Ayşegül Domaniç Yelçe

“Tek Dünya - Tek Sağlık”

17 Kasım 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

“Tek Sağlık” bulaşıcı hastalıklara odaklanan; toplum sağlığına insan, hayvan ve çevre ilişkileri bağlamında bakan bir yaklaşım. Günümüzde tüm dünyada bilimsel otoritelerce gündeme getirilen “Tek Sağlık Konsepti” ile; hastalık - epidemiyoloji bağlamında, insanlara bilinç kazandırılması ve halk sağlığının kalitesini iyileştirmek için koruyucu stratejiler geliştirilmesi amaçlanıyor. 

İklim krizi, hızla artan nüfus, demografik değişiklikler, tarım alanlarının yetersizliği, yaban hayatı ile kentlerin kesişme alanlarının artması; insanları salgın hastalıklara, gıda zincirinden doğabilecek krizlere, vektör kaynaklı zoonotik hastalıklara ve antimikrobiyal dirence çok daha açık hale getiriyor.

Tek Sağlık yaklaşımı kapsamında önemli ortak sağlık sorunlarını çözüme kavuşturmak için; antimikrobiyal direnç ile mücadele, zoonotik hastalıklar ve vektör kaynaklı hastalıkların önlenmesi, güvenli ve sürdürülebilir gıda tedariğinin sağlanması adına sağlık çözümleri sunan MSD Hayvan Sağlığı’ nın Türkiye Genel Müdürü Veteriner Hekim Dr. Burhan Hacı’ nın söylediğine göre: vektör kaynaklı hastalıklar, tüm bulaşıcı hastalıkların küresel yükünün tahmini olarak %17’ sini oluşturuyor. Ayrıca insanlarda bilinen bulaşıcı hastalıkların %60’ ndan fazlası doğrudan veya dolaylı temas, vektörler, yiyecek ve su yoluyla ya da hayvanlardan geçebiliyor.

Son otuz yılda, otuzdan fazla yeni insan patojeni tespit edilmiş durumda. Bunların %75’ i hayvanlardan kaynaklanıyor. Hayvan ve insan sağlığı arasındaki bu bağlantı; insan nüfusu büyüdükçe, hayvanlarla daha yakın temas halinde yaşanan yeni alanlara yayıldıkça kuşkusuz daha da artmaya devam edecek.

Dr. Burhan Hacı’ nın da söylediği gibi, Covid-19 pandemisinin çok açık bir şekilde gösterdiği üzere; insanların, hayvanların ve gezegenimizin sağlığını bir bütün olarak düşünmek zorundayız. Vektörel kaynaklı bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasının ve yayılmasının önlenebilmesi ve toplum sağlığının korunması; ancak, halk sağlığı tehditlerinin bütünsel olarak ele alındığı, birleştirici bir yaklaşım sağlayan “Tek Sağlık” uygulamalarının güçlendirilmesi ile sağlanabilir.

Yerel, ülkesel ve global olarak çalışan değişik disiplinlerin iş birliği sonucunda giderek önem kazanan “Tek Dünya - Tek Sağlık” yaklaşımı; 2007 yılında, Amerikan Veteriner Hekimliği Birliği ile Amerikan Tabipleri Birliği tarafından kabul edilmiş bulunuyor. Artık tüm dünyada benimsenmiş olan “Tek Sağlık” yaklaşımının temeli; hayvan, insan ve çevre sağlığı alanında çalışan tüm meslek gruplarının iş birliği içinde olmasına dayanıyor. 2016’dan beri de her yıl 3  Kasım tarihi, “Dünya Tek Sağlık Günü” olarak anılıyor. 

Dünya nüfusu hızla artıyor. Buna karşın yeryüzünün sınırlı kaynakları hızla tüketiliyor. 2050 yılında dünyayı beslemek için %70’ den fazla ek protein kaynağına, yaklaşık 3 milyon 3 yüz bin km² büyüklüğünde tarım alanlarına ihtiyacımız olacak. Öte yandan, küresel hayvansal üretim kayıplarının %20’den fazlası hayvan hastalıkları ile bağlantılı. Yani, protein kaynağı açısından sürdürülebilir bir gelecek için; verimliliğe, hayvan sağlığı refahına odaklanmamız gerekiyor. 

