"14 kurşun yedim öldürmedi ama saygısızlık öldürüyor"

Güncelleme Tarihi:

14 kurşun yedim öldürmedi ama saygısızlık öldürüyor
Oluşturulma Tarihi: Eylül 24, 2017 20:26

İki kez gazi oldu. 1991’de Şırnak/Gabar’da vurulduğunda 18 yaşındaydı. 1996’da Siirt/Karadağlar’da pusuya düştüler, 18 şehit verilen çatışmada öldü diye bölgede bırakıldı... Ölmemişti. Ama böbreği, dalağı, safrakesesi yok, karaciğerinin yarısı alındı. Vatan görevi sırasında vücuduna giren 14 kurşunla, 1951’deki Kore gazisi Hacı Altıner’i geride bıraktı. Solaktı, artık sol kolunu kullanamıyor, sağ elle yazı yazmayı sonradan öğrendi. İşletme ve uluslararası ilişkiler mastırı yaptı. Koray Gürbüz, daha çok saygı görmek ve anlaşılmak için kitap yazarak gazilerin hayatını anlattı. Kitabın çıkış tarihini de Gaziler Günü’ne denk getirdi. Hani o kutlama sırasında gazilerin yemeklerini self servis aldığı, protokole garsonların hizmet ettiği güne…

Haberin Devamı

14 kurşun yedim öldürmedi ama saygısızlık öldürüyor

UNUTULDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORUZ

Kitabın adı ‘Unutmayın’... Siz gaziler unutuldunuz mu?

Evet, unutulduğumuzu düşünüyoruz. Bu ülke için şehit ve gazi olmuş çok arkadaşımız var. Ama hiç kimse bu insanların neler çektiğini bilmiyor. Basında diyor ya, “İki asker şehit oldu, 13 asker yaralandı”… Bu, şu demek: “13 asker kolunu, bacağını, gözünü kaybetmiş.” Unutmayın derken, bu insanları bilin, ne için öldüklerini bilin, nerelerden geldiklerini görün demek istiyorum.

Gazilerimizin kırgınlık, hatta büyük hayal kırıklığı içinde olduğunu okuyoruz...
Düşünün; kolunuzu, bacağınızı, gözünüzü veriyorsunuz. Ama bunun kıymeti bilinmiyor. Uzuvlarını kaybeden gazi saygı görmek istiyor. Bu, para-pul verin demek değil. Devletin yetkilileri bizi hiç anlamıyor.

Haberin Devamı

Sizin isteğiniz ne?
Hakkaniyet istiyoruz. Düşünün, bir uzvunu kaybedenle kaybetmeyen aynı olabilir mi? Olamaz. Ama devlet hepsini bir kefeye koyuyor.
Kanunlarda gazinin tanımı yok. Kanun Hükmünde Kararname’yle 15 Temmuz gazilerine ve şehitlerine unvan verildi. Ama Güneydoğu’da yaralanan polisimizin, askerimizin, öğretmenimizin tanımı yok. Kimlik sorunu gazilerin değerinin olmadığını gösteriyor.
Uzvunu kaybeden kişi, değersiz olmak istemiyor. “Eğer ben bu vatan için çarpıştıysam, kolumu, bacağımı verdiysem saygı görmek istiyorum” diyor. Kimlik de bunun bir parçası.

14 kurşun yedim öldürmedi ama saygısızlık öldürüyor

ÜLKE İÇİN BEDEL ÖDEMİŞ İNSANLAR

Ne zamandır var bu sorunlar?
Terörle mücadele başladığından beri… Bakın Mustafa Kemal Atatürk’ten örnek vermek istiyorum. MAH (Milli Amâle Hizmet) MİT’in eski adıdır. Atatürk, “Biz İngiliz istihbaratına karşı çok etkili olamadık, güçlü bir istihbarat teşkilatı kuralım” diyor. Dünyada bunu en iyi yapanı araştırıyorlar, Walter diye bir Alman istihbaratçıyı buluyorlar. İstanbul’daki Yıldız Sarayı’nı ona tahsis ediyorlar. Teşkilat yapılanmasını kurduktan sonra Atatürk’e “Buraya personel olarak kimi alacağız” diye soruyorlar. O da “Bu ülke için bedel ödemiş insanlar var. İlk önce onları alacaksınız” diyor. Yani şehit çocukları ve gaziler. Milli istihbaratın kurucuları gazidir. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk, gazileri ve şehit çocuklarını okutuyor. Okuttuktan sonra devletin en önemli yerlerine getiriyor.

