Artık ‘Yiğit İnebolu’ olsun

SAYIN milletvekillerine açık dilekçeTürkiye Büyük Millet Meclisi Milli Mücadele sırasındaki emsalsiz çabalarını dikkate alarak Antep’e Gazi, Maraş’a Kahraman, Urfa’ya Şanlı sanlarını vermiştir. Böyle bir sanı hak etmiş bir küçük şehrimiz var: İnebolu.

Anadolu’ya geçmek için işgal kuvvetlerinin izni gerekiyordu. Amaçları subayların, askeri öğrencilerin, doktorların, eczacıların, imalat-ı harbiye ustalarının Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katılmalarını önlemekti. Gizli örgütler bu gibi kimselere sahte kimlikler veriyor, kimilerini de Anadolu’ya geçebilsinler diye gemilere tayfa, ateşçi diye yerleştiriyordu.

KURUŞ İSTEMEDİLER

Mesela Kur. Yzb. Cevdet Kerim İncedayı (ileride milletvekili ve bakan) Anadolu’ya Nikomedya adlı İtalyan bandıralı bir geminin ateşçisi olarak geçmiştir.

Başlıca iniş limanı İnebolu’dur. İnebolulular bu insanları büyük bir konukseverlikle karşılıyorlardı.

İstanbul’daki ambarlardan binbir zorlukla çıkarılan, Türk gemileri ve motorları tarafından Rusya’dan getirilen silah, cephane ve askeri malzeme de, büyük çoğunlukla İnebolu’ya indirilmekteydi.

Bu yükleri İnebolulu kayıkçılar gemilerden alıp kıyıya çıkarıyor, İnebolu halkı da İnebolu’nun gerisindeki cephaneliğe taşıyordu. Bu gönüllü hizmet üç yıl boyunca durmaksızın devam etmiştir. Bu hizmete karşılık ne kayıkçılar para istemiştir, ne de taşıyanlar. Çevre köylerdeki kağnılar da bu ‘millet mallarını’ yaz-kış, durmaksızın, karıncalar gibi Ankara’ya taşımışlardır.

Yunan savaş gemilerinin tehditlerine, şehri ateş altına almalarına (9 Haziran 1921) rağmen, İnebolu yılmamış, bu milli görevi aksatmamıştır. Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasında İnebolu’nun da payı büyüktür.

HAKLARIDIR

Sayın milletvekilleri!

Geç kalmış bir hakkı yerine getirmek, bu borcu ödemek için İnebolu adının başına ‘Yiğit’ sanının getirilerek İnebolu’nun adının Yiğit İnebolu olarak değiştirilmesini öneriyorum.

Gereğini arz ederim.

Bu san İnebolu’ya anasının ak sütü gibi helaldir.

Müthiş fedakarlık

Anadolu’ya açılan kapı konumundaki İnebolu’yu koruyan bir kıyı topçu birliği. (Üstte) İstanbul’dan, İzmit’ten kaçırılan silah, cephane gemilerle getirildiğinde İnebolulu kayıkçılar hemen kıyıya taşıyordu. Sonra kağnı ya da İnebolu kadın ve erkeğinin sırtında cepheye.

Madalyalı mavnacılar

İnebolulu Mavnacılar Loncası Kurtuluş Savaşı’ndaki üstün hizmetlerinden dolayı 11 Şubat 1924 tarihinde TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile taltif edildi.

DİYOR Kİ

İnsaf ve merhamet istemekle, yalvarmakla millet işleri, devlet işleri görülemez, millet ve devletin şeref ve bağımsızlığı sağlanamaz. (Nutuk, 1927)

Kendini ateşe  atabilir misin?

SAVAŞTA yaralanan Yüzbaşı Asaf dört ay tedaviden sonra iyileşmişti. Yeni görev yeri Bakü’ye gitmeden önce Sivas’a uğrayarak yeğeni Muzaffer Kılıç’ı ve Milli Mücadele’yi başlatmış olan M. Kemal Paşa’yı görmek istedi. Muzaffer Kılıç, M. Kemal Paşa’nın ikinci yaveriydi.