İnsanlar ve hayvanlar doğanın en vazgeçilmez parçaları. İnsan nüfusunun önemli bir kısmı; meslekleri gereği, yaşadıkları yerlerin coğrafi konumu ya da ülkelerin kültürlerine göre değişik aralıklarla hayvanlarla veya hayvansal ürünlerle yakın temasta bulunuyorlar. Kentsel yaşamda evde beslenen evcil hayvanlar, kırsal kesimde büyükbaş ya da küçükbaş hayvanlar insanlarla iç içe yaşıyorlar. Hayvansal gıdaların elde edilmesi, hazırlanması, paketlenmesi, depolanması ve dağıtılmasına kadar yapılan her işte insan unsuru ön plana çıkıyor. Ayrıca, süt ve süt ürünleri ile et ve et ürünleri yaşamamız için vazgeçilmez gıdalar.

Yazının Devamını Oku

O’ nu anladıkça, daha çok seviyoruz

12 Kasım 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Takvim yaprakları 10 Kasım 1938’i, saatler 9’u 5 geçeyi gösteriyordu. Türkiye Cumhuriyeti’ nin Kurucusu, Mili Mücadele' nin Önderi Mustafa Kemal Atatürk henüz 57 yaşındayken veda etti hayata.

MUSTAFA olarak doğan,

MUSTAFA KEMAL olan,

ATATÜRK olarak ölen bir büyük insan…

“Geldikleri gibi giderler.” 

diye düşünebilecek kadar azimli….

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ ilelebet payidar olacaktır.”

sözünü edecek kadar inançlı…

Yazının Devamını Oku

Ekim 2023’ te işlenen kadın cinayetleri

9 Kasım 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Geçtiğimiz Ekim ayında da önlenebilir ancak önlenememiş kadın cinayetleri eksik değildi hayatımızdan. Bilebildiğimiz kadarıyla 17 kadın erkek şiddetine kurban gitti geçtiğimiz ay.

Mersin’de hemşire Ayfer Kaya, boşanma aşamasında olduğu eşi Şuayip Kaya tarafından, çalıştığı Mut Devlet Hastanesi’ nin otoparkında vurularak öldürüldü. Oysa ki Ayfer Hemşire’ yi katleden failin uzaklaştırma kararı bulunuyordu. Şuayip Kaya, eşini katlettikten sonra aynı silahla intihar etti. Çift, biri kanser tedavisi gören, on ve dört yaşlarında iki çocuk sahibiydi. 

Adana’nın Yüreğir ilçesinde yaşayan Ayşe Cebeci, evli olduğu İbrahim Cebeci tarafından baltayla öldürüldü. DHA’ nın haberine göre, fail Cebeci cinayetin ardından muhtarlığa giderek eşini öldürdüğünü itiraf etti. 

Gürcistan uyruklu Banesha Mamisheva 67 yaşındaydı. Öldürüldükten günler sonra, metruk bir binada cansız bedeni bulundu. Mamisheva’ nın para karşılığı ilişkiye girmek için tartıştığı Murat Baytar tarafından, başına taşla vurularak öldürüldüğü; şüphelinin cinayetin ardından olay yerine üç kez gidip kadının yaşayıp yaşamadığını kontrol ettiği ortaya çıktı. 

Konya’nın Akşehir ilçesinde yaklaşık dört aydır kayıp olarak aranan otuz beş yaşındaki Bedriye Kılıç’ı, eşi Tayfur Kılıç’ın boğarak öldürdüğü ortaya çıktı. Tayfur Kılıç, eşini boğarak öldürdükten sonra cesedi otomobile taşıyıp Akşehir-Isparta karayolu üzerinde dağlık bir alandaki uçuruma attığını itiraf etti. Bedriye Kılıç’ın cansız bedeni dokuz gündür aranıyor olmasına karşın henüz bir sonuç elde edilemedi. 

