Mümtaz Soysal: Bakla






Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

EMİN olabilirsiniz, Türkiye Başbakanı'nın Kıbrıs için ‘‘iki devletli çözüm’’ sözü etmesi içte ve dışta çok kişi ve çevrenin tepkisiyle karşılanacaktır.

Avrupa Birliği'ne tam üyeliği ‘‘ne pahasına olursa olsun, mutlaka elde edilmesi gereken sonuç’’ olarak görenler, ‘‘Tam da Güney Kıbrıs'ın tek başına üyeliği söz konusuyken sırası mıydı şimdi bunu söylemenin?’’ diyeceklerdir.

Kimileri, İstanbul çevrelerinde ve Kuzey Kıbrıs'ın bazı köşelerinde, ‘‘Çözüm istemeyişin bundan daha açık ilanı olamazdı’’ diye eskiden beri söylediklerini bu kez üstüne basa basa tekrarlayacaklardır.

Yunanlılar ve Rumlar, ‘‘İşte Ankara uzlaşmazlığının en belirgin ispatı!’’ diyerek bayram edeceklerdir. Türkiye'de, Amerika'da ve Avrupa'nın bazı başkentlerinde Papandreu dostluğunun sürekli kalabileceğine inanmış olanlar, Türkiye Başbakanı'nı pişmiş aşa su katmakla suçlayacaklardır.

Oysa, bilmiyorlarsa öğrenmeleri gerekir ki, Türk tarafı, Lefkoşa ve Ankara olarak, Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin ilan edildiği günlerden başlayarak ‘‘iki devletli çözüm’’ü her aşamada savunagelmiştir.

Üstelik, yine Türk tarafı 1977 ve 1979 Doruk Anlaşmaları'nda da böyle bir temele dayalı çözümle çelişir yön görmemiştir. Federasyon, ancak iki ‘‘devlet’’in bir araya gelerek oluşturacakları bir ‘‘federal devlet’’e kendi egemenliklerinden bir kısmını devretmeleriyle mümkün olabilecekti. Devletlerin varlığı ve egemenliği, yetkilerinin bir bölümünü devredebilmek ve sınır ayarlaması yapabilmek için bile hukuk açısından zorunlu bir önkoşuldu.

Gelgelelim, Kıbrıslı Rumlar, 1963-1974 arasında yaptıkları yetmiyormuş gibi, harekat sonrasında da Kuzey'i ‘‘işgal toprağı’’, oradaki yönetimleri de ‘‘Ankara'nın kuklası’’ sayarak bu yaklaşımı reddetmekle kalmamış, zaten zor ve çapraşık bir sorun olan ‘‘federasyon kurma’’ işini de kendi üstünlüklerine dayalı ‘‘tek yapılı devlet’’ yaratmaya dönüştürmek için her şeyi yapmışlardır.

Batı'nın ve Birleşmiş Milletler'in Güney'deki yönetime ‘‘Siz ancak elinizdeki toprakların devletisiniz; Kuzey de kendi kesiminde sizin kadar devlet’’ demeyişi federatif çözümü güçleştirdi. Türk tarafı, sonuçta hem daha gerçekçi olacağı, hem de devletlerin varlığını vurgulamak anlamına geleceği için, yine ‘‘iki devletli’’ bir formül olan konfederasyon önerisini masaya getirmekten başka çare bulamamıştır.

Bu tutumu ‘‘çözüm arayışını yokuşa sürmek’’ sayanlar ve Rumların, yakın zamana kadar, eşitsizlik temeline dayansa da ‘‘federasyon’’ formülüne sadık görünmelerine aldananların ayağı herhalde şu son haftalarda suya ermiştir.

Çünkü, artık, hem Lefkoşa'nın güneyinde, hem de ‘‘büyük dostumuz’’ Papandreu'nun dilinde Kıbrıslı Türkler için ‘‘AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti içinde güçlendirilmiş azınlık statüsü’’ lafı dolaşıyor. Yirmi yedi yıldır gevelenen sahte sözlerin gerisindeki bakla nihayet ağızdan çıktı.

İki devletin varlığı ve egemen eşitliği kabul edilmeden masaya oturmanın bir işe yarayacağı hálá iddia edilebilir mi?

Yazarın Tüm Yazıları