Haberin Devamı

KRALİÇE’NİN EĞİLDİĞİ TEK KİŞİ

Başka ülkelerde durum ne?
Dünyada birçok ülkeyi işim nedeniyle geziyorum. Gittiğim ülkelerde gazilerle ilgili bir birim varsa oraya mutlaka gidiyorum. Dünyada sakat olan ve sakat olmayan gazileri ayırıyorlar. ABD’de bir gazi eğer engelliyse kendisine sınırsız okuma hakkı veriyorlar. Çocukları üniversiteye kadar ücretsiz okuyor ve her türlü imkândan yararlanabiliyor. Mesela, İngiltere’de kraliçe hiç kimsenin önünde eğilmez. Sadece Afganistan’da ağır bir şekilde yaralanan bir gazinin önünde eğilmiştir. İsrail’i yönetenler gazilerdir. Cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları hepsi gazidir. Muhakkak vurulmuşlardır. İran’da gazi olmazsa, meclis toplanmıyor.

Haberin Devamı

4 BİN 500 GAZİYE BAKAMAYACAKSA...

Kendini ‘tuvalet kâğıdı’ gibi hissettiğini anlatan gazilerimizi de yazmışsınız…
Evet, kullanıldıklarını düşünüyorlar... İnsanın o sarmaldan tek başına çıkması çok zor. Birinden destek alması gerekiyor. Benim ailem bilinçliydi, okumaya teşvik etti. Babam sayesinde okuduk. Okuyunca rahat bir şekilde işin içinden çıkıyorsunuz ama bunu herkes yapamıyor. Aslında devletin buna yönlendirmesi gerekiyor. Sayımız çok da fazla değil. Güneydoğu gazilerimiz yaklaşık 4 bin 500 kişi. Türkiye Cumhuriyeti bu kadarına bakamayacaksa ne diyeyim ki.

14 kurşun yedim öldürmedi ama saygısızlık öldürüyor

GAZİ AYRIMI OLMASIN

“15 Temmuz gerçekten çok kötü ve üzücü bir olay. Orada yaralananların, şehit olanların hakkı ödenmez. Sonuna kadar destek veriyorum. Ama gaziler arasında ayrım yapılmasına karşıyım. Bir bakanın hastane ziyaretinde 15 Temmuz gazilerine koşarak gitmesi, diğer gazilere uğramaması beni etkiliyor. Siz ayrım yaparsanız, diğer gazilerin verdikleri emeklerin, uzuv kayıplarının boşa gittiğini söylemiş olursunuz. Gaziler arasında ayrım yapılmasın...”

Haberin Devamı

‘BEDAVACI BANA MI GAZİ OLDUN’

Geçenlerde bir ‘Gaziler Günü’ düzenlendi: Protokole özel garson, gazilere self servis... Bu tür olaylar sık yaşanıyor mu?

Çok sık hem de... Mesela Yılmaz Yiğit’in olayı var. İki kolunu, bacağını, gözünü kaybetmiş bir gazi. Otobüs şoförü iki kolunun olmadığını gördüğü halde “Kartını göster” diyor. Kaldı ki engellilerin hepsi belediye otobüsüne ücretsiz biniyor. Başka bir gazi, kartıyla otobüse biniyor... Şoför, “Bedavacı” diyor. “Bana mı gazi oldun” diyen bile var. Öyle bir konuma geldik ki gazi kartını göstermekten çekiniyoruz. Devletin bizi bunlarla muhatap etmemesi gerekiyor. Siyasi partilerin de gazilerin yanında olma sebebinin oy meselesi olduğunu düşünüyorum. 14 kurşun yedim öldürmedi ama inanın bu saygısızlık öldürür.

Haberin Devamı

ÖMRÜMÜZ DAĞLARDA GEÇTİ

Nasıl astsubay oldunuz?
Öğretmen bir ailenin çocuğuyum, hayata çok erken yaşlarda başladım. 17 yaşında astsubay oldum. Aileme yük olmamak için bir an önce hayata atılmak istedim, onun için askerliği seçtim. Çocukluğumu, gençliğimi çok fazla yaşayamadım. Ömrümüz hep dağlarda geçti. 17 yaşındasınız, sizden 3-4 yaş büyük gençlerin canları size emanet ediliyor. Gerçekten çok ağır bir yüktü.

İki kez yaralanmışsınız..
18 yaşındaydım, Şırnak Gabar’da teröristlerle çatışma anında vurulduktan sonra 5-6 ay hastanede yattım. Tedavim devam ederken bir gün bana “Seni emekli edeceğiz” dediler. “Genç yaşta emekli olup ne yapacağım” dedim. Üç gün kendime gelemedim, üç gün boyunca yatakta ağladım. Hava değişimi verdiler, hava değişiminin sonunda birliğime gittim. “Senin kolunda, bacağında alçı var, iyileştin mi” dediler. Yalan söyledim, “Evet, iyileştim” dedim.