Ankara’da, yirmi iki yaşındaki Beyzanur Kaya, üç yıldır birlikte olduğu sevgilisi Ege Rüştü Akoğlu tarafından, ruhsatsız tabancayla vurularak öldürüldü. Akoğlu ifadesinde, kadın katili erkeklerin çoğunun yaptığı gibi, öldürdüğü kadını suçladı, Beyzanur’ un tartışma sırasında silahı eline aldığını, o sırada patladığını ileri sürdü.

Osmangazi ilçesinde oturan Nevrigül Alan, bir yıl önce evini terk edip altı yaşındaki oğlunu da yanına alarak İznik’te oturan ailesinin yanına gitti. Nevrigül Alan’ ın üç yaşındaki oğlu ise babasında kaldı.

Gemlik’te yaşayan dedesini ziyaret ettikten sonra küçük oğlunu görmek için eşinin evine gideceğini söyleyen Nevrigül Alan’ dan, 3 Eylül’ den sonra haber alınamadı. Kırk beş gündür arama çalışmaları devam ederken iki gün önce 112 Acil Çağrı Merkezi’ne Gemlik ilçesi Umurbey Mahallesi’ ndeki bir zeytinlikte ceset olduğu ihbarı geldi. Bunun üzerine olay yerine giden ekipler ağaca asılı haldeki cesedin Nevrigül Alan’ a ait olduğunu belirledi.

Yazının Devamını Oku

Geriye, biriktirdiğim güzel anılar kaldı…

2 Kasım 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

15 Aralık 1937’de, Bursa’da, karlı bir kış gününde açtı gözlerini dünyaya. Orta halli bir ailenin üçüncü çocuğuydu. Bir ablası, bir ağabeyi vardı. Ablası kendisinden on dört yaş büyük olduğu için ikinci annesi gibiydi.

On beş yaşına geldiğinde, bir kızı oldu ablasının. Dayı olmuştu… O küçük bebek, doğduğu günden itibaren büyük yer tuttu hayatında. Biraz büyüdüğünde, elinden tutup parka götürdü. Biraz daha büyüdüğünde, her hafta çocuk sinemasına götürmeye başladı onu.

Çok yakışıklı bir delikanlı olmuştu. Genç kızların gözdesiydi, O’ nu, o zamanların gözde aktörü Alain Delon’ a benzetiyorlardı. Ama onun kalbi yalnızca tek bir kız için çarpıyordu. İktisat Fakültesini bitirdikten sonra Merkez Bankası’ nda memur olarak göreve başladı. Ancak bir süre sonra hayalindeki işin bu olmadığını fark etti. Devletin yurt dışında yüksek lisans yapmak isteyenlere yönelik olarak açtığı imtihana girerek, Amerika Birleşik Devletleri’nde burslu olarak master ve doktora yapma hakkı kazandı.

Yurt dışına çıkmadan önce sevdiği kızı ailesinden istedi ve söz kesildi. O zamanlar yurtiçindeki şehirlerarası görüşmeler bile santral aracılığıyla yapılmaktaydı. Amerika ile telefon görüşmesi ise hayal bile edilemeyecek kadar uzak görünüyordu. Bu yüzden, iki sene boyunca, hem ailesiyle hem de sözlüsüyle yalnızca mektupla haberleşebildi. İki yıl sonra da koltuğunun altında büyük bir kutuyla döndü geldi. Ancak bu geliş daimi değildi. Ta Amerika’ dan özenle taşıyıp getirdiği gelinliği sözlüsüne götürecek ve Türkiye’de kaldığı süre içinde onunla evlenecekti.

Yakın dostlar ve aile arasında yapılan mütevazi ancak çok güzel bir düğünle evlendiler. O zamanlar on dört yaşına gelmiş olan yeğeni herkesten daha mutluydu. Yengesi çok güzeldi ve dayısıyla birbirlerine çok yakışıyorlardı.

Bir süre sonra çiçeği burnunda karısını ablasıyla eniştesine emanet ederek Amerika’ ya döndü. Eniştesi gerekli işlemleri tamamladıktan sonra onun yanına

gönderecekti eşini. Nitekim bir iki ay sonra gelin hanım da Amerika’ya uçtu ve hasretlik sona erdi. Evleri New York ’taydı. Devlet’ in verdiği burs ikisini birden geçindirmeye yeterli olmadığından eşi de çalışmaya başladı.

