Yaşarken değerim bilindi

Tam 36 yıldır sahnelerde ‘Çirkin, geçimsiz, kendini beğenmiş kadını’ yani Huysuz Virjin’i canlandıran Seyfi Dursunoğlu, erkek kimliği ile stand-up yapmaya hazırlanıyor. 73 yaşında olan Dursunoğlu, ‘Artık zamanım azaldı ama yaşarken benim derğerim bilindi’ diyor.

Huysuz Virjin’i bırakacağım demişsiniz. Bu doğru mu?

Popstar yarışmasına jüri üyesi olarak girmek, açıkçası benim için de bir değişiklik oldu. Çünkü halk beni hiç kravatımla, ceketimle görmemişti. Sonuçta beni böyle de çok sevdiklerini fark ettim. Yani Huysuz Virjin olarak severlerdi, ancak sokağa çıktığım zaman kimse beni tanımazdı. Fakat beni böyle de sevdiler. Ve bu halimle de espri yapabileceğimi düşündüm. Dolayısıyla Seyfi Dursunoğlu olarak bir talk show yapabilirim düşüncesi doğdu.

- Yani artık Huysuz Virjin olmayacak mı?

Bir ekstraya gittiğim zaman Huysuz Virjin sahneye çıkacak. Sadece kendi kendine ikinci bir karakter doğdu. Halkın Seyfi Dursuoğlu’nu sevdiğini görünce, bu halimle de bir stand-up yapabilirim gibi geliyor. Bunu ciddi ciddi düşünmeye başladım.

CEM ÇİRKİNİN TEKİ

- Cem Yılmaz gibi Seyfi Dursunoğlu da sahneye çıkıp stand-up mı yapacak?

Şimdi stand-up’çı bazı arkadaşları izledim. Orada bir çalışma var. O çalışmayı doğaçlama gibi çok güzel sunuyorlar. Benim şovum o değil. Benim şovum tamamen doğaçlamadır. Her şey sahnede olur, sahnede biter. Ertesi gün bana ne söylediğimi sorun, hatırlamam bile. Yani hazırlanarak sahneye çıkmam. Dolayısıyla hiç kimsenin çalışması böyle değil. Onlar, kendilerine bir program hazırlıyorlar. O hazırladıkları programı da 6 ay, bir yıl her yerde sergiliyor, ondan sonra değiştirip başka program hazırlıyorlar. Sonuçta benim de böyle bir ekip bulmam gerekiyor. Yani ana başlıkları toparlayıp, onun altını dolduracağım.

- Peki sizi kim güldürüyor?

Ayşegül Atik’e çok gülerim. Beni doğal olan şeyler güldürüyor. Ayşegül’ün bakışları, hareketleri çok doğal. Fakat bu konuda tabii ki ölçü değilim. Beni Jery Lewis bile güldürmedi ki adam dünya çapında bir komedyen. Çünkü çok zor beğenen bir insanım.

- Cem Yılmaz’ı beğeniyor musunuz?

Cem çok yakışıklı birisi değil. Rengarenk bir sahnesi yok. Kostüm de değiştirmiyor. Kulağında bir küpe, simsiyah giyinmiş çirkin bir herif, insanları kendine hayran bırakıyor. Demek ki çok büyük bir yetenek. Ben şovumda sürekli kıyafet değiştiririm, rengarenk olurum, şekil değiştiririm. İnsanları meşgul edebilmek için anam ağlar. Adam bir tek siyah giyiyor, herkesi büyülüyor. O da niye siyah giyer anlamam ki. Kirini belli etmesin diye mi, yoksa gerçekten siyahı mı seviyor bilmiyorum. Kendi siyah, kostümü siyah, arka fonu siyah, bir tek koltuğu kırmızı ama 2,5 saat insanları meşgul ediyor, inanın saygı duyuyorum. Bu adam başka bir şey.

- O zaman Cem Yılmaz sizi güldürüyor?

Onu izledim ve çok beğendim. Evet Cem’e zaman zaman güldüm. Ben öyle kahkahaya boğulmam. Ne yaptığını anlayabilmem, bir şeyleri kaçırmamak için dikkatli dinliyorum. Ve gerçekten çok başarılı. Filmleri izleniyor, her yeri dolduruyor. Allah demek ki insana çirkin şansı versin. Ne diyeyim.

YERİME BÜLENT GELECEK

- Popstar’ın ardından neler söylemek istersiniz?

Popstar’da herkes birinci olmazsa sanki dünyanın sonu gelecekmiş gibi davrandı. Oysa yeteneğine güvenen böyle davranmaz. Bir de bu yarışma da halk, sesi iyi olana puan vermedi. Herkes memleketlisini tuttu. O yüzden bence Türkiye’de bu yarışmanın finalistlerini 20-30 kişilik bir müzisyen gurubu belirlemeli. İkinci kez teklif geldi ama bundan sonraki Popstar’da olmayacağım. Benim yerime sanırım Bülent Ersoy olacakmış. Ama bu yarışma sayesinde çok güzel dostluklarım oldu. Her şeyden önemlisi İbrahim Tatlıses ile dost olduk. Şimdi iki günde bir arıyor.

