Gülçin yazıyor

Gülçin TELCİ
Haberin Devamı

Ankara'nın taşına bak...

Baktım bizim Yalçın Bayer İstanbul'a el koymuş, ben de bari Ankara'ya doğru bir uzanayım dedim.

Ankara oldum olası sevdiğim kenttir... Hem dostluklarına, hem de yeşilliğine hayranımdır.

İstediğin yere iki adımda da ulaşırsın...

Baktım ulaşım rahat, Başkent siyasetinde neler oluyor diye koridorlara daldım...

Diğer yerlerde olduğu gibi, Başkent'te de belediye başkanlığı yarışı, milletvekilliğinden daha önde.

Hem de öyle bir yarış ki, kıran kırana...

Önce sağ partilerden başlayayım:

FP'NİN ADAYI

FP adayı yine aynı...

ANAP'tan MHP'ye meyil edip, oradan RP'ye kapağı atan, FP'li Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek...

Bana hemen Emin Çölaşan'ı hatırlattı. ‘‘İ’’ sini unutmuşum...

İ.Melih Gökçek, oturduğu koltuğun imkanlarını kullanmaya var gücüyle devam ediyor.

Belediye'nin malı olan Halk Ekmek Fabrikası'nı babasından miras kalmış gibi kullanıyor.

Halk Ekmek Fabrikası'ndan belediye hergün 100 bin ekmek alıyor ve Gökçek için propaganda malzemesi olarak halka bedava dağıtılıyor.

Yani belediyenin bir cebinden öbür cebine, oradan Gökçek'in cebine propaganda malzemesi olarak giriyor.

Ekmeğin bedava datılmasına diyeceğim yok. Ama bunu Gökçek'in siyasi propagandası için kullanmasına söyleyeceğim çok...

Haydi, Gökçek, Müslümanlıkta ‘‘nimet’’ olarak adlandırılan ekmeği de siyasete bulaştırıyor, peki Ankara Valiliği ne yapıyor?

DYP ADAYI

Gelelim DYP'nin adayına.

ANAP'tan ‘‘Hareket şimdi başlıyor’’ diye ayrılan, sonra MHP'ye geçen, ardından da hakkında TBMM'de soruşturma komisyonları kurduran DYP'den aday olan Halil Şıvgın'a caddelerde, sokaklarda pek rastlayamadım.

MHP ise Genel Başkanı'na uygun bir aday belirlemiş.

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin diğer yerlerdeki ‘‘Hoca’’ tutkunluğu Ankara'da da geçerli kural olmuş. Ama, Şıvgın gibi MHP adayı Hüseyin Erdem'i de göremedim...

ANAP ADAYI

ANAP'ın adayı Vahit Erdem'e gelince.

ANAP İl Teşkilatı ilk kez, Genel Merkez ile Belediye Başkanlığı konusunda uzlaşmış.

İl teşkilatı geçmiş yıllarda olduğu gibi küsüp bir kenara çekilmemiş.

Ancak gelin görün ki teşkilat Çankaya'dan aday olan, il eski başkanı Mehmet Demirel'in yanına taşınınca, Erdem yalnız kalmış.

Unutmadan birşey daha söyleyeyim:

Erdem'in yanında Genel Başkan Yardımcısı Nejat Arseven ile Gaziantepli Mustafa Taşar'dan başka milletvekili de yok.

SOL PARTİLER

Gelelim sol partilere...

Murat Karayalçın'ın sıkıntılı olduğunu söylediler. Sorunu da partisi CHP ve lideri Deniz Baykal...

Her ikisinin adını ağzına dahi almıyormuş. Bırakın Genel Merkez'i, CHP il örgütünün bulunduğu sokaktan dahi geçmek istemiyormuş.

DSP adayına gelince...

İki dönem Çankaya Belediye Başkanlığı yapan Doğan Taşdelen, CHP'yi son anda bırakıp DSP'den aday olmuş.

Propaganda çalışmalarını da Ecevit ile başlatmış...

DSP rüzgarı Doğan Taşdelen'e yaramış.

Ama en büyük hadikapı Murat Karayalçın...