Önce dil eğitimi, ardından master ve doktora derken beş altı yıl kadar sürdü yüksek lisans eğitimi. Sonunda iktisat doktoru oldu. Türkiye’ye dönme zamanı gelince Devlet’ e olan borcunu ödeyip Amerika’da kalmayı seçti. Vermont Eyaleti’ ndeki University of Vermont’ ta göreve başladı. İki oğlu oldu. Eşi de kendisi de mutluydu.

Yazının Devamını Oku

Cumhuriyetimiz’ in 100. Yaşı kutlu olsun!

29 Ekim 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Bundan tam yüzyıl önce, 28 Ekim 1923 akşamı, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk yakın arkadaşlarını Çankaya’da yemeğe davet ediyor. Yemek sırasında da onlara, ‘yarın Cumhuriyet’ i ilan edeceğiz’ diyor… 

Mustafa Kemal Atatürk’e borçlu olduğumuz Cumhuriyetimiz, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın bir sonucu. Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan devletlerin isteklerine, hatta dikte ettikleri dünya düzenine karşı koymak suretiyle başlayan bu savaş; tüm süreç boyunca dünyanın dikkatini üzerine çekti ve hakkında çeşitli düşünceler ileri sürüldü. Kurtuluş Savaşı’nın başlatılması ilk zamanlarda ciddiye alınmayan bir ayaklanma, bir eşkıyalık hareketi olarak görüldü; sonradan ise işin gerçek boyutu anlaşıldı ancak bunun akılsızca bir girişim olduğu ve başarıyla sonuçlanmasının mümkün olamayacağı, milletin intihara sürüklendiği ve mutlak bir felaket ile sonuçlanacağı görüşü ileri sürüldü. 

Milletin uzun süren savaşlar sonucunda yoksul ve yorgun düştüğü ve yeni bir mücadele için henüz hazır olmadığı aslında çok da yanlış değildi. Kimileri ‘zararın neresinden dönersek kârdır’ düşüncesiyle, kimileri ise tamamen Milli Mücadele’ yi kendi çıkarlarına uygun görmedikleri için zorla bastırmak ve engellemek istediler. Ancak koşulların umutsuz, maddi imkânların yetersiz olmasına, giden yolun ‘çıkmaz’ gibi görünmesine karşın Milli Mücadele zaferle sonuçlandı. 

Atatürk’ün en çok beğendiği devlet şekli olarak Cumhuriyet’i 1906 yılında Suriye’de bulunurken yakın arkadaşı Halil Bey ile bir konuşmasında ifade ettiği görülüyor. Halil Bey, Atatürk’ün Cumhuriyet ile ilgili bu hatırasını şu şekilde aktarıyor:

Halil bu soruya şu cevabı veriyor:

Mustafa Kemal’ in Selanik’ te tanıdığı bir Türkolog olan Ivan Malikof’ a 1907 yılında, Meşrutiyet’ ten önce söyledikleri de oldukça dikkat çekici:

Daha 1906 yılında Cumhuriyet’ i kurmaya karar vermiş olduğu görülen Mustafa Kemal, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunda görev yaptı. Çanakkale Cephesi' nde miralaylığa, Sina ve Filistin Cephesi' nde ise Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı’ na atandı. Savaşın sonunda, Osmanlı İmparatorluğu' nun yenilgisini izleyen Kurtuluş Savaşı ile simgelenen Türk Ulusal Hareketi'ne öncülük ve önderlik etti. Üç yıl süren Kurtuluş Savaşı’ nda binlerce şehit verildi, on binlerce kişi de yaralandı. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Türk Kurtuluş Savaşı sürecinde Ankara Hükûmeti’ ni kurdu. Türk Orduları Başkomutanı olarak Sakarya Meydan Muharebesi'ndeki başarısından dolayı 19 Eylül 1921 tarihinde "gazi" sanını alan Mustafa Kemal mareşallik rütbesine yükseldi. Askerî ve siyasal eylemleriyle İtilaf Devletleri ve destekçilerine karşı yengi kazandı. Savaşın ardından Cumhuriyet Halk Partisi’ ni "Halk Fırkası" adıyla kurdu ve ilk genel başkanı oldu.

