Cengiz Çandar

Ankara’nın Halep açmazı

12 Şubat 2016
Münih’te dün kimilerince Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana en önemli “uluslararası karar” sayılan adım atıldı ve Amerikan ve Rus dışişleri bakanları John Kerry ile Sergei Lavrov’un başını çektiği Uluslararası Suriye Destek Grubu (ISSG-International Syria Support Group) “Suriye’de hasmane faaliyetlerin durdurulması ve insani yardım sağlanması”  üzerine anlaşmaya vardı.

Suriye savaşını bitirebilecek sürece dönüşmesi umut ediliyor.

 

ABD ve Rusya’ya ek olarak, AB, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Çin, İran, Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, S.Arabistan ve Türkiye ve ayrıca Arap Birliğıi ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın yer aldığı “ISSG”nin altına imza attığı kararın uygulanmasına bir hafta içinde başlanacak.

 

Karar metninde yer alan “cessation of hostilities” yani “hasmane faaliyetlerin durdurulması” sözcükleri, Amerika’nın “derhal ateşkes” ile Rusya’nın “1 Mart’ta yani üç hafta sonra yürürlüğe girecek olan ateşkes” diye farklı pozisyonlarda üzerine bir “uzlaşma formülü” olarak ortaya çıktı. “Ateşkes”e oranla daha zayıf bir hali ifade ediyor.

 

Nasıl uygulanacak, uygulanabilecek mi; önümüzdeki birkaç gün içinde ortaya çıkacak.

 

Yazının Devamını Oku

Washington’dan istiskal, Ankara’da iflâs…

10 Şubat 2016
Türkiye’nin uluslararası sistem içinde konumunun ne kadar zayıfladığını anlamak istiyorsanız, son günlerde Ankara ile Washington arasındaki, Suriye Kürt örgütü PYD üzerinden yürütülen polemiğe bakmak yeterli.

Önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yen önemli “stratejik” açıklamalarını hep yaptığı gibi “havada” konuştu ve Latin Amerika dönüşü uçağına aldığı gazetecilere şunu söyledi:

 

“PYD, YPG terör örgütüdür. PKK ne ise PYD odur. Bunu bütün uluslararası örgütlere taşıyacağız. Taşımadığımız her an bizim için kayıptır. Terör örgütü olarak ilan edilmesi için adımlar atılmazsa, geç kalırız. Ve bakın, Biden yanında bir yardımcısı ile geldi. Obama’nın yanında da adı geçen bir ulusal güvenlik temsilcisi. Cenevre temsilcilerinin olduğu dönemde PYD gelemiyor, o kalkıyor Kobani’ye gidiyor. Kobani’de sözde bir generalden plaket alıyor. Biz nasıl güveneceğiz. Ben miyim senin ortağın yoksa Kobani’deki teröristler mi?”

 

 Daha ne desin? Daha açık biçimde nasıl söylesin?

 

“Ben miyim senin ortağın, yani NATO müttefikin; yoksa Kobani’deki teröristler mi, yani PYD?” diye sorarken, aslında Amerika’ya “seçim yap” demiş oldu; “Suriye politikanda ya benimle olacaksın, ya da PYD’yle!”

 

Yazının Devamını Oku

Mardin şakası, Halep ciddiyeti

6 Şubat 2016
Bir ülkenin başbakanı, o ülkenin en önemli, en yakıcı, her gün can alan, kan dökülen, ülkenin birliğini ve bütünlüğü doğrudan ilgilendiren sorununa ilişkin “10 başlıklı eylem planı” açıklar da, üzerinde bu kadar mı durulmaz?.. 

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başına gelen bu. Yine de konuya eğilmek, üzerinde durmak isteyenler oldu. İşte Hasan Cemal. Bir de üşenmemiş “eski defterleri” karıştırmış... “Allah akıl fikir versin” başlığıyla T24’te yazı yayımladı. Yazının giriş bölümü:

 

“Televizyonda Başbakan Davutoğlu’nu izliyorum, Mardin’de hükümetin bölgeye dönük ‘eylem planı’nı açıklıyor.

 

Google’a giriyorum.

 

Eski yazılar karşımda.

