’Taşınma’ beş yılı alır

Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, geçen hafta Enflasyon Raporu’nu açıklamak üzere basın toplantısı yaptı.

Soru-cevap bölümüne geçildiğinde "taşınma"ya dair soru yönelttik. Yılmaz, "Bu konuda çok soru geleceği anlaşılıyor" deyip sorusu olan herkese söz verdi. Altı ayrı soru yöneltildi. Hiçbirinin içeriği birbirine benzemiyordu.Ama Başkan, toplu ve tek bir cevapta kararlıydı:

"HERKES" VURGUSU

Yılmaz,
Merkez BankalarIaçısından en önemli konunun beklenti yönetimi olduğunu belirtip herkesi para politikasının güvenilirliği, saygınlığı konusunda tereddüde yer vermemeye çağırdı.

Herkesi...

Başkan Yılmaz’ın farklı sorulara verdiği bu standart yanıtın, incelikle düşünülüp tartılmış bir mesaj olduğu anlaşılıyor. Muhtemelen de Bakan Şimşek ile Başkan Yılmaz’ın, Davos’ta yaptığı görüşmede mutabık kaldıkları bir tutum bu. Noktası virgülüyle değil elbet ama hiç değilse tema olarak.

"Türban" tartışması, gündeme olanca ağırlığıyla yerleşmeseydi, bu yanıtın "taşınma" tartışmasını soğutup rafa kaldıracağını söylemek mümkündü. Ama gerek kalmadı. Taşınma konusunu bir süre unutacağa benziyoruz.

Kaldı ki, bu konulara kafa yormuş bir duayenin saptamasına göre bu taşınma dört-beş yıldan erken olamayacak. Çünkü:

"Merkez Bankası’nın faaliyet göstereceği nitelikteki bir yapı prestij binasıdır. Bu kategorideki binanın proje yarışması, Seçimi, inşaat ihalesi, güvenlik özellikleri ve sanatsal nitelikleri dikkate alınarak yapılacak inşaat ciddi zaman alır. Proje seçimi en az bir yıl, ihale ise altı ayda yapılabilir. TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’ın ’İnşaat iki-üç yılda biter’ sözünü de dikkate alırsanız, buyrun size beş yıl..."

Ödediğimiz vergilere inanıyor muyuz?

Vergi ödemek ile inanmak arasında bir ilişki var.

ODTÜ Endüstri ve Örgüt Psikolojisi Yüksek Lisans Programı’nı izleyen Elif Tuay ile İnci Güvenç, bu ilişkiyi bilimsel açıdan merak etti.

Kapsamlı bir anket hazırladılar. Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) da bu anketi kitaplaştırdı.

Mükellef Eğilimleri Anketi’nin 35. sorusunda "Ödediğim verginin ülkenin ihtiyaç duyulan alanlarına harcanacağına inanıyorum" diye bir ifade vardı.

Katılımcıların yüzde 26.5’i bu ifade için "Ne katılıyorum ne katılmıyorum", yüzde 23.4’ü "Katılıyorum", yüzde 21.9’u "Kesinlikle katılmıyorum",yüzde 17.9’u da "Katılmıyorum" yanıtını verdi.

Yani vergi yükümlülerinin yüzde 89.7’sinin içi, ödediği vergilerin harcandığı yerler konusunda rahat değil. Yükümlü vergiyi ödüyor ama ülkenin ihtiyacı için harcandığına inanmıyor.

Bu yüksek oran şu öneriyi getirmiş: GİB’nın, vergisini düzenli ödeyen yükümlüye "verginiz şuralara harcanmıştır" diye bilgi notu göndermesi tavsiye ediliyor. Böyle bir notun GİB’in şeffaflığını arttırırken, yükümlünün vergiye gönüllü uyumuna yardımcı olacağının altı çiziliyor.

Bilimsel bir anketteki bu öneriyi şöyle okumak da mümkün:

Şeffaflık, sadece elektronik ortama çok miktarda rakam yüklemek anlamına gelmiyor...

Faizler ve dokuz ölü

27 Ocak 2008 sabahı Kütahya’daki tren kazasında dokuz kişi öldü.

Kazanın ardından Hürriyet’te Çilem Kaya imzasıyla çıkan haber çarpıcıydı: TCDD, rayların fotoğraf ve filmlerini çekerek denetim yapan "Yol ve Katener Muayene Makinası adlı cihazı, Hazine uygun bulmadığı için satın alamamıştı.

Ve haberde açıkça yazmasa da anlıyorduk ki, bu araç TCDD’nin elinde olsa, kazaya gerekçe gösterilen o "kırılan conta" nın sorunlu olduğu önceden saptanabilecekti. TCDD yetkilileri cihazın, hem hızlı tren hem de bütün demiryolu ağının denetiminde kullanılabileceğini söylüyor.

Hazine’yi aradık. Aldığımız yanıt şu oldu:

"Evet, cihazın alınması için sağlanacağı bildirilen Avusturya kredisinin faiz oranları yüksek olduğu için uygun bulmadık. Ama bize sadece İstanbul-Ankara hızlı tren diye başvurulmuştu."

Bu dramatik yanıt karşısında tekrar sorduk, "Bütün sistemi kavrayan bir cihaz olduğu bildirilse sonuç daha mı farklı olurdu?"

Yanıt şöyle geldi: "Bize İstanbul-Ankara hızlı treni dendiği için acil bir ihtiyaç olarak algılanmadı. Kaldı ki TCDD, bu kadar kritik ve hayati önemi bulunan bir cihazı kendisi de alabilirdi..."

Bir krediyi faiz oranları yüksek diye reddin arkasında kuşkusuz ülke çıkarlarını gözetme saiki var. Ama...

Kurumlar, masalar, imzalar ve rakamlar arasında eriyip kimliksiz hale gelen bir sorumluluk...

Bürokrasiyle sönen hayatları daha ne kadar seyredeceğiz?
Yazarın Tüm Yazıları