Karayalçın her yerde, ‘‘Genel seçimde kime verirseniz verin, ben belediyeyi istiyorum’’ dedikçe, oylar Taşdelen'den Karayalçın'a doğru kayıyormuş.

Taşdelen de bunu önlemek için bastırıyormuş...

Başkent'te dikkatimi çeken bir diğer unsur, sağ partilerin adaylarının eski MHP, sol parti adaylarının ise CHP tandanslı olması...

Her neyse ben yine Ankara'ya hayranım...

En çok da ‘‘Ankara'nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak’’ şarkısını seviyorum...

Sekiz yıllık eğitim müziği fena vurdu

MİLLETVEKİLİ aday listelerinin açıklanmasından sonra siyasi partilerde yaşananlar ruhumu bunalttı, canımı sıktı, asabımı bozdu. Kendimi sanatın ve kültürün kollarına terkettim. Terkedince de bu alanlarda büyük bir tehlikeyle karşılaşmak üzere olduğumuzu gördüm ve uyarma görevimi yerine getireyim dedim.

55. hükümetin en büyük başarılarından biri, sekiz yıllık temel eğitimi yasalaştırmasıydı. Yıllardır tartışıp durduğumuz ama çözümünü bir türlü bulamadığımız birçok eğitim sorunu bu yasa sayesinde halledildi. Eğitimin kalitesinde ilk aşamalarda bile gözle görülür bir artış oldu, sonra okulların bilgisayarla donatılması çabasına girişildi ve işler bu hızla devam edecek olursa, eitimin kalitesi önümüzdeki yıllarda geçmişte örneğine rastlanmamış bir düzeye yükselecek.

BÜYÜK DARBE

Sekiz yıllık temel eğitimin böyle birçok yararları oldu, ama eğitimin bir başka alanına farkında olmadan tam bir darbe indi. Bazı yabancı okullarla müzik ve bale eğitimi veren konservatuvarlar sekiz yıllık yasayla çakıştıkları için kapılarına kilit vurma aşamasına geldiler. Öğrencilerini ilkokul yaşındaki çocuklar arasından seçen bu okulların çoğu, sistemleri sekiz yıllık temel eğitimle çakıştığı için şimdi öğrenci alamıyorlar. Yasaya göre ancak sekiz yıllık eğitimi tamamlamış öğrencileri kabul edebilecekler ve ortaya garip durumlar çıkacak.

Örneğin İstanbul'daki ünlü Robert Kolej. Bugüne kadar hemen her anne babanın çocuğunu verebilmek için uzun bir sınav yarışına sokmak zorunda olduğu kolej öğrencilerini ortaokul düzeyindeki öğrenciler arasından seçerdi. Yasanın çıkmasından buyana iki öğretim yılı geçti ama kolej yeni öğrenci almadı. Hazırlık ve ortaokul sınıfları kapatıldı. Öğrenciler şimdi sekiz yıllık eğitimi tamamlamış çocuklar arasından seçilecek ve 14-15 yaş gurubundaki gençlere yabancı dil öğretilmesine çalışılacak. Asıl sorun ise konservatuvarlarda yaşanacak. Bugün birçok konservatuvar artık ortaokul düzeyinde öğrenci almaları mümkün olmadığı için kapılarına kilit asmak üzereler. 15 yaşına basmış bir çocuğun balerin veya profesyonel olmaya çalıştığını düşünün. Hoca ‘‘Kızım, belini sona kıvırıver’’ diyecek ama çocuk bir kaç yıl önce yapması gereken hareketi yaşı gereği artık yapamaz olacak, beli yerine sadece gerdanını oynatabilecek. Bir başka öğretmen ‘‘Dooo’’ diye ses verecek, öğrenciden ‘‘mi bemoool’’ duyulacak. Dolayısıyla bu şekildeki imkánsızları başarmak mümkün olamayacağı için konservatuvarların kapısına da kilit vurulacak ve bazıları vurmaya başladılar bile. ‘‘Bana kaderimin bir oyunu mu bu’’ şarkısını söyleyebilecek yabancı müzisyenleri ithal edemeyeceğimize göre acele bir çare bulmak zorundayız.



Yazarın Tüm Yazıları