 

Yazının Devamını Oku

Devlet Aklı-Akıl Tutulması (1925-2015)

3 Şubat 2016
“Çözüm Süreci” boyunca İmralı’da Abdullah Öcalan ile BDP’li ve HDP’lilerin gerçekleştirdikleri görüşme zabıtları, Almanya’da Mezopotamya Yayınları tarafından “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (imralı notları)” adıyla kitaplaştırıldı.

Söz konusu kitabın bir bölümüne daha önce değinmiştik. Aşağıdaki bölüm ise kitabın 88. ve 89. sayfalarından. İmralı’da 24 Haziran 2013 tarihli görüşmenin zaptı.

 

Tarih ilginç. “Çözüm Süreci” başlayalı yarım yıl olmuş; Öcalan’ın “tarihî” diye nitelenen Nevruz mesajının üzerinden üç ay geçmiş; silahlı PKK’lılar “sınır ötesine çekilme”ye bir buçuk ay önce başlamışlar; yani Türk medyasının Kandil’i adeta “yol geçen hanı”na çevirdiği günlerin daha kırkı çıkmamış ve en önemlisi Gezi olaylarının sert biçimde bastırılmasının topu topu iki haftalık bir geçmişi var.

 

Öcalan kızgın bir uslûpla, Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan’a hitaben konuşuyor: (Sırrı Süreyya Önder, Gezi’deki görüntüsünden ötürü, Başbakan’ın gazabına uğramış, görüşmede o yok.)

 

“… Yüzyıllık sorunu çözmek kolay mı? Bakan’la görüşüp söyleyin, gerekirse elli yasa çıkaracaklar. Yasallık niye yanlış olsun. Bilmem PKK yasadan yararlanıp meşrulaşır deniliyor; evet, tabii ki öyle olacak. Amacımız bu yasadışılığı bitirmek değil midir? Bizi herhalde çocuk yerine koyuyorlar. Böyle yürümez, kör dövüş devam eder, yazık olur. Anlamıyorlar bunlar.

 

Yazının Devamını Oku

ABD, Rusya, Suriye Kürtleri ve...

2 Şubat 2016
İki hafta üstüste iki ayrı toplantıda AB’li yetkililere ve karşılaştığım Amerikalılara bir gözlemde bulundum:

“ABD’nin Suriye eksenindeki Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin tavrı, Birinci Dünya Savaşı’nın İngiltere’sini hatırlatıyor. Birbirine karşıt güçlere, aynı konuda ve aynı alanda tutamayacakları sözler veriyorlar.”

 

Suriye konusunda Amerikan-Rus ortak sponsorluğunda BM gözetiminde başlatılan Cenevre-III’te Suriyeli Kürtlerin en önemli siyasi temsilcisi PYD’nin sanki Kürtler, Suriye coğrafyasında yer almıyormuş, uluslararası sistemin Suriye’deki “bir numaralı hedefi” olan İD’ne (IŞİD) en etkili savaşkan gücü ifade etmiyormuş ve dahası bugün Suriye topraklarında Lübnan’ın üç misli büyüklüğünde bir alana hükmetmiyorlarmış gibi “masada yer almaması”na ilişkin olarak (28 Şubat tarihli Radikal yazısında) şu satırlara yer vermiştim:

 

“... Ankara ile PYD tercihi, Türkiye’deki iktidar tarafından Washington’un önüne sunulunca, Amerika, ‘dişlerini gıcırdatsa’ da, ‘şu aşamada Ankara’ demiş oldu.

 

PYD’yi ‘terörist’ görmek bir yana... ‘müttefik’ görüyor olsa da, PYD, öncelikle IŞİD’e karşı savaşan bir güç. Ama, Cenevre’de başlatılmak istenenin, rejim ile onunla savaşan muhalifleri arasındaki müzakereler olması, PYD’nin Ankara’ya ‘feda edilmesi’nin bir izahı sayılabilir.

 

Yazının Devamını Oku

Cenevre III'ten Sykes-Picot II çıkar mı?

30 Ocak 2016
Ortadoğu’nun en kıdemli siyaset adamlarından Velid Cunblat, yeni yıl dilekleri için bir süre önce aramıştı.

2016’nın “Sykes-Picot’nun 100. yıldönümü” olduğunu belirtti ve “Hatırlarsın” diye devam etti; “Birkaç yıl önce Beyrut’taki görüşmelerimizde bölge için yeni bir Sykes-Picot hazırlandığını söylemiştim. Şu andaki manzara tümüyle bu. 100. Yıldönümü’nde yeni bir Sykes-Picot’ya gidiyoruz…”

 

Sykes-Picot, Birinci Dünya Savaşı sonunda, savaştan yeni çıkması halinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu topraklarının nasıl bölüşüleceğine dair İngiltere ile Fransa arasındaki, kendisini kaleme alan diplomatların, Sir Mark Sykes ile Georges Picot’nun isimleriyle anılan gizli anlaşma.