Ve sonunda 29 Ekim 1923' te, yani tam 100 yıl önce, Cumhuriyet ilanı edildi ve Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk Cumhurbaşkanı seçildi. 1938' deki ölümüne dek de dört dönem bu görevi yürüttü. 1934 yılında çıkan Soyadı Kanunu ile “Atatürk” soyadını alan Mustafa Kemal, o gün bu gündür Türk Milleti’ nin en kıymetli varlığı olarak kalplerde yaşamayı sürdürüyor.  

Yazının Devamını Oku

Gazze’ deki sağlık görevlilerinin talepleri karşılanmalı

26 Ekim 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

2.500 yatak kapasiteli bir sağlık sisteminin 12.500 yaralıyı tedavi etmeye uğraştığını düşünün. Bunu; elektrik olmayan, suyu, gıdası ve tıbbi malzemesi tükenmek üzere bulunan, yıkıntılar içinde, bombardıman ve abluka altındaki bir şehirde gerçekleştirmeye uğraşan sağlık çalışanlarının yerine koymayı deneyin kendinizi. Ben o çaresizliği hayal bile edemiyorum…

Hastanede bir ameliyatın ortasında olduğunuzu düşünün. Birden güçlü bir patlama oluyor ve ameliyathanenin tavanı çöküyor. Şartlara rağmen Gazze’de çalışmayı sürdüren Dr. Ghassan Abu-Sittah, bu anı yaşadığı gibi; anestezisiz yapılan ameliyatları, yerlerde tedavi edilmeye çalışılan yaralıları, ceset torbası kalmadığı için bezle örtülen bedenleri de deneyimlemek zorunda kalan doktorlardan.

54 yaşındaki Abu-Sittah, aslen Londra’da yaşayan bir plastik cerrah.               9 Ekim’de Sınır Tanımayan Doktorlar ile gönüllü olarak Gazze’ ye gelmiş.  Bir grup Fransız doktor ve gazeteci tarafından, 1971 yılında Nijerya İç Savaşı sonrasında kurulmuş bulunan Sınır Tanımayan Doktorlar (Médecins Sans Frontières- MSF); savaş ve doğal âfetlerden ötürü zarar görmüş bölgelerde çalışan, gelişmekte olan ülkelerdeki endemik hastalıklara karşı projeler üreten, tarafsızlık prensibini benimsemiş, insani yardım amaçlı ve Nobel Barış Ödülü almış bir sivil toplum örgütü. 1999’ dan bu yana Türkiye’de de faaliyette bulunan örgüt, 169 milliyetten 68.000 gönüllü ile 70 ülkede hizmet veriyor.

Dr. Ghassan Abu-Sittah, aslında Al-Shifa Hastanesi’ nin yanık ünitesinde hizmet veriyordu. O gün, Al-Ahli Hastanesi’ ndeki meslektaşlarının ricası üzerine yardıma gitmişti. Patlamayla birlikte ameliyathaneden dışarı çıktığında gördüklerini şöyle anlatmıştı Time’ a: “Ne olduğunu anlamak için ameliyathaneden çıktığımda, hastanenin avlusunun alevler içinde olduğunu gördüm. Ambulanslar alevler içindeydi. Palmiye ağaçları bile alevler içindeydi. Alevlere bürünmüş olan avlu ceset ve ceset parçaları ile doluydu.”

Dr. Ghassan Abu-Sittah, kendi yaşadığı travmayı düşünmeye fırsat bile bulamadan, acil servise koşarak yaralılara bakmaya girişmiş. Londra’ya geri dönmeyi, sanırım, aklının ucuna bile getirmemiş. Sınır Tanımayan Doktorlar’ ın, abluka ve yoğun bombardıman altında çalışmak imkânsız hale geldiği için, faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldığını açıklamış olmasına karşın; Abu-Sittah kişisel çabaları ile devam etmeye çalışan gönüllü doktorlardan biri. Bölge dışındaki doktorlar ise koridor açıldığında acilen gönderilmek üzere medikal ve insani yardım toplama çalışmalarında görev alıyorlar. Gazze’ de çok daha fazlasını yapmak istediklerini belirten kuruluş yetkilileri, hizmet verebilmek için asgari de olsa güvenli koşullar yaratılmasını talep ediyorlar.