- İbrahim Bey’le eskiden samimiyetiniz yok muydu?

Hayır yoktu. Hatta Bodrum’daki Aso Bar’da sahneye çıkmam için çağırdı. Ben de ona, ‘Bana patron olarak bir de yövmiye verirsen iyice kahrolurum. Bu yaşımdan sonra gelmem kusura bakma’ dedim.

- Açıkçası bugüne kadar dost olmamanız çok ilginç?

Ben bugüne kadar İbrahim Bey ile aynı kadroya girmek istemedim. Çünkü onun seyircisi beni sevemez. Nitekim sevmiyor da. Bunu hissediyorum, anlıyorum. Ki İbrahim Tatlıses’li kadrolardan çok çağrılmışımdır ama gitmemişimdir. İbrahim çok yeniyken bir iki kez fuarda çalıştık. Şimdi o artık bir otorite oldu. Arkasında büyük kitleleri koşturuyor. Şimdi o bir yerde sahneye çıksa, ardından ben çıksam ya da başında çıksam olmaz. Orada kendimi ezdirmem.

KİTABIM TEDİRGİN EDECEK

- Bir kitap yazıyorsunuz...

Evet. Bu bir röportaj kitabı olacak. Figen Akşit ve Korhan Atay, bana ne sordularsa, o sorulara cevap verdim. Dört ay çok güzel çalıştık. İkisini evimde ağırladım, sabahlara kadar çalıştık. Aslında ben yazmayı düşünüyordum. Yazdım ama baktım ki bu benim işim değil. Yazılacak olan 73 yıl. Kitaptan elde edilen geliri de Eğitim Gönülleri Vakfı’na bıraktım. Ben Türkiye’de çok değişik bir iş yaptım. Benim tarzımda kimse çıkmadı. 36 yıl önce bu işi yaptığım zaman kimse yadırgamadı. Kolumun kılını aldırmadım, silikon yaptırmadım, şekil değiştirmedim. Yaptığım bir sahne şovudur. Değişik bir şey yaptığım için kitabın ilgi göreceğine inanıyorum. Benim hayatımı merak eden çok insan var. Her şeyi sansürsüz anlattım.

- Kitabın ismi ne olacak?

Şimdi kitabın kapağında bir fotoğraf var. Bir tane çok üzgün bir damat oturuyor. O Seyfi Dursunoğlu. Arkada ise bir gelin ama tek bacağı havada çirkin bir gelin. O da Huysuz. Bu fotoğrafa bakıp, ‘Bir Yastıkta Kocadılar’ istedim. Fakat Figen Hanım ‘Kocadılar’ lafını kabul etmedi. Sanırım değişecek, başka bir şey olacak.

- Peki sanat camiası tedirgin olacak mı?

Olacaklar. Ama bence olmamaları gerek. Çünkü yazılanlar tamamen benim düşüncelerim olacak.

- Ne zaman piyasaya çıkacak?

Eylül ayında. Aslında Temmuz’da çıkacaktı. Fakat çok zamansız buldular.

- Kitabınızda Ali Poyrazoğlu’ndan bahsettiniz mi bilmiyorum ama o sizden cimri olarak söz etmişti. Yeşil’de çalışırken tuvalet kağıtlarını yürüttüğünüzü söylemişti.

Benim adım da cimriye çıktı ya. Yedi yıl çalışmışım Ali’nin dükkanında. Evime dar gidiyorum. Kalkıp manava, bakkala gidecek halim yok. Her gece çalışıyorum. Bir gün mutfaktaki kağıdım bitmiş. Ali’nin yerinde de görünce, iki tane aldım torbaya koydum. Yani bir yerime de saklamadım. Ona göstere göstere çıktım. Hatta o gün çok gülmüştük. Ali benim çok iyi arkadaşımdır ve çok severim. Herhalde bunu espri olsun diye söyledi.

- Yani cimriliği kabul etmiyorsunuz?

Hayır etmiyorum. Bakın size pasta, börek ikram ettim. İki tane çay içtiniz. İsim vermeyeyim şimdi. Ben bir arkadaş bilirim, çayı demler, kurutur, sonra aynı çayı tekrar demler. Böyle cimriler var. Sanat camiasından bu kişi. Vereyim mi ismini?

- Kim?

Kime kızgınım ben.(Gülüşmeler) Tamam bu kişi Nükhet Duru. Niye kızgınım ona biliyor musunuz, çok güzelleşti de ondan. Nerede, ne yaptırdıysa bana söylesin de ben de oraya gideyim. Bir şey yaptırmadıysa da bu işin sırrını bana söylesin. Bakmayın ben ondan daha havalıyımdır. Onun gözleri küçüktür bir kere. Ben bir boyandım mı gözlerim otomobil farı gibi oluyor.

