Bir Bozkır Masalı: Sivrihisar

Mustafa Çiftci’nin kaleminden süzülen “Gönül Dağı”, seyredenlerin ittifak edeceği hususla, nostaljik kareler manzumesi aslında. Yazarın, memleketi Yozgat’ı (her daim seve seve, her zaman döne döne,) anlattığı dizinin sahnelendiği yer, 'Bozkırda Altmışaltı' değil, Eskişehir’in eskimeyen yüzü Sivrihisar. Hadi biz de sararmış zamanların arasından bozkırın renkli dünyasına bakalım...

Haberin Devamı

26 versus 06

Burası, ahalinin Güneş Dağı adını verdiği, granit kayaların çevrelediği bir ilçe, ili Eskişehir’e bağlı. M.Ö.’li başlangıçları gezi yazılarının ruhuna uzak bulurum; fakat şu detayı paylaşmama izin verin lütfen: Antikçağ’daki ismiyle Palia ya da Spania (Spalia), Efes’ten başlayan Kral yolunun selam verdiği muhitlerden. Bu havali, Frigler’den (Midas’ın Eşek Kulakları) sonra Lidyalılar’ın, Persler’in, Büyük İskender’in ve Roma’nın hâkimiyetinde kalmış, hâliyle Bizans’ın da… Hani bir tarih klişesi vardır: 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra, Anadolu’nun kapısı Türklere açıldı, diye. İşte bu demlerde, yani 1074’te Selçukluların yurdu olur burası.

Bir Bozkır Masalı: Sivrihisar


Sivri, geçit vermez kayaların üstüne inşa edilmiş kalesinden mütevellit Türkler bu kadîm beldeye ‘Sivrihisar’ der. Birazdan isimlerini zikredeceğimiz tarihî eserlerin kimisi bu zamanlardan yadigâr. Belki etimolojik macerasını merak edenler çıkar: Osmanlılar’ın son döneminde Aydın vilâyetindeki Sivrihisar’la, (günümüzde İzmir’e bağlı yaz tatili sevenlerin mutlaka gördüğü Seferihisar) karıştırılmaması için yazışmalarda bu belde için “Ankara Sivrihisarı” ifadesi kullanılır. Bu arada ilçede 26 plakayla neredeyse müsavi 06 plakalı araçlara da tesadüf edeceksiniz ki bu matematik, kasabanın hangi şehirle daha çok mülaki olduğu hakkında spoiler vermiyor değil.

Bir Bozkır Masalı: Sivrihisar

Haberin Devamı

Anadolu’nun ahşap direkli en büyük camisi

Sivrihisar’da hangi tarihî yapıya baksanız, hayrette kalacağınız kesin. İşte, yerlilerinin pek övünerek anlattığı/gösterdiği/işaret ettiği Ulu Cami böyle bir güzellik. 1266-1282 yılları arasında Türkiye Selçukluları tahtında oturan III. Gıyâseddin Keyhusrev devrine tesadüf eder, bu abidevî yapının yükselmesi. Tam burada Selçuklu tarihçisi Ali Sevim’in tespitini kullanmak lazım: “III. Keyhusrev’in sembolik saltanatı sırasında Anadolu Selçuklu Devleti’nin doğu kısmı tamamen Moğollar’ın bir eyaleti haline gelmiş, batısı ise Anadolu beyliklerinin istiklâl mücadelelerine sahne olmuştur. Buna rağmen onun döneminde yapılan mimari eserlerin çokluğu dikkat çeker.” İşte, onlardan biri hâlâ bir şekilde ayakta kalan Ulu Cami’dir. Yapının en eski kitabesi 1232 tarihini taşıyor. Eserin ilk banisi Sivrihisarlı kadı Leşker Emir Celaleddin Ali Bey adında biri. Şurası bir gerçek; Sivrihisarlılar, ilçelerini seviyorlar. Nitekim Ankara’nın Şereflikoçhisar’ında doğmuş olmasına rağmen, annesinin memleketinde çocukluğunu geçiren Aziz Mahmud Hüdâyî de kendi ismiyle tesmiye olunan camiyi buraya inşa eder. Kafamızı kaldırıp Şeyh’in kişisel tarihine baktığımızda, mürşidi Üftâde Hazretleri, onun Sivrihisar hasretiyle yandığını söyleyecektir, not düşelim. Yine İstanbul’un ilk Kadısı Hızır Bey’in Ulu Cami’yi 1440 yılında onarttığını biliyoruz. Sivrihisarlıların aynı anda 2500 kişinin namaz kılabildiğini (ilçe nüfusu 20 bin) söyledikleri biricik mabetleri, Anadolu’nun ahşap direkli (67 adet ahşap direk) en büyük camisi aynı zamanda. Ki bence bu tamlama için bile Ulu Cami’ye yolunu düşürür insan.