M. Kemal Paşa Yüzbaşı Asaf’ı beğenir. Bakü’ye gitmeyip Sivas’ta kalmasını önerir. Yüzbaşı o günlerin sert, tehlikeli koşullarına uygun, gözü kara, atik, deneyli bir subaydır. M. Kemal Paşa’nın kişiliği ve başlamış olduğu Milli Mücadele Yüzbaşı Asaf’ı çok etkilemiştir. Kabul eder. Paşa Yüzbaşı’ya Kılıç Ali takma adını verir.

Bu kader yoldaşlığı Atatürk’ün ölümüne kadar sürecektir.

Bir gece Paşa Kılıç Ali’yi odasına çağırtır. Çalışma masasında oturmaktadır. Tek başına ve sıkıntılıdır. Soğuk, kuşkulu bir sesle ‘Kılıç!’ der, ‘Sana vereceğim tehlikeli bir görevi kucaklayabilir misin? Kendini ateşe atabilir misin?’

FANUSU AVUÇLAR

Kılıç Ali’
nin içinde bir kasırga patlar. Çekemeyen birinin gammazlık yaptığını, Paşa’nın güvenini sarstığını düşünür. Paşanın sorusuna yanıt olarak, duraksamadan, masanın üzerindeki büyük gaz lambasının cam şişesini kavrar. İncecik cam eriyecek kadar kızgındır. Avucunun içi cayır cayır yanar. Odayı yanık et kokusu ve cazırtısı doldurur. Bu yanıtın yeterli olduğunu Paşa’nın gözlerinden okuyana kadar da elini çekmez.

M. Kemal Paşa, Kılıç Ali’yi Maraş ve Antep cephesine yollayacak, Kılıç Ali de kendini gözünü kırpmadan bu ateşin ortasına atacaktır.

Savaşamadığım için özür dilerim komutanım

ÇİVRİL İlçesi’nin Madenler Köyü’nden Kadir oğlu Mehmet Çavuş Çanakkale savaşlarında yiğitliği ile ün salmış bir askerdi. Bir bomba savaşında sağ elini dirseğine kadar kaybetti. Hastaneye kaldırıldı. Yarasının kapanması uzayınca komutanına şu mektubu yazdırıp yolladı: ‘Sağ kolumu kaybettim. Zararı yok, sol kolum var. Onunla da pekálá iş görebilirim. Beni üzen, birliğime katılmama ve düşmanla çarpışmama engel olan şey, yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastaneden kurtularak savaşa katılamadığım için özür dilerim. Affediniz muhterem komutanım.’ (Dr. A.F.Bilkan-Ö.Çakır, Harp Mecmuası) İşte Kuvayı Milliye ruhunu yaratan Çanakkale ruhu bu.

Üşümüyorum oğlum

ALİ Fuat Cebesoy Paşa Sivas Kongresi’nce Batı Anadolu Kuvayı Milliye Komutanlığı’na atanır. Emrinde iskelet halinde ordu birlikleri ile çeteler vardır. Cebesoy anılarında bu derme-çatma ordunun cephane kollarını özetle şöyle anlatıyor: ‘Cephane kolları ahalinin araçlarından oluşuyordu. Bunların çoğu kağnılardı. Başlarında kadınlar ve on, on beş yaşında çocuklar vardı. Uzun yürüyüşlerde, ayaz, kar ve yağmur altında zorluk ve acının en çoğunu bunlar çekmişlerdir. Şiddetli soğuktan ölenler de olmuştu. Kütahya ile Gediz arasında yapılan yürüyüş ve hareketlerde, birliklerimizin hayat kaynağı olan erzak ve cephaneyi hep bu aziz insanlar taşımıştır. Hiç unutmam, yine bir yürüyüş sırasındaydı. Dondurucu bir soğuk vardı. Kağnısının başında duran yaşlı bir nineye yaklaştım ve sordum:

- Nine, üşüyor musun?

Şu cevabı verdi:

- Hayır oğul, üşümüyorum. Düşman topraklarımıza bastığından beri içim yanıyor.

Bu kahraman Türk anasının elini gözlerim yaşararak öptüm.’

(Siyasi Hatıralar, s.503)
Yazarın Tüm Yazıları