Aslında gerçek tasfiye listesini işadamı ve şirketler için yapmak lazım

Türk basını bir süredir ‘Tasfiye olacak gazeteciler’ listesini tartışıyor. Okuduğum kadarıyla herkesin kendine göre bir yaklaşımı, onun doğrultusunda da listesi var.

Haberin Devamı

Oysa, iş dünyası tarihi hem dünya hem de Türkiye için izleyen bana göre, tasfiye listesini şirket ve işadamı bazında hazırlamak gerekiyor. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde, liderlik işadamında olduğu için önce işadamı, ardından da şirketi tasfiye oluyor. Yöneticiler ise işsiz kalsa dahi bir yerde kendine yer edinebiliyor.

Ömür kısalıyor, tasfiye artıyor

Her dönemde oldu, yaşadığımız dönem geride kaldığında, bir bölüm şirket ile işadamının tarihin sayfaları arasına girdiğini göreceğiz. Bunlardan bazıları basından, bazıları sanayiden, bazıları da perakendeden olacak. Kısaca, ortalama şirket ömrünün 10 yıla kadar düştüğü dönemde, tasfiye, şirketler dünyasının kaçınılmaz gerçeği olarak aramızda kalacak. Bu görüşümü de şu gerçeklere dayandırıyorum:
1. Avrupa’da ortalama şirket ömrü 20 yıl önce 20 yıl kadardı. Şimdi 10-12 yıl arasına düştüğü tahmin ediliyor. Bu konunun uzmanı Arie de Gues, bu sürenin daha da kısalacağını ileri sürüyor. Türkiye’de ise rekabet henüz artıyor, şirketler genç. Bu tehlike önümüzdeki 10 yılda daha çok kendini gösterecek.
2. Buna rağmen son 50 yılda iş dünyasından çok sayıda önemli şirket tasfiye oldu. 1967 yılında Türkiye’nin ilk 100 şirketinden bugüne sadece 15 şirket kaldı. Ankara Pazarları, Fay, Elvan gazozları, Cihan Elektronik, Günaydın gibi markaları artık aramızda değiller.
3. Sadece Türkiye’de değil, Amerika’da da aynı gerçek var. 1955 yılında ilk 100 şirketten 43’ü bugün listeye girebilmiş değil.
4. Değişimin arkasında yeni teknolojiler, yeni iş modelleri ve artan rekabet var. Değişimi göremeyip, kendini yenilemeyen, tüketiciyi anlamayan şirketler ya satın alınıyor, ya da küçülüyor.
5. 1967 listesindeki büyük şirketler ağırlıklı otomotiv, lastik, beyaz eşya ve tekstil ağırlıklı idi. Sektörel geçişi iyi kontrol edemeyenler oyun dışı kaldı. Örneğin, çelik raf üreticisi Arçelik, ‘geçiş yönetiminde’ başarılı olmasaydı, bugünkü global oyuncu rolüne asla ulaşamayacaktı. Raks, herkes DVD teknolojisine yatırım yaparken, kaset işine sarılmasa, ayakta kalacaktı.

Haberin Devamı

Yazar değil, gazeteler riskte!

Haberin Devamı

6. Basın tarihi ise parlak ve sürdürülemeyen gazetelerle dolu. Tercüman, bizim çocukluğumuzda, Güneş ise öğrenciliğimizde efsane idi. Patronları battı, profesyoneller ve köşe yazarları hala hayatlarına devam ediyorlar. Tasfiye olan şirketler oldu.da
7. Basın başarı ve uzun ömür diyince aklıma Hürriyet geliyor. Eğer zamanında devretmeseydi, belki Erol Simavi de tasfiye olacaktı. Ancak, yeni sahibi döneminde Hürriyet, hem bir gazete hem de modern şirket anlayışı ile yönetildi. Basına pazarlama ve kurumsal yönetimi getirdi.
8. Bankalarda da öyle… Hatalara göz yuman genel müdürler dışında, orta ve üst düzey yöneticiler öyle ya da böyle bir iş buldular. Olmadı danışmanlıkla yollarına devam ediyorlar. Patronlar ise bankalarını kaybettiler.
9. Son 40 yılda 1 milyona, son 20 yılda ise 900 bine yakın şirket kurulmuş. Hayatta olanların sayısı ise 530 bin civarında… Yani 470 bin şirket kurulmuş ve kapanmış. Kapanma oranı, gelecekte rekabet ve değişim nedeniyle daha da artacak.