Türkiye merkezli benzer bir oluşum olan Yeryüzü Doktorları da, 7 Ekim’ den bu yana, Gazze’ de yaşayanlara sağlık ve yardım desteği veriyor. Yeryüzü Doktorları, Bosna, Kosova savaşları ve 17 Ağustos depreminde harekete geçen bir grup gönüllü sağlıkçı tarafından; her ne sebeple olursa olsun sağlık hizmetine erişemeyen ihtiyaç sahiplerine ulaşarak, hayata tutunmalarını sağlamak amacıyla, 2000 yılında kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu. Dernek; 2014 yılında Gazze’ de yaşanan krizin şiddetini artırması sonrası, bölgede mevcut iki fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezine finans ve ekipman desteği vermiş bulunuyor. Bu zor günlerde de, sağlık hizmetlerinin yanı sıra; doğrudan Gazze içinden temin edilen gıda kolisi, ekmek, su ve hijyen paketi dağıtımıyla Gazze halkına destek olmaya çalışıyor.

Uluslararası ekiplerini güvenlik gerekçesiyle bölge dışına çıkarmak zorunda kalan Kızılay ve Kızılhaç, 14 Ekim’de ortak çağrı yayınlayarak; “Gazze’yi boşaltma çağrısı bizi derinden endişelendiriyor. Gönüllülerimiz, kendilerine en çok ihtiyaç duyanları terk ederek ayrılmayı kabul etmiyorlar. Onlar korunmalı ki başkalarını da koruyabilsinler.” diye sesleniyor.

Ancak sağlık çalışanlarının, uluslararası hukuka rağmen, korunduklarını söylemek ne yazık ki mümkün değil.

Yazının Devamını Oku

“Aslolan hepimizin içine dokunan söylenmemiş insan hikayeleri”

22 Ekim 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

 

Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) 20 Ekim tarihli açıklamasına göre; 7 Ekim’den bu yana Gazze’de 21 basın mensubu hayatını kaybetti, 8 basın mensubu yaralandı, 3 basın mensubundan ise haber alınamıyor. Bölgede yerel basın kuruluşlarının yanı sıra; Associated Press, BBC, Reuters, Agence France-Presse ve Al-Jazeera gibi uluslararası basın organlarının temsilcileri de görev yapıyor.

Filistin halkı ile olayları yerinde takip ederek Gazze’de yaşanan insanlık dramını dünyaya duyurmaya, haber alma hakkımızı korumaya çalışan bu basın emekçileri görevlerine duydukları tutku ile ailelerinin can güvenliği arasında sıkışmış durumdalar. Associated Press yazarı David Bauder’ in belirttiği gibi, onlar da “nerede kalacaklarını, nereden su ve yemek bulacaklarını, nasıl güvende olacaklarını” bilmeden abluka altında işlerini yapmaya çalışıyorlar.

Bu durumdaki gazetecilerden biri olan Ibrahim Dahman, CNN’e yaptığı açıklamaya göre, 7 ve 11 yaşlarındaki iki oğlunu ve eşini güvenli bir yere ulaştırmak üzere yola düşenlerden. “Otelleri bombalamazlar, değil mi?” diye soran oğluna ne diyeceğini bilememiş… Bir baba nasıl desin ki hastane bombalayan otel mi tanır?

2021’de Gazze Bürosu İsrail tarafından bombalandığı için yeni bir yere geçmek zorunda kalan Associated Press’ in foto muhabirlerinden Adel Hana’ nın ailesi ise Gazze şehir merkezinden kaçıp daha güvenli olduğunu düşündükleri bir mahallede, hastaneye yakın oturan kuzenlerine sığınmış. Fakat burası da bombalanınca ailenin yedi üyesi ölmüş, gerisi de yıkıntının altında kalmış.