Bir Bozkır Masalı: Sivrihisar

Haberin Devamı

Osmanlı-Karaman çekişmesinin ‘eylem sahası’

Âdettendir, hangi belde Osmanlı’yla ne zaman tanışmıştır sorusuna cevap vermek: Malum Türkiye Selçukluları sonrası Anadolu’da Moğol idaresi (istilası/işgali?) vuku bulur. Yeri gelmişken; İlçenin ortasında Selçukî tarzda yapılmış Alemşah Kümbeti’ne uzun uzun bakın. 1328’de inşa edilen bu İlhanlı yapısı, Anadolu’da hâlâ etkin olan Moğol gücünün son resimlerinden çünkü. Sivrihisar, bu acip zamanlarda Karamanoğulları’nın idaresindedir. Orhan Gazi, 1326’da Prusa’yı alarak; Bursa’yı devletinin ebedî başkenti yapar. İleride Türkiye Cumhuriyeti’nin başşehri olacak olan (olan olmuştur?) Ankara da onun devrinde Osmanoğulları’nın hudutlarına dâhil edilir. 1356’daki bu fetih sonrası Sivrihisar da Osmanlı ülkesine ait olur.

Bir Bozkır Masalı: Sivrihisar

Ancak Sultan Orhan’ın vefatı sonrası burası tekrar Karamanoğulları’nca ele geçirilir. 1362’de Bursa’da tahta çıkan I. Murad, ilk iş olarak kuvvetli bir ordu toplayıp, bir sene sonra Anadolu tarafına da (bağlacın arkasında Rumeli var) sefere çıkar. Sultan Murad, tarihte az bilinen Eretna Beyliği kuvvetlerini Eskişehir yakınında bozguna uğrattığı gibi Karamanoğulları’nı da geri çekilmeye zorlar. Bu şekilde Sivrihisar tekrar Osmanlılar’ın hâkimiyetine ‘geçmiş’ olur. Osmanlı-Karaman çekişmesinin eylem sahalarından biri de Sivrihisar’dır. Trajik 1402 Ankara Savaşı’nın ardından Anadolu’daki beyliklere topraklarını iade eden Timur, Sivrihisar’ı Kırşehir ve Beypazarı ile birlikte Karamanoğulları’na verir. Şehzadeler arası mücadeleler sırasında Süleyman Çelebi tarafından muhasara edilir; ama alınamaz. Çelebi Mehmed, tahta geçtikten sonra Karamanoğulları Beyliği üzerine sefer düzenler. Neticede, yapılan antlaşma gereği aralarında Sivrihisar’ın da bulunduğu bazı şehirler, Osmanlılara geri verildiğinde takvimler miladî 1415’i gösteriyordur.

Kızıl Kilise!

Haberin Devamı

Sivrihisar, Türklerin olduğu kadar Ermenilerin de memleketi. Kuyumculuk, terzilik işlerinde pek mahir olan ve yaşadıkları Sivrihisar’a büyük emekleri geçen Ermeniler, 1915 Olayları’ndan sonra Suriye ve Fransa’ya göç etmek zorunda kalırlar, bugün ilçede gayrimüslim bulunmadığını söylüyor ahali. Tarihî kayıtların yanı sıra, ilçenin bir başka mimarî hatırası, bunun böyle olduğunu hatırlatıyor. 1881 yılında yeniden ve bugünkü hâliyle inşa edilen Surp Yerrortutyun Kilisesi, Mimar Minteş Panoyat’ın elinden çıkma. İstanbul ve Anadolu’da ‘Surp’ adıyla başlayan çok kilise görürsünüz, Ermenice ‘aziz’ demek olan bu sıfat, Müslümanlardaki ‘evliya’ya denk düşen bir önad, belirtelim. Kızıl kesme taştan yapıldığı için halk arasında ‘Kızıl Kilise’ diye de ünlenmiş. Pencerelerdeki kabartma haç motiflerden kutsal ruhu temsil eden güvercinle küre üzerinde sakallı iki insan figürüne değin kadraja alınacak birçok mimarî ayrıntı var, haber verelim.

Bir Bozkır Masalı: Sivrihisar

24 Mart 1922!

Haberin Devamı

Soyu; Malatya-Darende’den geldiği serdedilen Zaim Ağa, şehrin ileri gelenlerinden. Ailenin Adana-Rize kollarının olduğunu da hatırlatalım. Onun “Zaimağa Konağı” diye meşhur olan evi, Meclis’in Ankara dışında toplandığı ilk yer olarak tarif ediliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Sakarya Meydan Muharebesi sonrası İngilizlerden ateşkes teklifi yollanır. 24 Mart 1922 Cuma günü Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Ankara Hükümeti’nin Bakanları Sivrihisar’a gelirler. O gece, Zaimağa Konağı’nda alınan kararlar Ankara’ya gönderilir. Bakanlar Kurulu, söz konusu ateşkesi Anadolu’nun düşman askerlerince derhal boşaltılması şartıyla kabul ettiğini deklare eder. İşte, böylesi tarihî bir âna şahitlik eden konağın ahşap merdivenlerinden çıkarken; eskinin serin dünyasına adım atacaksınız.  