Haberin Devamı

İyi yönetilen gazeteler

Bu nedenlerle ‘tasfiye olacak’ gazeteci listesi yapmak boşuna… Listeyi, işadamı ve şirket olarak yapmak gerekiyor. Listeye girmek istemeyen işadamlarının ise şirketlerini kalıcı, değişimi algılayan ve kurumsal yönetime kabul etmiş yapıya büründürmeleri gerekiyor. Yoksa, gazete yayını yapan bir şirkette, 2 yazarın başarılı olması tasfiyeyi önlemez. İyi bir köşe yazarı, kötü yönetilen büyük bir gazeteyi ayakta tutmaya yetmez.

DÖNEM İŞADAMLARI ‘TASFİYE’ RİSKİ ALTINDA

Bir de ‘dönem işadamları’ var. Onlar da bu özelliklerinden sıyrılıp, ‘olağan işadamı’ konumuna ulaşmadıkları sürece, batma riskini hep taşıyacaklar.

Biliyorsunuz, her iktidar döneminde yükselen işadamları oldu. Özel, Demirel, Çiller, Yılmaz ve şimdi AKP… bunlardan bazıları durumu iyi yönetip, kendini kabul ettirdi. Bazılarının adını şimdi kimse hatırlamıyor. Tasfiye denince, bu tip işadamlarını da unutmamak gerekiyor.
Geçenlerde Anadolu’nun önde gelen işadamlarından biriyle konuşuyordum. Son yıllarda hızlı büyüdükleri için bu kapsama girme riskleri olduğunun farkında… Ama şunu açıkça söylüyor: ‘Bir yere sırtını dayarsan, bunun sonu yok. Dönem adamlarının akıbetini hep beraber görüyoruz.’

Haberin Devamı

Gerçekten de öyle… Bir dönemin yıldızı ESKA’yı hatırlayan var mı? Bayındır’ın sahibi Kamuran Çörtük şimdi nerede? Cavit Çağlar’ın durumu ortada…  Ceylan Ailesi’nin hiç sesi çıkmıyor. Listeyi uzatmak mümkün…
Şimdi de benzer işadamları var… Perakendeden basına, bu tip işadamlarının gelecekte ayakta kalmak için, kendilerini ispat etmeleri gerekiyor.

ALİ BABACAN’IN BİLİNMEYEN ÖZELLİĞİ

Çarşamba gün Türkiye Reklam Konseyi’nin öncülük ettiği ‘Al Ver, Ekonomiye Can Ver’ kampanyasının tanıtım toplantısı vardı.
Toplantı sonrası özel bir çalışma için fotoğraf çekme için sözleşmiştik. Hemen yandaki salona geçtik. Yanımda foto muhabiri arkadaşım Hüseyin Öngen de vardı. Salonda, terasta fotoğraflar çektik.

Haberin Devamı

O sırada Babacan’ın pek öne çıkmayan bir özelliğini keşfettik… Daha lise yıllarında başlayan, sonra üniversitede de devam eden fotoğraf tutkusunu, Hüseyin’in makinesini görünce bizimle de paylaştı.

İlk makinesi Canon A1 imiş. Hatırlıyorum, gazeteciliğe başladığımız yıllarda bizim için efsane makinelerden biriydi. Her genç İletişim Fakültesi öğrencisinin hayalinde Canon 1 vardı.

‘Geniş koleksiyonum var’

Babacan, ilk makinesini 1982 yılında almış ve uzun süre bu tutkusuna ileri düzeyde zaman ayırmış. Kendisinden dinlediğimiz kadarıyla, üniversite yıllarında epey dia çekmiş. Böylece ‘profesyonel bir arşiv’ de yaratmış.
Bizim Hüseyin bunu duyunca, ‘Bence güzel bir arşiviniz var. Mutlaka değerlendirin. Sergi düzenleyerek fotoğraf tutkunlarıyla paylaşın’ önerisinde bulundu.
Ancak Başbakan Yardımcısı’nın pek vakti yok. ‘Emeklilikten sonra vakit ayırabilirim’ sözlerini de bunu açıkça ortaya koyuyor.

Yazarın Tüm Yazıları