Bir yıkım hikâyesi

BİZ Türklerin iyi bilinen bir hasleti(!) vardır. Çok iyi kurumlar kurarız. Ama başarılı sonuçlar almaya başlayınca ondan bıkarız. Bir yolunu bulup ondan kurtulmaya bakarız. Ve herkes hayranlık duyduğu sırada biz kendi eserimizin cenaze namazını kılarız. ÖSYM’den söz ettiğimizi anlamadınız mı?

ÖSYM biliyorsunuz Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi anlamına geliyor.

Söze devam etmeden yıkımlarımıza örnek verelim:

1930’larda kurulan Halkevleri bir büyük “kültür devrimi” kurumu idi. Onları 1951’de kendi elimizle mahvettik.

Köy Enstitüleri bizim gibi -o tarihteki tanımlamayla- “geri kalmış” ülkelerde büyük bir eğitim ve kırsal kalkınma kurumu olarak önce 1930’lu yılların sonlarında kuruldu. Çok kısa zamanda çok büyük bir kalkınma aracı olduğu görüldü. Başarısı bizzat kuranların başını döndürdü. Bu kurumları kendi ideolojilerinin fideliği olarak gördüler. Bu tepki doğurdu. Ve 1950’de Köy Enstitüleri’nin ocağına incir dikildi.

Bu iki kurum yaşasaydı, Türkiye bugünkünden 50 sene ileride olurdu.

Siz bu listeye -Süleyman Demirel’in ifadesiyle- “son derece iyi kurulmuş” olan modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de ilave ederseniz yanlış olmaz.
Ama onun temeli sağlam olduğu için istedikleri sonucu yıllardır alamadılar. İnanıyoruz ki alamayacaklar da...

ÖSYM de öyle iyi bir kurum idi ama son Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) skandalı bu kurumun belini kırdı.

Bu defakinde “ÖSYM’yi ele geçirme” amaçlı ve uzun vadeli bir tertip mi daha çok rol oynadı yoksa sistemdeki zaaf noktalarını göz ardı eden ihmaller mi sebep oldu, doğrusu emin değiliz.

Eğer ÖSYM sistemini yasal bir zemine kavuşturmak amacıyla 3 yıl önce hazırlanıp hükümete sunulan yasa taslağı önemsenip Meclis’ten geçirilseydi; ÖSYM’ye yeter “kadro” verilseydi; sınava giren adayların ödemeleriyle oluşan maddi kaynağın 80 milyon TL’lik kısmı son 3 yılda YÖK’e (Yüksek Öğretim Kurulu) aktarılmasa da, “kopya” yeni teknolojilerin ve ekipmanların alınmasına harcansaydı, böyle bir skandalı yaşar mıydık?

Bu tabloya bakınca, özellikle de Türkiye’yi son derece meşgul eden “cemaat” örgütlenmelerine ilişkin hikâyeleri göz önünde tutunca insan ister istemez yukarıdaki ihtimalleri düşünüyor.

O ihtimallerin aydınlanması bilmiyoruz ne kadar zaman alır. Ama şimdi önümüzde somut olaylar var.

Anlaşılıyor ki “ortam dinlemesi” yoluyla, sorular da kaçırılmış, yanıtlar da öğrenilmiş.

Anlıyoruz ki bazı sınavlarda kopya çekileceği Emniyet teşkilatına önlem alınması için bildirilmiş. Dahası profesyonel “sınav çeteleri” oluşmuş.

Kendisinde bir kusur olmasa da, Prof. Yarımağan’ın görevden ayrılması bu durumda kaçınılmazdı. Ama ondan önemlisi yeni ve herkese “güven veren” bir sistemin tekrar nasıl kurulabileceğidir.

İyimser olabilir miyiz?
Yazarın Tüm Yazıları