13 Ekim’de Lübnan’ ın güneyinde Al-Shaab civarında İsrail kuvvetleri ile Hizbullah militanları arasındaki bombardımanı takip eden bir grup gazeteci, İsrail tarafından gelen top ateşine hedef oldu. Saldırıda; Agence France-Press (AFP) foto muhabiri Christina Assi ve kameranı Dylan Collins; Al Jazeera kameramanı Elie Brakhya ve muhabiri Carmen Joukhadar; Reuters muhabirleri Thaer Al-Sudani ve Maher Nazeh yaralandı. Reuters kameranı Isaam Abdallah ise hayatını kaybetti.

Abdallah’ ı 16 yıl önce, henüz üniversite öğrencisi iken, Reuters’ de işe alan Lutfi Abu Aun (ITN News Dış Haberler Editörü); onun işine duyduğu tutkunun bulaşıcı olduğunu, profesyonelliğinin şüphe götürmediğini, insanlığının ise en karanlık yerlerde bile ışık gibi parladığını söylüyor. Suriye ve Irak’ta İŞİD’ e karşı mücadeleyi, Ukrayna’da Rus işgalini, memleketi Lübnan’da sokak çatışmalarını takip ederken felaketlerin içinde yaşamaya çalışan insanların hikayelerini aktarmaktaki başarısını anlatıyor meslektaşları.

“Reuters ile bölgenin her köşesinde çatışmaları ve savaşları aktardığım onca yıl boyunca, resmin ön saflardan ve dumandan ibaret olmadığını öğrendim; aslolan hepimizin içine dokunan söylenmemiş insan hikayeleri” diye yazmıştı editörlerine Ukrayna’dan. Abdallah, 2023 Şubat ayında

Yazının Devamını Oku

“Umudun Kadınları”

19 Ekim 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Bir grup engelli-engelsiz bağımsız kadın, Şubat 2022’ den beri, “Umudun Kadınları” adlı aylık bir dergi çıkartıyorlar. Yazılı ve sesli olarak yayımlanan derginin amacı; engelli kadınların, dezavantajlı kesimlerin ve genel olarak kadınların hak mücadeleleri konusunda farkındalık yaratmak.

Dergi, içeriğindeki yazılarla;

tüm kadınları ve toplumu bilinçlendirmeyi 

Umudun Kadınları Dergisi’nin 18. sayısında okuduğum, Emine Kamcı tarafından kaleme alınmış “Engele Engel Olmayan Bir Yer” başlıklı yazıda düne kadar adını hiç duymadığım bir kütüphanenin varlığından haberdar oldum.

Söz konusu kütüphane, Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı (TÜRGÖK), ne yazık ki, İzmir’de. Yani benim gidebilmem pek mümkün görünmüyor. Bu özel kitaplık, yurdumuzda yaşayan görme özürlüler ile yurt dışında yaşayıp da Türkçe bilen görme özürlülerin yazılı kaynaklara erişimini sağlamak üzere; 11 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu gözlerini kaybeden eğitimci, yazar, çevirmen ve avukat Gültekin Yazgan önderliğinde 2004 yılında kurulmuş. TÜRGÖK; Türkiye’nin, görme özürlülerin eğitimleri ile kültürel gelişimlerine ücretsiz hizmet eden ilk ve tek Görme Özürlüler Kitaplığı. 

 

TÜRGÖK Türkiye’nin her yerine ayrıca İngiltere, Hollanda, Kıbrıs, Amerika ile Almanya’ya ücretsiz ve geri iadesiz hizmet veriyor. Hizmet ulaştırdığı görme özürlü üye sayısı altı bini geçmiş durumda. Tüm bu hizmetler, sayıları 400’ü aşan gönüllü destekçiler sayesinde üretiliyor. Amaç; görmeyen kişilerin Türkçe okur yazarlık oranını artırmak, eğitim ve kültürlerine katkıda bulunabilmek ve bu sayede yaşam kalitelerini yükseltmek. 

 

Yazının Devamını Oku