Dersler ve haneler

Haberin Devamı

İlkokulu bitirdiğimiz 1970’li yılların başında orta öğrenimde özel kolej veya anadolu lisesi statüsündeki okullarda devam edebilmemiz için sınava girmemiz gerekiyordu. Bu yıllarda henüz ilkokul öğrencileri için dershaneler düşünülmemişti. İmtihandaki başarı; ağırlıklı olarak ilkokul öğretmeninizin size verdiği başarı çıtası ile paralleldi. Karşıyaka Ankara İlkokulu’ndaki öğretmenimiz Huriye Özöğüt hepimizi çok sıkı bir disiplinle yetiştirdi. Sınıfımızdaki 19 erkek öğrenciden ikisi hariç hepimiz özel kolej veya anadolu liselerine girmeyi başardık. O yıllarda dersler vardı, ama haneler henüz ortada yoktu.


Orta öğrenimi İzmir Saint Joseph Orta Okulu’nda okudum. Her hafta karne alıyorduk. Karnemiz 100 puan üzerinden toplanarak elde edilen başarı ortalamasını yansıtıyordu. 30 puan matematik, 10 puan Türkçe ve 60 puan Fransızca. Her hafta istisnasız bir matematik, bir Türkçe, iki veya üç Fransızca imtihanımız vardı. Gel de çalışma. Sınıfın en tembel talebesinin bile saatlerce ders çalıştığı bir sistem içinde yoğrulduk. Çalışmayanlar sınıfta kalıyordu. Sene kaybetmemek için var gücümüzle derslere asıldık. Öğretmenlerimiz olan Fransız Frère’lerden Fransızcanın yanısıra fizik, kimya, matematik dahil zorlu dersleri öğrendik. Türkçe hocalarımız, tarih ve coğrafya öğretmenlerimiz bizi yarıştırırcasına yetiştirmeye çalışıyorlardı. Sosyal derslerin özellikle Türkçe’nin ne kadar önemli olduğunu, burasının Fransızca eğitim veren okul olsa da; bilim ve dilin yanısıra sosyal dersleri öğrenmenin önemini anlatıyorlardı...
1970’li yılların ikinci yarısına ulaştığımız o günlerde; yine dersler vardı, haneler henüz yeni yeni ortaya çıkıyordu...,

Haberin Devamı


Not ortalamamızın yüksek olması nedeni ile lise öğrenimi için İstanbul Galatasaray Lisesi’ne kabul edildik. İstanbul Saint Joseph o yıl yatılı okulu kaldırdığı için çok az arkadaşımız bu okula gidebildi. Robert Kolej imtihanını kazanan üç dört arkadaşlarımız da öğreniminlerini burada sürdürdü. Birçok arkadaşımız ise İzmir’de kalmayı tercih ederek kaydını imtihansız Atatürk Lisesi’ne yaptırdı…
Dört yıl Galatasaray’da kuş gibi uçup gitti... 80’li yılların başı gelmiş üniversite zamanı kapımıza dayanmıştı. Bu dört yıl içinde birçok fen dersinden acımasızca çalıştırılmıştık. Başarılı geçen bir imtihanın notlarının dağıtıldığı gün, süpriz bir yazılı daha yapılıp not ortalamalarımızın düşürülmeye çalışılması dahil her türlü zorlu testten geçmiştik.
Ama üniversite giriş imtihanı bambaşka bir deneyimdi.

Haberin Devamı


Derslerin artık yeterli olmadığı, birazda hanelerde zaman harcamamız gerektiği bize anlatıldı... Ve dershane ile tanıştık... Bilgi bakımından bir sorun yoktu, ama bunu testlere dökmekte zorlanıyorduk. Cevapları biliyorduk, ama biz çok yavaştık. En zor imtihanlarda iki veya üç soru sorulan, karmaşık formüllerin ortaya konduğu bir sistemden geldiğimiz için; bazen “bu sorunun cevabı bu kadar basit olamaz” veya bazen de, soru sayısının çokluğu nedeni ile başarı oranlarımız düşük kalıyordu. Arka arkaya test çözmeyi öğrendik. Hanelerde bilgi almadık ama, bilgimizi kullanmanın yollarını keşfetmeye çalıştık. Artık hayatımızda hem dersler, hemde haneler vardı...
Dershanelerin günümüzde kapatılması gündeme geldi. Peki bu kapatmanın nedeni, öğretim sistemimizde yaptığımız devrim sonucunda tüm liselerimizin son sınıfında okuyan öğrencilerinin; bilgi ve çabukluk seviyesi üniversite imtihanında muhteşem başarılara imza atmaya yetecek yeterliliğe gelmesi mi? Kesinlikle değil..
Halâ fen ve anadolu liseleri de dahil olmak üzere yıllarca okuduğu ingilizce dersi sonucunda kaç öğrencimiz doğru dürüst üç kelime kullanarak İngilizce konuşabiliyor. Fen liseleri dışında matematik, fizik, kimyada başarı oranları ne seviyede? Sosyal bilgilerde neredeydik, nerelere geriledik..

Haberin Devamı


Aslında bazı istisnalar hariç kısaca öğrenmiyoruz, eğitilmiyoruz diyebiliriz...
Özel okul diye onbinlerce lira harcanan okullarda bile eğitim seviyesi tartışılmıyor mu? Özel demek; bilgi bakımından ayrıcalıklı olma anlamını çoktan yitirmedi mi?
Bozuk olan sistemi düzeltmeden dershaneleri kapamak, belkide ellerindeki tek sıçrama yapma imkanı verecek fırsatı da alarak, düpedüz gençliğe ihanet etmek olmuyor mu?
Sistemi yeniden düzenleyerek çağdaş ve yenilikçi bir öğretim sistemi yerine; imam ve hatip yetiştirmeyi tercih etmek; 2023 ve ötesi Türkiyesi’ni rekabet içinde olduğumuz ülkelerden ne kadar ileri götürecek..
Spor yaparak zihinlerini geliştirmek, sosyal hayatlarını farklılaştırmak, hobi ve benzeri alışkanlıklar edinerek topluma faydalı projeler üretmek yerine; dershanelerde okul harici zamanlarını harcayan genç beyinlere yazık değil mi?
Dershanelere harcanan onca paraya da acıyorum. Bu paralar iktidarların, ülke yöneticilerinin; sistem kurmaktaki basiretsizlikleri nedeni ile vatandaşların sokağa atmak zorunda kaldıkları milli servetten başka birşey değil..
Dershaneler kesinlikle kapatılmalı. Ama kapatılmadan önce çağdaş, öğretici, eğitici ve bu müesseselerin ve buralarda eğitim veren hocalarımızın da dahil edildiği yeni bir sistem kurulduktan sonra kapatılmalı.
Böyle bir eğitim sistemi içinde zaten dershanelere de ihtiyaç kalmayacaktır...

Yazarın Tüm Yazıları