Haberin Devamı

Nasreddin Hoca’dan Hızır Bey’e…

Şemseddin Sâmi’nin şu notu yabana atılır cinsten değil: Sivrihisar’ın oldukça mâmur ve gelişmiş bir ticaretinin bulunduğunu belirtikten sonra 1500 ciltlik kütüphanesi olduğunu kaydeder. Nitekim kasabanın mazisine baktığımızda, geniş repertuvarı hemen göze çarpar. 13. asırda yaşamış, ‘Türk mizah kahramanı’ Nasreddin Hoca’nın Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğduğu kayıtlı. Hâliyle Sivrihisarlılar, hemşerilerini tanıtmaktan ayrıca bir gurur duyuyorlar. Mesela Hoca Nasreddin’in kızının mezarı, ‘görülmesi gereken yerler’den biri onlara göre. ‘Nasreddin Hoca’ demişken; onun adını ilk kez Saltuknâme’ye misafir eden Ebulhayri Rumi’yi, ona bu aklı veren Sultan Cem’i, Hoca’yla alakalı fıkraların resimli ilk baskısını yapan derlemeci Çaylak Tevfik’i anmadan geçmeyelim. Bugün Unkapanı’ndaki İMÇ yakınında son uykusunu uyuyan, “İstanbul’un ilk kadısı” unvanına sahip Hızır Bey’i yeniden analım; çünkü o da Sivrihisarlı.

Eski evler, yeni zamanlar, dipnotlar…

Eski ev cümbüşünün rengarenk hâlini kadrajlayabileceğiniz nadide yerlerden biri Sivrihisar. Moda tabirle old town’ı bir şekilde muhafaza ve müdafaa edebilmişler. Ki kasabanın Gönül Dağı’na ev sahipliği yaptığını bir kez daha hatırlatmış olalım. Apartmanda yaşamış, betonarme yapılarda büyümüş nesillerin cumbalı ev gördüklerindeki heyecanı, bir sosyal medya efekti değilse şayet, bu beğeninin psikolojik izahını tabipler kadar şehir planlamacıları da yapmalı, kaydedelim. Arnavut kaldırımlı dar sokakları adımlarken; Türk evi’nin geçirdiği değişimi de hüzünlenerek göreceksiniz. Ara başlıktaki dipnotu buraya bırakayım meraklısı için.

Bir Bozkır Masalı: Sivrihisar

 

Çünkü Anadolu’nun Kâbe minyatürlü ilk camisi addedilen Hazinedar Mescidi, Sivrihisar’ın saklı güzelliklerinden. Harikulade hat ve süsleme sanatıyla, mihrap üzerindeki freskiyle 13. yüzyılda inşa edilmiş bu küçük mescit, 1967’de Cambridge’de Uluslararası III. Türk Sanatları Kongresi’nde bildiri konusu olacak kadar büyük bir literatür aslında. Bir başka melamet hırkası’na gizlenen yapı da Kurşunlu Cami. Sivrihisarlı Şeyh Baba Yusuf, ehli tasavvufun saygı duruşunda bulunduğu bir isim. Onun 1492’de memleketine kondurduğu Bayramî mührünü de ziyaret edebilirsiniz. Keza pencere alınlıklarında Osmanlı sanatının tuğla işçiliklerini göreceğiniz, 15. yüzyıla tarihlenen Hoşkadem Cami’ni listeye ilave edin.

Bir Bozkır Masalı: Sivrihisar

Zaman; yitip gider, insan; arkasından bakar

Burada; Açık Hava Müzesi’nden Kilim Müzesi’ne, ‘ben ille de antik kent görmek istiyorum’ diyenler için Pessinus’a değin yolunuzu düşüreceğiniz yerler de var. Bu notu kaydettikten sonra, Sivrihisar’ın en bilinen sembolü Saat Kulesi’ne çıkalım. Malum saat kuleleri, Sultan Hamid devrinde devletin ‘var’lığına işaret eden levhalar, aynı zamanda. 1899’da dönemin kaymakamı Mahmut Bey ve Belediye Reisi Yüzügüllü Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırılır. Cam Seyir Terası’ndan hikâye anlatıcılığı hâlâ devam eden Sivrihisar’a bakmayı ihmal etmeyin ve ona Edip Cansever’le veda edin, evinize dönerken: “her şey yitip gidiyor/üstelik bu akşamüstü saatlerinde/şu akarsu ne kadar eski, şu tepe ne kadar eski/oysa yepyeni görünüyor ikisi de/şakalaşmakta zamanla saat kulesi.”

Bir Bozkır Masalı: Sivrihisar

Yazarın Tüm Yazıları