Peki ikincisi?
1998’de Siirt/Karadağlar’da oldu. Orada daha ağır yaralandım. Bir böbreğim, dalağım ve safrakesem yok. Karaciğerimin bir kısmını aldılar.

Korkunç…
Çok kötüydü. Yanımda çok arkadaşım şehit oldu. Hatırlanacak bir olay değil. 18 şehit 13 yaralı vardı, çok ağır bir çatışmaydı. Yıllar geçti, hâlâ o günü düşünüyorum, “Acaba şöyle mi yapsaydım, böyle mi” diye.

Kitapta bununla ilişkili bir bölümde şöyle yazıyor: ‘Düşünün, komandosunuz, bir gece sonra delik deşik oluyorsunuz. Tuvalete bile gidemiyorsunuz!’
20’li yaşlarımdayken, “Taşı sıksam suyu çıkar, gök kubbe yıkılsa kollarımla tutarım” diyordum. Kendimi o derece güçlü hissediyordum. Eminim ki kollarını, bacaklarını, uzuvlarını kaybeden gaziler de benim gibi düşünüyorlardı. 20’li yaşlardasınız, hayatınızın en delikanlı zamanı. Kanınız ateş gibi. O durumdan kollarınızı, bacaklarınızı kaybeder duruma geliyorsunuz ve başkasının yardımı olmadan yürüyemiyorsunuz.

Gözünüzü açıyorsunuz, uzuvlarınız kayıp... Hayatınızdan neler gidiyor başka?
Yıllarca “Neden ben şehit olmadım” dedim. Niye böyle oldu? Bu soruyu sürekli sorar hale geliyorsunuz.

Çoğu gazi bunu söylüyor...
İnsan kendini mahcup hissediyor. Vücudumdan birçok kurşun çıktı. Ben yıllarca sakladım bunu.

Neden?
Bir yerde bir şehit annesiyle karşılaştık, sohbet ediyoruz, birisi “Koray’dan şu kadar kurşun çıktı” dedi, şehidin annesi “Benim oğlum tek kurşunla öldü” diye cevap verdi. İnanın öyle mahcup oldum ki. Vurulduktan sonra yıllarca “Neden” dedim, “Niye arkadaşlarım şehit oldu, niye ben ölmedim”.

Peki hayatla bağlarınızı kopardınız mı? Mesela eş, çocuk, aile?
O dönemi geçmem iki yıl sürdü. Eve kapanıyorsunuz, anne-babanızdan, arkadaşlarınızdan uzaklaşıyorsunuz. Kavga ediyorsunuz, hırçın oluyorsunuz. Başkasının size karşı olan en ufak bir hareketini yanlış anlayıp sinirlenebiliyorsunuz. Baktım aileme, arkadaşlarıma zarar veriyorum. Okumaya verdim kendimi... Mastır yaptım, üniversitede öğretim üyesi oldum. O dönemi öyle atlattım ama atlatamayan gazi arkadaşlarım da var. Yıllar geçse bile o vurulma anını unutamayan arkadaşlarım var. Bu insanı bir sarmala itiyor.

Evlendiniz mi?
Evet, evlendim. Kitabı da kızım Derin’e ithaf ettim.

CUMHURİYET’İ KORUMAK İÇİN MEHMETÇİK OLDUM

‘Vatan sağ olsun’ sözü sizin için ne ifade ediyor?

‘Çılgın Türkler’ kitabını bilirsiniz. Oradaki insanları düşündüm hep. Dedim ki “Ölmenin de bir anlamı olmalı”. O yüzden keşke Kurtuluş Savaşı zamanında yaşasaydım diyorum. Ölmenin de bir anlamı olsun. Orada insanlar nasıl 1 metre sonra öleceğini bile bile gidiyorlar. “Vatan sağ olsun” derken de bu anlam çerçevesinde düşünüyorum. Nasıl Mustafa Kemal Atatürk gazilerle bu ülkeyi kurmuşsa ben de onun yolunda devam ettiğimi düşünüyorum. Onun kurduğu Cumhuriyet’i korumak için ben de Mehmetçik oldum diyorum.

Irak-Suriye tezkeresi TBMM’den geçti. Bu tezkereler geçerken bir asker ne hisseder?

Her tezkerede aynı şeyleri hissederim. Hükümetlerin aldıkları kararlara göre askerlerimiz şehit ya da gazi olabilir. Fakat iki adım attıktan sonra vazgeçilirse o şehidin ailesi ya da gazi demez mi “Madem her şey aynı olacaktı, ben niye bu haldeyim?” diye. Mehmetçik, vatan dediğimiz bu topraklar için, milletin bekası için elbette dün olduğu gibi bugün de ölüme koşarak gider.

 

Çocuklar ergenlikte neden hırçınlaşır?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!