- Siz hiç estetik yaptırdınız mı?

Hayır...(Gülüşmeler) Yedi, sekiz yıl önce sadece gözaltlarındaki torbaları aldırdım, o kadar. Yine oluştular ama istemiyorum artık. Her kör satıcının, bir kör alıcısı vardır.

GÜNLERİM AZALDI

- Bir ara ‘Eşcinselleri sevmiyorum’ dediniz, çok tepki aldınız...

Eşcinsellik bir tercihtir. Hiç kimse, kimsenin tercihine karışamaz. Eğer cemiyeti rahatsız etmiyorsa, cemiyet içinde bir yeri varsa, iki insanın karşısına çıkıp hitap etmesini biliyorsa, dostluklarını iyi kurabiliyorsa, bunlara hiçbir sözüm yok. Benim bu olayı ucuzlatan eşcinsellere tahammülüm yok.

- Ekranda, ‘Bir yıldız daha kaydı’ haberi geçtiği zaman ne hissediyorsunuz?

Yüreğim cız ediyor. 73 yaşındayım. 90 yaşına kadar yaşayan var. Ama o kadar da yaşamak istemiyorum. Pinpirik hale geldikten sonra da gitmek istemiyorum, yüzüme bakılırken de. Neyse sonuçta insanlar yaşlandıkça ölüm sürekli olarak aklınızda oluyor. Ben de öyle düşünüyorum. Artık günlerim azaldı... Eskiden dargınlıklarım 6 ay sürerken, şimdi üç saat sürüyor. Çünkü altı ay bekleyecek zamanım yok diye düşünüp, ona göre hareket ediyorum. Tek bir arzum var o da sahne üzerinde ölmek. Evimde yatalak olarak gitmek istemiyorum. Ama şunu da biliyorum ki benim için, ‘Türkiye’ye gelmiş ender sanatçılardan biriydi’ denilecek. Yaşarken bir heykelim dikilmedi ya da bir yere adım verilmedi diye şikayetçi değilim. Ben Türkiye’de çok zor bir işi kabul ettirdim. Bunu kabul ettirmek bile bana yeteri kadar keyif veriyor. Dolayısıyla yaşarken benim değerim bilindi, bilinmedi değil.

Mutfakta bone taktırırım

- Yıllar önce nişanlandığınızı biliyorum. Şimdi evlenmediğinize pişman mısınız?

Yapamazdım, çok zor olurdu benim için. Şimdi iyi ki evlenmemişim diyorum. Bakıyorum ailelere, çocukları ne isterlerse yapıyorlar. Ama o çocuk doymuyor. Böyle de bir çocuğum olabilirdi. Ama benim çocuğum olsa sanırım uzun süre yaşayamazdı. Herhalde gırtlağını sıkıverirdim. Benim kaidelerime uymadığı takdirde çok sert olurum. O çocuk mum gibi olurdu. Ailemden böyle gördüm ve deniz kolejinde dakikliği öğrendim. Ben çok sert bir insanım. Benimle evlilik zordur. Mesela mutfakta çalışanıma mutlaka bone taktırarak iş yaptırırım. Dolayısıyla benimle evlenen kadın, sanırım kaçardı.

Vefasızlıklar beni çok üzüyor

Beni en çok vefasızlıklar üzüyor, canımı acıtıyor. İnsanın bir yaştan sonra ahbapları azalıyor. Aç telefonu, dolsun evin. Benim isteğim bu değil. Ama beş tane ama üç tane bana son günümde bir bardak su verebilecek dostlara ihtiyacım var. Bu sayının azalmasına fazla üzülmüyorum. Çünkü dostlarımın, sanatçı olduktan sonra benden beklentileri değişti. Bir insan yok ki bana telefon açıp, ‘Çok sıkıştım bana borç verir misin?’ demesin. Verdiğim her para da gitti, geri gelmedi. Şimdi artık vermiyorum. Menfaati olmadan kimsenin aramadığını gördüm. Bu kişileri de hayatımdan çıkarmayı başardım. Çok az dostum var. Onların sayısı da on kişiyi bulmaz. Ne yapayım olmasın. On kişi yok belki ama yalnızlığımı hissetmiyorum. Dışarı çıktığım zaman benimle konuşmak isteyen çok insan var.

- Ama evinize geldiğinizde?

Yalnızsın. Ama ne yapayım kızım, sanatçılığın bir bedeli var. Bu bedeli ödemek zorundasın. Yoksa ben de bilirim bir gece kulübüne gidip de, oradan birini koluma takıp evime gelmeyi. Bu bana hiçbir şey ifade etmez. Ben oturup dertleşmek, konuşmak istiyorum. O yüzden eski arkadaşlarımı çok seviyorum. Bunlardan bir tanesi de Nükhet Duru’dur.
Yazarın Tüm Yazıları