 

Bolşevikler, 1917 Devrimi sonrasında, Çarlık arşivlerindeki kirli çamaşırları ortaya saçınca, Sykes-Picot da ortaya çıktı.

 

Savaş sonrası, Ortadoğu toprakları ise gerçekten İngiltere ile Fransa arasında “manda yönetimleri” altında parçalandı ve bölüşüldü.

 

Yazının Devamını Oku

Cenevre'nin masası, Suriye'nin sahası...

30 Ocak 2016
İsviçre’nin barış müzakereleri ile anlaşmaları ile ünlenmiş şehri Cenevre’nin, dün, Suriye konusunda “Cenevre III” adını taşıyacak yeni bir “barış hamlesi”ne ev sahipliği yaptığı varsayılıyordu.

Haziran 2012 ve Aralık 2014’te “sonuçsuz” kalmış Cenevre I ve Cenevre II’den sonra, bu kez, bir bir sonuç alma yönünde “ilerleme ihtimali” daha öncekilerden bile “daha zayıf” görünüyor.

 

The Guardian’da, dün, Cenevre III’e ağır eleştiri yönelten bir başyazı kaleme alınmıştı. Son cümleleri şöyle:


“Konuşmuş olmak için konuşmak bir ilerleme sağlanıyor olduğu aldatmasını verebilir ama bu Suriyeliler ve aynı zamanda batı güvenliği için büyük bir fiyata mal olacaktır. Sahte diplomasi diplomasi değildir.”


Oysa, Cenevre III, kendisinden öncekilere oranla çok daha sağlam bir dayanağa sahip. Öncelikle, 2015 yılının Aralık ayında alınmış bir BM Güvenlik Konseyi kararına (2254) dayanıyor. Washington ve Moskova, ilk kez, en azından Güvenlik Konseyi kararı zemininde buluşabildiler.


Yazının Devamını Oku

Cizre'den Cenevre'ye Ankara'nın gücü...

28 Ocak 2016
Suriye Kürtleri'nin, Suriye için Cenevre’de BM gözetiminde ve Washington ile Moskova “sponsorluğu”nda, temel bölgesel aktörler olarak Türkiye, İran ve S. Arabistan’ın katılımıyla kurulacak “barış masası”nda yer almayacak olması ne sonuç verecek?

Soru, şöyle de sorulabilir: PYD’nin Cenevre-3’te bulunmamasının sonucu ne olur?

 

Ya da soruyu, iyice “kişiselleştirerek”, bir kişiye indirgeyerek sormak da mümkün: Türkiye’nin karşı çıkması ve “boykot” tehdidi üzerine, BM Genel Sekreteri’nin Suriye Özel Temsilcisi Staffan De Mistura’nın PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’e Cenevre-3’e katılması için davet mektubu vermemesinin nasıl bir sonucu olur?

 

Tabii, bu soruya cevap aramadan önce, “Suriye Kürtleri” ile PYD ve Salih Müslim isimleri arasındaki “temsil ilişkisi” konusunu ya da “temsil sorunu”nu aydınlatmak gerekiyor. Malûm, PYD, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı'nın dilinde “terör örgütü”, Başbakan Ahmet Davutoğlu için “terör örgütü PKK’nın uzantısı”, en son Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da “PYD, katılırsa, Türkiye Cenevre’yi boykot eder” açıklamasını yaptığı sırada, PYD’nin “terörist” olduğunu, Suriye Kürtleri'ni temsil etmediğini söyledi.

 

Başbakan ve Dışişleri Bakanı, PYD’nin Suriye hükümetinin yanında görüşmelere katılabileceğini söyleyerek, aslında Suriye Kürtleri'nin en önemli temsilcisini “rejim” ile “eş anlamlı” ya da onun bir “parçası” olarak sunarak, Suriye’de temsil ettiği “Kürt özyönetimi” iddiasını da ortadan kaldırmayı hesaplıyorlar.

 

Yazının Devamını Oku