldırın ve kendinizi işinizin patronu hissederek bu geniş masaya yayılın. Konumunuzu ise odanın geniş alanına bakacak, arkası kitaplık olan duvarı kullanacak şekilde ayarlayın. Bu tüm odaya hakim olduğunuz hissini uyandıracak ve iç güdülerinizdeki ‘’hakimiyet kurma’’ duygularınızı ortaya çıkaracaktır. Dolayısıyla, iş veriminiz artacaktır.

Seçtiğiniz çalışma ortamının ses ve ısı detayına da önem vermelisiniz. Çalışacağımız saatler içerisinde çevremizde çok fazla gürültüye maruz kalabiliriz, bu yaşadığımız koşullarda şu an için normal olarak karşılanabilir. Bu ses izolasyonunu, belki biraz olsun azaltmak için yapacağımız yenilik ise duvarımıza, odamızın konseptine uygun birkaç geniş tablo asmak olabilir. Eğer geniş tablolarınız yoksa evde bulduğunuz deseni hoş görünen kalın kumaşlarınızdan birini seçip, çerçeve oluşturacak dört adet çıtaya gerebilir, kendinize ses izolasyonu için gerekli tabloyu oluşturabilirsiniz. Bu diğer mekanlardan ya da dış cepheden gelen sesleri biraz olsun içinde hapsedecek ve sizi rahatlatacaktır. Ayrıca, sevdiğiniz tabloları duvarınızda görmek siz de pozitif etki yaratacağından bu etkiyi en iyi şekilde iş veriminize yansıyacaktır.

Aynı şey ısı izolasyonu için de geçerlidir. Çalışacağınız ortamda konforunuz çok önemlidir. Bu sebeple, çok sıcak veya soğuk olmamasına dikkat edin. Sık sık havalandırma yapıp, çalışma ortamınızın havasını tazeleyin.

Temiz havaya ek olarak, konseptinize uygun dekore edip, konumlandırabileceğiniz yeşil bitkilerden de yardım alabilirsiniz. Masanızın kenarına koyacağınız kaktüs bitkisi odamızda bulunan negatif havayı çekecek ya da küçük teraryumlar biz çalışırken hoş bir ambiyans yaratacaktır.

  

Yazının Devamını Oku

Canlı renkleri yaşadığımız mekanda kullanabilmek

20 Haziran 2020
Yaşadığımız mekanlarda sevdiğimiz renkleri görmek, o renk ile özdeşleşen objelerimizi sergilemek isteriz. Fakat seçimimiz olan renkler, canlı renkler ise? Elbette, sevdiğimiz renklerin nötr veya soft renkler olması gerekmiyor.

Genelde mekanları geniş ve ferah göstermek için açık tonlar kullanılır. Bu doğru ama bu kendi renk tercihlerimizi kullanamayacağımız anlamına gelmiyor. Örneğin; mor renk seviyoruz ya da kırmızının tutkunuyuz. Yaşam alanımızda bu kıpır kıpır renkleri nasıl kullanabiliriz?

Evimizin duvarlarının tamamını bu iddalı renklere boyamamak bizim lehimize olacaktır. Çünkü günümüzde yaşadığımız evler yeterince geniş değil ve bu renklerle mekanımızı iyice daraltmamak ve boğmamak gerekir. Tercihen boya yapacağımız odamızın sadece bir duvarında bu canlı rengi uygulayabiliriz. Hem sevdiğimiz rengi özelleştirmiş olur hem de mekânda özel bir atmosfer yaratmış oluruz. Ama bu duvar, televizyon duvarı olmamalıdır. Çünkü TV duvarı olan yerlerde yeterince kalabalık eşyalar barındırırız ve bu bölümü bir anda hem sakinlikten uzak hem de göz yorucu hale getirebiliriz, buna dikkat etmeliyiz.

Eğer sevdiğiniz canlı bir rengi uygulayacaksınız, bu kütüphane duvarı olabilir. Ama arkası açık, sadece çerçevelerden oluşan ve duvarın tamamını kaplayacak bir kitaplığın aralıklarından size sevdiğiniz renk "Ben buradayım" diyebilir. Ayrıca boş bir duvarın ortasında yine sadece siyah renkli içi boş 35x50 veya 50x70 santimetre boyutlarındaki birkaç adet çerçeveleriniz, aslında bu duvar renginin kendisinin bir sanat eseri olduğunu ifade etmek için kullanılmış akıllıca bir yöntem olabilir. Mevsimine göre sergileyebileceğiniz birkaç yeşil yapraklı ya da sonbahar yapraklarının da doldurduğu tablolarla birlikte.

Bununla birlikte berjerinizin olduğu duvarı seçebilir koltuğunuzun deseniyle uyumu yakalayabilir, belki etrafa koyduğunuz tekstil ürünleriyle veya objelerle de konsept oluşturabilirsiniz. Bu yazımdaki; iki rengi göz önüne alırsak eğer duvarınızı mor renge boyadıysanız, yerlere koyacağınız farklı tonlardaki koyu yeşil büyük minderler ve doğallığı çağrıştıran hasır kilimler, hazeran sandalye veya objelerle ortamı tamamlayabilirsiniz.

Kırmızı duvar rengini esas alırsak; öncelikle kullanacağımız kırmızının tonu çok önemlidir. Mümkünse koyu tonlarda kırmızı rengi tercih edebilirsek, kombinleyeceğimiz renk skalası genişleyecektir. Kırmızı olacak duvara karar verdikten sonra, kırmızıya benim çok yakıştırdığım antrasit tonlarda bir kütüphane de seçebilirsiniz. Ya da ekru, bej, sütlü kahve tonlarındaki soyut tablolar ya da hasır sepetler ile bir konsept oluşturabilirsiniz. Etnik bir tarzınız var ise; ibreyi biraz bohem yaşama doğru çevirip bu duvarın olduğu alana etnik tarzda koyu renklerde kilim atabilir, duvara yakın bir bölüme birkaç adet yeşil yapraklı saksı bitkileri koyabilir ya da kahve tonlarında makrome ipinden hazırlanan el işi desenleri asabilirsiniz.

Gezmek istediğiniz yapıların hikayelerini hiç merak ettiniz mi?

Hepimizin romantik bir gezi dendiğinde ilk akla gelebilecek birkaç yerden biri olan Paris ve sembolü Eyfel Kulesi’nden bahsedelim. Evet, Eyfel Kulesi’ne gitmek, en tepesine çıkıp Paris’i oradan seyretmek, birkaç fotoğraf çektirip, sosyal medya hesaplarımızda paylaşmak isteriz. Peki bu 'mimari yapı' hakkında neler biliyoruz?

Adından da anlaşılacağı gibi tasarımcısı Gustave Eiffel’dir. Bazı kaynaklarda ise; birlikte çalışmış olduklarından mimarının Stephen Sauvestre olduğu söylenir. 1887 ile 1889 yılları arasında Fransız Devrimi’nin 100.yıl kutlamaları sebebiyle yapılmıştır. İlk yapıldığında Gustave Eiffel; kuleye sadece 20 yıl müsaade almıştı. Fakat kule (300 metre) iletişim için gerekli yüksekliğe ulaştığından ve Atlantik ötesi haberleşmeye imkân sağladığından kalmasına izin verildi.

Yazının Devamını Oku